İnsanlar sosyal medyada farklı kimliklere bürünür, kendileri olmaktan çıkarlar.

Kendilerini oldukları gibi değil, olmak istedikleri gibi gösterirler. Genel kanı budur.

Çoğumuz bu görüşü savunuruz. Günlük yaşamında dağınık olan biri derli toplu bir oda fotoğrafı paylaşınca onun düzenli bir insan olduğuna kanaat getiririz.

Gerçekte kendinden başkasını umursamayan, içinde merhamet duygusu barındırmayan biri bir sokak köpeğini okşarken çektirdiği fotoğrafı paylaşınca ne hayvansever insanmış deyip aferin çekeriz içimizden.

Biri yalan söyleyeni yerin dibine sokan şairane bir söz iliştirir oraya, vay be adam dosdoğru adammış. Yalan nedir bilmeyecek kadar masummuş diye geçiririz aklımızdan. Beğenilme ve takdir edilme ihtiyacıdır bu davranışları tetikleyen.

Onay görme gereksinimidir bu konuda insanı kamçılayan. Peki sosyal medya sanıldığı gibi insanın kendi ol/a/madığı yapmacık bir dünya mıdır yoksa tam aksi mi söz konusudur? Başka bir deyişle sosyal medya kim olduğumuz mudur, kim olmadığımız mıdır?

Soruyu yanıtlarken günümüzde kullanılan bütün sosyal medya portalları üzerinden fikir yürütmeye gerek yok. Facebook diye bir mahal var ki konuyu baştan sona irdeleyebileceğimiz kadar geniş imkânlar sunuyor bize. Video ve fotoğraf paylaşma, bunlara yorum yapma, tartışmalara katılma, farklı sayfalar açma, reklam yapma, istemediğimiz kadar yazıp çizme olanaklarını tanımasıyla facebook sosyal medyanın can damarı ne de olsa.

Hepsini isimlendirmeden facebook üzerinden kim olduğumuz, kim olmadığımız konusu sonuca bağlanabilir. Herkes farklı düşünüyor olsa da bu konuda, önemli bir gerçek var: İnsan; doğası gereği yaşamını, fikirlerini, beğenilerini başkalarıyla paylaşmaya muhtaçtır.

Facebook'un mucitleri onu doğururken bu gerçeği göz ardı etmiş olamazlar. İnsan ne kadar yapmacık davranırsa davransın en sonunda kendi olmaya, kendine karşı olan samimiyetinden ötürü mahkûmdur.

Kendinden yüz çevirse de döneceği yüz kendinindir. Bu durum, değil günlük yaşamında, sosyal medyada bile kişiliğini, yaşayış tarzını, duruşunu ele verir. Misal; insanların en çirkin, en saygısız davranışlarını sergileyebildiği yerler siyasi tartışmaların yaşandığı sayfalardır.

Açıp bakın. Adamın biri kendi siyasi fikrine muhalif olan parti liderine sayıp sövdüğünde, söz konusu liderin yanlısı olan başka bir adamın daha ağır küfürlerle saldırıya geçmesi bu insanların günlük yaşamlarındaki üslûpları hakkında bize en güzel örnek değil de nedir? Milyonlarca insanın okuduğu küfürlü cümleler yazan biri herhalde facebook dışında terbiye timsali evliyadan değildir.

Böyle durumlarda dönüp içimden bu adamlara diyorum ki: Hiç bu kadar kendiniz olmamıştınız. İşte sizler, sosyal medya kim olduğumuzdur'un en şık örneğisiniz.

Aynen devam edin. Kişilik tahlili yapmak için kişinin zaman tünelinde 10 dakikalık yolculuk belki yeterli değil; fakat kim olduğu hakkında önemli bulgular elde etmemize yarayacak müthiş bir fırsattır.

Bir öz geçmiş irdelemesidir. Biyografisine yolculuktur. Paylaştığı şiirlerden, yemek sofralarından, arkadaşlarıyla pazar gezmesinden, uykulu halinden, yazdığı cümlelerden, dinlediği şarkılardan kültür seviyesini, eğitim durumunu, hayattan beklentisini ve dünya görüşünü çıkarmamız pekâlâ mümkündür.

Çünkü sosyal medya, bilhassa facebook kim olmadığımız değil kim olduğumuzdur vesselam.