Eğer bugünkü Şehrivan Gazetesi manşetini okuduysanız.

Bu köşeyi okumaya devam edin.

Okumadıysanız.

Önce habere göz atın.

Sonra bu köşe üzerinden devam edelim.

Her halukarda “Başladım okuyayım” diyorsanız.

Olayı kısaca özetleyeyim.

Mevzuyu aslında çoğunuz biliyorsunuz.

Pandemi sürecinde hayat, ekonomi, üretim durdu. Sadece tüketim sürdü.

Çalışma oranı düştü, işten çıkarmalar arttı.

Anlayacağınız tam bir kriz ortamı oldu.

Öyle böyle bir süreç değil bu!

Ülkelerin battığı bir süreç oldu!

Üstelik, hala bitmiş değil.

Bitmediği için ekonomilere can suyu olmak lazımdı.

Bazı fırsatlar yaratmak gerekti.

Türkiye’de de kamu bankaları üzerinden böyle bir adım atıldı.

Pandemi sürecinde verilen desteklere ek olarak ev ve araçta faizler 0,49 ve 0,64’lere çekildi.

“Hem inşaat sektörü canlansın, hem vatandaş ev alsın” diye düşünüldü.

Güzelim fırsat…

Herkes sevindi.

Ama hevesler kursakta kaldı.

Kararı duyan fırsatçılar baktı ki birileri ev sahibi olacak, yüzü gülecek.

“Daha çok kazanayım” hırsıyla fiyatlara 100 binlere varan zamlar yaptı.

Arz-talep dengesi ile hareket etmekten uzak ev ve konut sektörü bu karar ile birlikte iyice zıvanadan çıktı.

Fiyatlara minimum 20-30 bin civarında zamlar yapıldı.

Böyle olunca da hayaller suya düştü.

Hevesler kursakta kaldı.

Durum genel.

Ama Şehrivan’a konuşan Van Emlakçılar Derneği Başkanı Orhan Özdek’in dediği gibi olayın bizde de genelde olduğu gibi cereyan etmesi üzücü.

Özdek’in çarpıcı bir söylemi vardı:

“Biz böyle bir toplum değildik. Biz ne zaman bu kadar acımasız olduk bilmiyorum. Biz ilkeli, inançlı insanlarız. Bu duruma dur demememiz gerekiyor. Vatandaşa çağrımızı yineliyoruz, bu süreçte ev almayın diyorum”

Hakikaten…

Biz böyle değildik.

Sonradan her şeyi fırsata çeviren bir hal aldık.

Depremde, afette, salgında, hastalıkta fırsata dönüştürme çabası içinde olan bir millet olduk.

Bu bize yakışıyor mu?

Bu biz miyiz?

Değiliz.

Van ne ara bu hale geldi.

Ne zaman güzelliklerin memleketi iken, bu kadar acımasız insanların yaşadığı bir yer oldu.

Halbu ki herkes yapsa da biz yapmazdık.

Biz naif insanlardık.

Düşene yardım eder, fırsatını bulduğumuza el uzatırdık.

Şimdi geldiğimiz hale bak.

Üzücü…

Oysa örnek olsak, ne güzel olurdu.

Olamıyoruz.

Maalesef.

Fırsat bu fırsat deyip her fırsatı avantaja dönüştürmeye çalıştıkça vicdanımızı, ahlakımızı unutuyoruz.

Ve dediğim gibi bu iş sadece bize özgü değil.

Türkiye’nin ekonomik olarak son yıllarda çok olumlu diyebileceğimiz bir noktada olmadığı malum.

Özellikle döviz nedeniyle sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.

Dengeler, ticaret, sektörde durum alt üst.

Araç fiyatlarını görüyorsunuz.

Hiçbir şey araç fiyatları kadar artmıyor!

Dün sıfır fiyatı 150 bin TL olan araç, bugün 250 bin TL’den ikinci el olarak satılıyor.

Orta sınıf, iyi diyebileceğimiz araçlar 300-500 bin TL bandından aşağı değil.

Daha düne kadar bir memurun bile binebileceği hafif lüks bir araç neredeyse milyon fiyata yaklaşıyor.

İkinci el piyasasında da birileri bir fiyat yazıp tüm piyasayı allak bullak ediyor.

Böyle bir süreçte de dövizin yarattığı sıkıntıların yanında fırsatçılık, rekabetçiliğin ötesine geçip tam bir felakete dönüşüyor.

Buna bir de dediğim fırsatçılıklar eklenince…

Durum her geçen gün biraz daha kötü bir hal alıyor.

Allah sonumuzu hayretsin.

Gidişat iyi değil.