Acılar paylaştıkça azalırmış. Sevinçler de paylaştıkça çoğalırmış. İlki için kesin bir şey söyleyemem. Paylaştıkça azalan acılar var mı bilmiyorum. Ekmeğini, suyunu ve bir çok şeyini paylaşan bir toplum geleneğinden geliyoruz, bunu biliyorum. Fakat acıların azalacağını düşünerek paylaşıldığı bir toplum olduğunu sanmıyorum. Şayet bu mümkün olsaydı paydaşlar çoğalır acılar azalardı. Zira bugün durum tersini gösteriyor. Acılar artıkça paydaşlar azalıyor. Münferit bir acının münferit vicdanlarda yer edindiğini seyrediyoruz çoğu zaman. Ve ne yazık ki acıyı (üzüntü-keder-sorun) yaşayan yalnızlaşıyor yaşam savaşında.

Kendisini acındıran bir dilencinin avucuna bırakılan paranın onun acısını sonlandırmak için olduğunu söylemek aptallıktır. Bu olsa olsa "dilenciye sadaka vermek sevaptır" düşüncesinin kibarlık kazanmış çarpık yansımasıdır. Sosyolojik anlamada balık vermektir. Oysaki sorunun balık vermek değil, balık tutmayı öğretmek ya da balık tutmayı sağlamak ile ortadan kalkacağını anlamak olduğu açıktır. Dilenmeye muhtaç olmuş hiçbir insana verilen para ile acısının azaldığını düşündüğü söylenemez. Dilencilik, eğer sömürü yolu ile insanları kandırmayı amaç edinmiş bir meslek değilse, toplumların acı utancıdır. Bu utancı avuçlarında bulduğu birkaç kuruşluk bozuk para ile sevinen hiçbir gerçek dilenci yoktur. Bunu yapan ancak gerçek usta sahtekarlardır. Sömürü çeteleridir. Bu bakıma belki şu sözü söylemek israf olmaz: "Dilenci yoktur, dilencilik vardır." Bu sözlere istinaden paylaştıkça azalan acılar yoktur, çoğalan seyircilik vardır.

Acıların paylaşılmaya değil, minimize edilmeye ya da yok edilmeye ihtiyacı vardır. Acı çeken dilencinin acısını para vererek paylaşmış olmuyoruz. Sadece acısını uzun yaşamaya yardım ediyoruz. Toplumsal ahlak dilenmeyi kabul etmez. Zira kutsal metinlerde ve evrensel yasalarda da bunun yeri yoktur. İnsan ancak çalıştığının karşılığı ile vardır. Emeksiz kazanç ile bir dilenciyi zengin edebiliriz. Ama dilenciliği ortadan kaldıramayız. Dilencilik üzerinden verdiğim bu örnek aslında acıların duyulması ile görülmesi ya da klasik anlamda paylaşılması ile azalmadığını gösteriyor.

Sevgi, sevinçte ise durum farklıdır. Sevincin ve sevmenin insanlar arasında olumlu bir sinerji yarattığı bazı bilimsel tespitlerle de belgelenmiştir. Paylaştıkça azaldığı düşünülen acının tersine sevginin, sevincin paylaşma ile doğru orantılı olduğunu söylenebilir. Henüz duyusal organları gelişmemiş küçücük bir bebeğe bile gülümsediğinizde onun da gülmesi sevginin gücünü ortaya koyuyor. Mizaç olarak komik bir yüzdeki gülümseyen ifadeyi gördüğümüzde güleriz. Bu yüzdeki sevincin paylaştıkça attığını, çoğaldığını gösterir bize. Öyleyse acılar paylaşıldıkça değil ortadan kaldırmaya çabaladıkça azalır; sevgi paylaştıkça çoğalır ...