Biz henüz geçen yılki tekne kazasının, Özalp yolundaki feci trafik kazasının acısını bile unutmadık.

O günkü dram, o kazadan yansıyan feci görüntüler hala hafızamızda.

Bir umutla, savaştan, beladan, fakirlikten, yoksulluktan kaçan göçmenlerin Van’da son birkaç yılda yaşadığı o büyük dram unutulacak gibi değil.

Geçen yılki kazada bir bebek annesiz, babasız kalmıştı hani.

Anne ve babası ile birlikte onlarca kişi ile dolduruldukları minibüsün kaza sonrası, ikisinin ölmesi sonrası hayatta kalmıştı.

Hayatta tutunmuştu ama kimsesi olmadan.

Bir düşünün.

Tüm her şeyi göze alarak ülkenizden, toprağınızdan ayrılıyorsunuz.

Geride hiçbir şey kalmıyor.

Tek umudunuz batıya, Avrupa’ya göçmek.

O umut yolculuğunda da kalırken yaşadığınızdan daha büyük acılar, facialar yaşıyorsunuz.

O küçük bebeğin halini bir düşünün.

Anne yok…

Baba yok…

Akraba yok…

Ve çok başka bir ülkenin sınırlarında annesiz, babasız bir çare bir şekilde kalıyor.

Kim bilir nerede, nasıl büyüyecek.

Kim bilir annesiz-babasız kaç gece hıçkırıklarla sabaha kadar ağlayacak.

Kim bilir büyüyene kadar, eğer ömrü yeter de yaşayabilirse gençliğine kadar ne acılar çekecek.

Kimsesizliğin yükünü hep sırtında taşıyacak…

O bebeğin durumu beni çok etkilemişti.

Derinden hissetmiştim acıyı.

Hala aklıma geldikçe düşünüyorum da, ne büyük acı!

Onun gibi onlarca, yüzlerce insan aynı kaderi yaşıyor.

Ve ne yazıktır ki son yıllarda bu kaçakçılığın büyük dramlara dönüştüğü adreslerin başında Van geliyor.

Bu tür acılarla, facialarla anılmak ne kadar da kötü bir durum…

Bu insanların umut yolculuğunda umutlarından edildiği yerin Van olması ne kadar büyük bir ızdırap!

Bunu yapan biz olmamalıydık!

Bu vicdansızlığın gerçekleştiği yer biz olmamalıydık.

Anlıyorum.

Onlar çaresiz.

Onlar her şeyi göze alıp bu yollardan geçmek için her şeye razı oluyorlar!

Ama bize düşen onları bu şekilde taşımak değil.

İnsan kaçakçılığını yapan biz olmamalıyız!
Onların umut yolculuğunda işin kaçakçılığının parçası olmak bize yakışmıyor.

Hayallerini çalan,

Hayatlarını çalan,

Vanlılar olmamalı!
Yıllardır çağrıları yapılıyor.

Her büyük faciadan sonra devlet adamları bu işin müsebbiplerine sesleniyor.

“Yapmıyon” diyorlar.

Bizlere sesleniyor.

“Tanıdığınız, eşiniz, dostunuz varsa yaptırmayın” diyorlar.

Bu vebale girmememiz için adeta rica ediyorlar.

Çünkü öyle ya da böyle bu insanlar sınırı geçiyorlar.

Dağlar, ovalardan eksile eksile,

Öle öle,

Bir şekilde geliyorlar.

Türkiye sınırlarına girince de olay farklı şekillere kavuşuyor.

Bırakalım da bu işin mücadelesini devlet kurumları, devletin güvenlik güçleri yapsın.

Onların kaçakçılığını yapan bizler olmayalım.

Bizler bu işten artık elimizi, eteğimizi çekelim.

Son tekne kazasına bir bakın.

Onlarca insan…

Bir tekneye dolduruluyor.

Adeta istifleniyorlar.

Yüzme bilmiyorlar.

Neredeler, ne taraftalar bilmiyorlar.

Sadece gidiyorlar.

Birileri de bu insanların her şeyini elinden alıp onları kaçak bir şekilde taşıyor.

“Yapmam” demiyorlar.

“Biz bu işe girmeyiz” demiyorlar.

Hemencecik kabul ediyorlar.

Çünkü çok büyük paralar kazanıyorlar.

Para hırsı ile gözlerini kan bürüyor.

Para hırsı onlara her şeyi yaptırıyor.

Kimlerin öleceği, kimlerin perişan olacağını düşünmüyorlar.

Bakın son kazada kaçakçısı bile öldü.

Adam kendi canını bile verecek kadar karartıyor gözünü.

O derece…

Başkasının, bir mültecinin canının ne önemi var ki…

Öldüler işte.

Boğularak…

Nefessiz kalarak…

Yüzemeyerek…

Hiçbir şeye tutunamayarak…

Yazık değil mi…

Onlarca can…

Onlarca insan…

Artık yeter…

Bu coğrafya bu kadar acıyı kaldıramıyor.

Biz bu acıları kaldıramıyoruz.

Artık yeter!

Yeter bu ölümlerde müsebbip olmayalım.

Sebep olmayalım.

Bu kadar acı yeter…