Van, isminin ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü?

Herhâlde biz Vanlıların bir çoğumuzun üzerine çok da kafa yürütmediği bir konu.

Ama Ermeniler buna kafa çalıştırmış.

Ermenilerin Vasburagan diye adlandırdığı Van Krallığı’nın kökenine inerek açıkladığı Van isminin hikayesi şöyle:

“Vasburagan eski bir Ermeni ismi değildir. Ermenicede ilk olarak 7. Yüzyıl başlarında kullanılan Farsça kökenli ‘başlıca’, veya ‘özel’ anlamında bir kelimedir.”

Yani Van, özel bir kent olduğu için Van’dır! Bunun izahati vardır, tarih buna şahittir, medeniyetler buna şahittir, insanlık buna şahittir.

 

***

KRALLIĞIN DOĞDUĞU TOPRAKLARDAN SADECE VAN OLARAK KALAN BİR ŞEHRE...

 

Tarihi kentler ve Ermeniler: Van adlı kitapta bu topraklardan Van’dan, Ermenilerin ise Vasburagan diye çağırdığı toprakların tarihine bu sözlerle yer veriliyor. 14 ayrı başlıktan oluşan kitapta Ermenilerin Van üzerine birbirinden ayrı tarihi, kültürel, dini ve diğer ilginç veriler paylaşılıyor. Daha kitaba başlar başlamaz coğrafya ile ilgili olarak:

“Milattan yüzyıllar önce burada, Nayiri ülkesinde, kadir-i mutlak Asur İmparatorluğu ile rekabet eden güçlü Urartu ya da diğer adı ile Bianili (Van) krallığı doğdu...” sözleri ile başlanıyor.

Van’a dair bilgilerin paylaşıldığı bu toprakların coğrafi özellikleri verilirken bir bölümde şu paylaşılıyor:

“Bu topraklarda çiftçiler türlü tahıllar ve lezzetli meyveler – kayısı, armut, elma, üzüm, parlak kırmızı nar ve koca cevizler – veren toprağı nesiller boyu sürdüler. Çobanlar Ermeniler Vadisi etrafındaki yüksek yaylalarda sürülerini beslediler, kentliler altın, gümüş ve değerli taşları ustalıkla işlediler, örs üzerinde kızgın demirleri dövdüler ve bin bir çeşit elbise ve mobilya ürettiler. Kadınlar, zarif danteller ve ipekli kumaşlar işlediler, tezgahlarında günbegün daha güzel ve özgün motifli halılar dokudular.”

Yetmedi...

 

***

BİZİM KAÇAK AVLADIĞIMIZ O BALIKLAR VAR YA?

 

Osmanlı dönemindeki Van anlatılırken deniliyor ki: “Van vilayeti büyük ölçüde tarım ve hayvancılık bölgesiydi. Tütün, fasulye, nohut, üzüm, incir ve bademle birlikte buğday, arpa, darı, mısır, çeltik ana mahsullerdi; sürüler sığır, koyun ve oluşuyordu. Başkalede’de gümüş kurşun cevheri, Başkale yakınlarındaki Siran ve Şomoh’ta biraz petrol vardı.”

 

Van Balığı ile ilgili şu bölüme dikkatinizi çekerim:

 

“Van Gölü ‘tarekh’ balığına (inci kefali) ev sahipliği yapıyordu, bu balık, hala Arap döneminde olduğu gibi kurutulup ihraç ediliyordu. Göl kıyısından toplanan soda, kalıp olarak kurutuluyor ve deterjan olarak kullanılıyordu.”

 

Biraz da jeopolitik ve politik konumuna bakalım:

 

“Van’da üç konsolosu (İngiliz, Rus ve İranlı) ve iki fahri konsolosu (İtalyan ve Avusturyalı), bir Alman Protestan misyonu ve bir Fransız Katolik Dominiken misyonu bulunuyordu. Fakat şehirdeki en tartışmasın en önemli yabancı kurum, Amerikan Yabancı Misyonlar Komiserliği tarafından kurulan Amerikan misyonuydu.”

 

Bunun gibi türlü bilgilerin yer aldığı, Ermenilerin ‘yere, göğe’ sığdıramadı, üzerine kitaplar yazdığı Van’ın kıymet-i harbiyesi bu insanlar için o kadar fazla ki. Bu topraklardan göçeli yüzyıllar olmasına rağmen hala büyük bir özlemle Van’ı konuşan Ermeniler, Van hafızalarını sürekli ‘diri’ tutuyorlar. Bizim bilmediğimiz ama onların bildiği öyle güçlü bir Van hafızası muhafaza ediliyor ki arşivlerde.

 

***

DÜNYADA VAN AHİRETTE CENNET?

 

Yukarıda verilen dönemin bazı öne çıkan özellikleri ile Van tasviri koca koca kitapların sadece satır aralarındaki bazı bölümlerinden. Bizim eski Van diye kente iz bırakmış isimleri konuştuğumuz bu coğrafyanın Ermenilerde ‘mitolojik’ anlatıları bile var. Van Canavarı’nın Ermeni Mitolojisi’ndeki efsanesini bir okusanız...

 

Hatta, çok ilginç bir bilgi daha paylaşayım. Bizim “Dünyada Van, ahirette iman” diye kullandığımız o cümlenin bile geçmişi Ermenilerin yaşadığı o dönemlere dayanıyor. Hatta kitabın bir bölümünde James R. Russel şöyle bir ifade kullanıyor: “Dünyada Van, ahirette cennet” derler. Ancak ben Van’ı tüm cennetlere tercih ederim.” 

 

Adam aynen böyle diyor, Vallahi de diyor.

 

***

ONLAR NE KONUŞUYOR, BİZ NE KONUŞUYORUZ!

 

Hepimiz biliyoruz ki, Ermeniler’in Van özlemi büyük.

Uzaktan izliyorlar, her yıl Ermeni ayin töreni için geldikleri dini törenlerde de bunu fazlasıyla gösteriyorlar. Hele yaklaşık yüz yıl sonra ilk kez tören yapmak için geldikleri 2010 yılı Ermeni ayininde toprağı öptükleri, ağladıkları manzara onların bu özlemini gözler önüne seren cinstendi.

Ermeniler hala özlemini yaşadıkları Van’ın güncel durumunu da takip ediyorlar.

Hatta diyorlar ki:

“Bölgenin doğal güzelliğini turistler için ilgi odağı haline getirme umutları bir hayli yüksek. Eski şehrin Osmanlı kent yaşamını yansıtacak bir Açıkhava müzesi olarak yeniden inşası konuşuluyor...”

 

***

 

Olayı tamamıyla siyasi, etnik milliyetçilik ve benzeri unsurlardan arındırın.

Benim de genellikle bu unsurlardan arındırarak seçtiğim Van tasvirlerine bakınca, Van’ın bugün olduğu konumun çok ötesinde bir ‘misyonu’ olan bir kent olduğu açıkça ortada.

Yıl 2017 ama, Van yüzyıllar öncesinin Van’ı olma konusunda çok şey yitirmiş.

Ermeniler bizden daha çok tanıdıkları Van için turizmin ilgi odağı ve bir açık hava müzesi olacağı görüşünü savunuyor.

Ama, biz halen bu öngörünün fazlasıyla uzağındayız.

 

***

BİZİ BİLE BAŞKALARI DERT EDİYOR

 

Bakın koca Urartu mirası olan Van Kalesi, yıllardır karanlık içerisinde.

UNESCO geçici miras listesindeki Van Kalesi’nin hala çevre düzenlemesi yok, etrafı bu tarihi yapıya yakışmayan bir durumda.

Yıllardır açılmayan müze, yapı olarak da binlerce yıllık tarihi mirasa çok da yakışır durumda değil.

Kale civarındaki eski mezarlığın üzerinde beton dökülüp otopark yapılmış olmasını, kalenin doğru düzgün tanıtılmıyor olmasını ve diğer konuları söylemiyorum bile.

Hatta daha ilginç bir şey söyleyeyim. Bu kadar önemli bir mirasa sahibiz.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Araştırma Merkezi Müdürü Erkan Konyar hoca ve ekibi yıllardır Van Kalesi altında kazı çalışmaları yapıyor.

Şu sıralar da DAP ve yerelde DAKA’nın girişimleriyle eski Van şehrinin yeniden canlandırılması için çalışılıyor.

Ama sorarım, Erkan Hoca’nın ekibi yıllardır o civarda kıymetli çalışmalar yapıyor, eski Van şehrine dair çok kıymetli bilgiler edinmiş, çok özel işler yapıyor. Allah aşkına bu kentin yerel dinamiklerinden, yöneticilerinden gidip “Yahu kardeşim siz ne yapıyorsunuz, bizden bir el atalım?” diyen kaç kişi var?

Hiç merak bile etmiyoruz. Umurumuzda mı sanki?

Burada bir miras varmış, Van’ın en değerlisiymiş, geleceğimizin teminatıymış... Umursayan yok.

 

***

 

Şu sıralar acayip bir tartışma yürütülüyor. Bir bölgeye has ürünlerin bir nevi tescillenip o kent ile anılmasını sağlayan Coğrafi İşaret konusunda herkes bir şeyler söylüyor. Aylardır bir çok kesim bunun üzerinden Van’ın ‘gerçek’ gündemini bir kenara bırakıp ‘farklı’ bir gündem yaratıyor. Ve ne gariptir, popüler olma sebebi olacak ki eski siyasetkçiler, yeniler, kentten bir çok isim bu tartışmanın içine karışıp “Vay efendim hani Van’ın kahvaltısının coğrafi işareti?” diye feryat figan ediyor.

 

***

7 KONSOLOSLUK NERE, KAÇAK ÇAY VE SİGARA İLE GEÇİNEN VAN NERE?

 

Kardeşim... Doğrudur. Van’ın coğrafi işaret alacak ürünü çok. Tescillenmeli, sahip çıkılmalı. Lakin, Urartular’dan kalma Şamram kanalı üzerine beton çekilip kapatılmış, Urartu mirasına sahip çıkılmamış, Ermenilerin yetiştirdiği bağ-bahçe adına bir şey kalmamış, kent bir medeniyetler şehri, konsolosluklar şehri halinde iken bugün sadece İranlıların geldiği bir alışveriş şehrine dönüşmüş, Van Gölü (Denizi) gibi bir değer değerlendirilemeden öldürülmeye çalışılmış, Yüzyıllar boyunca ihracatı yapılan İnci Kefali kaçak avlanma kurbanı edilmiş, eski medeniyetlerin üzerine betonlar dökülüp mezarlıkların üzerine kat evler yapılmış, tarımsal zenginlik bir kenara bırakılmış köyden kente göç ile Van varlık içinde yokluk yaşayan bir kent haline gelmiş...

Bir dönemler 7 konsolosluğun olduğu rivayet edilen Van’da şimdi İran konsolosluğu Erzurum’da, biz gidip en çok İranlı ağırlayan il olarak söz sahibi bile değiliz. Kaçak sigara ve çay en büyük pazarı oluştururken kim ne yapar

 

***

PEYNİR ALABİLSEK COĞRAFİ İŞARETİNİ DE KOYACAĞIZ DA

 

Biz oturmuşuz  Van Kahvaltısı üzerinden günü kurtaran tartışmalar yapıyoruz.

Coğrafi İşaret tartışmasında taraf olma niyetinde değilim.

Lakin, sahip çıkmamız gereken o kadar değer, o kadar zenginlik var ki.

Halen doğru düzgün bir çarşısı olmayan, Van Otlu Peyniri’nin kokudan girilmeyen, çok da hijyenik olmayan bir çarşıda satıldığı bir kentte otlu peynirin coğrafi işaretini arıyoruz.

Bu iş kurumsallık istiyor. Hep kıyaslıyoruz ama...

Bir gidin bakın Allah aşkına. Malatya, coğrafi işaretli ürünü olan kayısısını Peynirciler çarşısı gibi bir yerde mi satıyor? Hele gidin bir çarşılarını görün. Ya da Kayseri’de sucuklar nasıl satılıyor. Gidin gözlerinizle görün.

Van’da nasıl?

Dışardan gelenler peynir için girilemeyen peynirciler çarşısına gitmek zorunda kalıyor. Sakat satılan çarşıda peynir satın almaya çalışan isimlerin Van algısını ve coğrafi işareti bir arada düşünüyorum da... Garip geliyor...

Başka ne yapıyoruz?

Bir dönüm Kara üzüm bağlarının Rus Çarı’na gittiği bir Van’da, misafirleri Rus Pazarı’na hediyelik almaya götürüyoruz.

Ya da gidenin kendi çabasıyla ne olduğunu anlamaya çalıştığı Van Kalesi’ne götürüyoruz...

Hani coğrafi işaret diye sızlanıyoruz ya. Biz başka kentlerin ‘hazır’ üzümlerini yerken bizim Kara Üzüm’lerimiz şimdi Ermenistan, Nahçivan’da yetişiyor.

Biz ne yapıyoruz? Taşınmaz miraslardan olan Yedi Kilisi’ye ahır olarak kullanmaya devam ediyoruz.

Başka? Yok...

 

***

ÖZEL OLMAK BÖYLE BİR ŞEY HERALDE...

 

2017 yılında plaja kavuşan, gölüne sahip çıkamayan, tarihini-kültürünü değerlendiremeyen, zengin ürünlerini pazarlayamayan bir kentte oturmuşuz fırıncının bile kokmuş peynir, zeytin, cacık satıp ‘Van Kahvaltısı’ diye itibarsızlaştırdığı kahvaltımız üzerinden kentin gündemini meşgul ediyoruz.

Bir Ermeniler’in Van algısına bakın, bir de bizim Van’da yaşayış şeklimize.

Bırakın Allah aşkına...

Böyle Vanlılık mı olurmuş!

Bu kadar ‘özel’ ama bu kadar ‘özel’inden uzak kalan başka bir il daha var mıdır?

Merak ediyorum...