Fırınlar karar alıyor, ekmek fiyatını yükseltiyor. 

Yetkili kurumlardan hemen müdahale geliyor. 

“Zam yaptırmayız” deniliyor. 

Fırınca zam yapmaya çalışıyor, vatandaş fiyatı belli olmayan ekmek fiyatlarından dolayı rahatsızlık yaşıyor, yetkililer ise ısrarla yaptırmama mücadelesi sürdürüyor. 

Haftalardır gündem hep bu. 

Van’da da şimdilik ekmek fiyatları 1 TL’den devam ediyor. 

Ama ekmek eski ekmek değil. 

Gramajı 200 grama kadar düştü. 

Hani eskiden çok iyi yiyenler için “Bir oturuşta bir ekmeği deviriyor” deyip gülerdik ya şimdi bir çocuk bile bir ekmeyi yediğinde ikincisini istiyor. 

Kabarmasına bakmayın. 

Sıksanız el kadar ekmek. 

Tabi amaç bunu eleştirmek değil. 

Amaç gündemden düşmeyen şu zam meselesine değinmek. 

Ekmeğin 1 TL olması, gramajının konuşulması konusunu konuşurken bazı dengeleri de es geçmemek gerekiyor. 

Mesela olayın bir de arka planını düşünelim. 

Arada ekmeği konuşurken çok başka başka şeyler yaşıyoruz mesela. 

Ekmeğin 1,25 olması canımızı sıkıyor ama dövizle hiç bir alakası yokken salçanın 60 TL olmasının kıyameti bu kadar büyümüyor. 

Haftalardır yazıyorum. 

Kıyametler kopuyor, stokçulara ateş püskürülüyor, ama salça hala zamlanmaya devam ediyor. 
Yani düşmek yerine her geçen gün biraz daha artıyor. 

Ya da salça gibi ham maddesi domates olan ve domates gibi Türkiye’de de yetişen ürünlere yapılan zamlar... 

Bunları neyle izah edeceksiniz? 

Şimdi fırıncıya dönecek olursak. 

Fırıncı meselesini de iki yönlü ele almak gerek bence. 

Emin olun bir fırıncının gideri ve ekmek üretmek için masraf ettiği kalemler domates kadar değil. 
Ekmek için un lazım, un pahalandı. 

Şeker lazım, pahalandı. 

Maya lazım pahalandı. 

Su lazım palandı. 

Elektrik öyle, diğeri öyle. 

Eee? 

Bunun üzerinden bu kadar kavga koparmak yerine daha farklı bir şeyler yapılabilir. 

Bırakalım ekmek ekmek olmaktan çıkarılmasın. 

Ekmek olduğu gibi kalsın, haksız zam dışında fırıncı hakkını alsın. 

Yani zulmetmeyelim. 

Olması gereken ekmeği olması gerektiği gibi versinler. 

Ama bir şey daha yapalım mesela. 

Hiç ekmek alamayan ya da her gün 15-20 ekmek zorunda kalanları da düşünelim. 

Yani derdi gerçekten ekmek meselesi olanları. 

Bunlara da çare bulalım. 

Hem fırıncıyı bu çileden kurtaralım hem vatandaşın derdine derman olalım. 

Kentteki belediyelere çağrımdır. 

Diğer kentlerdeki sıkıntının yarın burada da patlak vermemesi için acilen belediyelerimiz şu tedbiri almalı. 

Ekmek orijinal haline dönmeli. 

Yapılacaksa makul miktarda üreticiyi zora sokmayacak, kepenk kapatmasını önleyecek zammı uygulaması sağlanmalı. 

Ama.. 

Vatandaş da belediyeler ucuz ekmek üretmeli. 

Büyükşehir ve ilçe belediyeleri şu halk ekmek işini acilen devreye koymalı. 

Her yerde satış olmalı. 

Madem geçmişte uygulanamıyordu. 

Madem ortası bulunamıyordu. 

Şimdi tam fırsat. 

Her iki kesimi de ortak edecek bu program uygulansın ki hiç bir taraf zarar görmesin. 

İhtiyacı olanı da düşünmek sonuçta yöneticilerin asli görevi. 

Yahu bir de mesele sadece halk ekmek meselesi değil. 

Fırıncıların rahatsız olmaması hatta desteklenmesi gereken bir husus var. 

Yıllardır konuşuluyor. 

Ankara’da ve diğer kentlerde halk ekmek fabrikaları çölyak hastaları için, şeker hastaları için ve diğer bir çok hastalık grubu için özel ekmekler üretiyor. 

Herkes aynı ekmeği yiyemiyor ki! 

Kişiye özel ekmek de şart. 

Bırakalım bunlar da üretilsin işte. 

Hem ucuz ekmek olsun, hem glütensiz ekmek olsun. 

Varsın ekmek meselesi bu haliyle kökten çözülsün. 

Daha iyi olmaz mı?