EYVALLAH

Henüz on beşindeyim o zamanlar. Uzaklarda bir yatılı okuldayım. Çevremde garip garip insanlar, odamda değişik değişik korkular var. Kimi çatıya çıkıyor, kimi hap atıyor, kimi de benim gibi sevdası için kendini parçalıyor. 
- Duyuru: Sınıflar arası futbol turnuvası olacaktır...
İşte bizim beklediğimiz haber de buydu. Hemen kot pantolonumu dizüstünden kesip kendime şort ettim. Elime renkli tükenmez ve keçeli kalemlerden alıp sevdamı en gizlisinden sloganlaştırarak nakış gibi işledim şortun üstüne.
- Kuralları biliyorsunuz, iyi olan kazansın.
Maç başlamıştı. Aman Allah'ım o nasıl yağmur? Gök yarılmış adeta. Biz on dört çılgın pencerelerden bizi izleyenlere inat çamurun içinde kendimizi paralıyoruz. Hocalarımız camlarda, hakemse şemsiyeli saçak altında.
- Bunlarda akıl yok. Bu havada maç mı olurmuş?
Duyan kim? Ya da umursayan? 
- O'lum bu taraftayım. At pasını. Kenannnnn!!!! Ver pasını.
Ahhhhhhhhhhhh!!
İşte o gün  Kenan'ın pasına yetişebilmek için düştüğümde,beton zeminde parçalanan dizimin acısını pencerelerden beni izleyenlere çaktırmamak için dişimi sıktığım gibi sevdim seni sevgili...  O zaman dizim kanamış, şimdi yüreğim... O zaman ağzımda çıkamayan küfürler şimdi dilimin ucunda. O zaman ki heyecanım şimdi hüsranım. 
Korkuyordum annemden, hele de babamdan. Bir sırdaşım vardı gece gündüz derdimizi sigaralara katık ettiğimiz bir de düşmanlarımız vardı ha desek üçüncü dünya savaşını çıkaracak. Sen sevgili, benim dostum gibisin. Hem korktuğum annem, hem katık ettiğim sigaram gibisin. 
Bir gün hiç unutmam. Seninle ilk yemeğimiz beş zeytin, bir kibrit kutusu kadar beyaz peynir, metal bardakta sıcak ve açık,bol şekerli çaydı.  Hani ilk yemeğimizdi ya bu, işte o gün benim köylü yanımı görmeyesin diye nasıl da çekinmiştim çatala batırdığım zeytini ağzımdan nasıl çıkaracağımın kararını veremezken... Sen sevgili, sen... Sen ne güzelsin. Sen benim korkum, sen benim aşkım, sen benim hüsranım... Sen iyi yanım, kötü yüzüm... Sen Pinokyo, sen Rapunzel. Ama giderken de asildin sen. Sanırsın annen İngiliz Kraliyet ailesinin tek düşesi. Ne diyeyim işte... Ben dizimdeki yarayı dünyanın sonu sanarken gidişinmiş meğer cehennemin yeryüzündeki adı. 
Olsun bakalım... Ne olacaksa bundan sonrasında olsun da görelim. Getirdiğine hayır mı dedik ki  götürdüklerine sorun çıkaracağız. Senden gelmiş, hoş gelmiş. Eyvallah!!! 
 
 ....

GİTME

Gitme,
Gidersen baharda git.
Sonbaharda gitme hiç,
Yapraklar düşmesin ardına.
Bak işte sol tarafım yine mahzun
Ellerim soğuk
Gitme!

.....


MAVİ

Gözleri maviydi 
Gece kadar.
Saçları mavi boyalı
Gökyüzü kadar.
Hele elleri...
Ellerini hiç sormayın isterseniz,
En mavi okyanusların,
En mavisi kadar doğaldı.
Bakışları mavi göğü derlerdi
Bana bakınca.
Ve sözleri,
Mavi kadar can yakardı ateşler kadar.
Şimdi siz söyleyin
Yusuf olsanız çıkar mısınız 
O mavi kuyudan?
Nuh olsanız yarar mıydınız Kızıldeniz'i ortadan,?
Ben olsam,
Ben olsam,
Bin kere de ben olsam....
O mavide boğulurdum Yezit gibi.
Ve o mavide ölürdüm senin olmayan herkes gibi...