Gaflet, içerisinde olunan zamanın ruhen dışında var olmak, yarına karşı umutsuz olmak ve vicdan ile yaratıcıyı unutup kendi hastalığında boğulmaktır. Gaflet içerisinde olan bir kimse yolunu kaybetmiş bir tüccar gibi hangi durakta hangi eşyasını kaybedeceği belli olmayan bir yolculuktadır.

Gaflet içerisinde olmak sadece kişiye zarar vermez, aynı paralelde aynı kaderi paylaşan eş, dost ve çocuk ta aynı zarardan payını alacaktır. Hiç kimse bu dünyada ebedi yaşamayacaktır ve mutlaka ölüm dediğimiz son ile karşı karşıya kalacaktır. Ecel denilen o testiye düşmeyecek bir insan yoktur. Fakat insanoğlu, ekseriyetle çevresindeki insanların birer birer öbür dünyaya göç edişlerini seyreder de, yine de gafleti sebebiyle ibret alamaz, kendini daima ölümden uzak görür. İnsanoğlu bu dünyanın son perdesini her daim canlı canlı görmüştür ve birçok kez o perdeye oyuncu olmuştur. Daha yeni hayatımızda çıkan pandemi belası ve daha yeni hayatımızda olan depremler bize canlı bir şekilde son perdeyi göstermiştir. Şu anda az ötemizde İsrail devletinin daha kundaktaki çocuğa bile acımayıp kanından zevk duyması bizi her gün öldürmüyor mu? İnsanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, ölümle insan arasında çok ince bir perde olduğunun bir göstergesi değil de nedir? Gafil insan bunlardan uzakta durur ve nefs ile baktığı olaylardan ders almak bir yana olayı yok hükmünde sayar. Cehalet, şehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve öfke gibi hamakat manzaraları sergiler.

Kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu ve olduğumuz yerde var olma amacımızın ne olduğunu idrak edemeden doğru olana ulaşmamız imkânsızdır. Allah ile kul arasında hiç mesafe yoktur ve bu mesafe şah damarı hizasında çatılaşmıştır. Bu mesafenin gerçek manasını kavradığımız anda kendimizle ilgili tüm umutlara da kavuşmuş oluruz. Aklımız, dilimiz, üzerinde durduğumuz zemin… Bunların tamamı Allah tarafından verilmiş ihsanlardır ve bunlardır bizi gafil olmaktan alıkoyan. Toplumda birçok insan var olma amacını tamamen aç gözlüğü ile perdelemiştir ve bu perdenin dışında var olan her şeye kayıtsız kalmaktadır. Milyonlarca varlığa sahip olan insan, açgözlülüğünün esiri gibi hareket edip beş kuruşu olan komşusunun, çalışanının, kiracısının cebine aklını çalmaya odaklayan insan gafil insandır. Aynı şekilde bu örnekleri genişletebiliriz, kendi nefsi ve kibri ile hareket eden bir eğitimci, bir bürokrat, bir bilimci… de gafil insan kavramına sahip demektir. Burada kolaylaştırıcıdan ziyade her şeyi olması gerekenin dışında zorlaştırmaya çalışan kişi, sanki yarın olmayacak ve yarın bu dünyadan gidilmeyecek gibi bir hayalle yaşıyorlar.

Peki, bize düşen nedir ve ne yapmamız lazım? Bu kadar karamsar olmamıza ve kişilere karşı çaresiz olmamızda sebep olanlara karşı hangi tavırları takınmalıyız? Burada önemli olan bize emredilen ve uymamız gereken kuralları hayatımıza en ideal şekilde uygulamaktır. Gafil olan insanlardan her daim uzak durup ondan olabilecek kötü durumlardan dersler çıkarmamız gerekmektedir. Rotamızı çizerken ve aynı rotada yolumuzda giderken gafil insandan ve onun kötü ruhundan kendimizi izole etmeye özen göstermeliyiz.

Mesela, tarla ektin ve gafil insanın senin aklında bıraktığı her düşünceden kendini eledin ve tarlandaki mahsulün ihtiyacı olana gereken payını verdin, bundan ne hissedersin? O mahsulün, vücuda gelme sürecince bulut, güneş, toprak, hava, su gibi binlerce sebep vazife görüyor. İnsan, sadece tohumu ekip, tarlasını suluyor; onu da yine Allah’ın verdiği güç ve kuvvet ile yapıyor. Burada gafil olmaktan ve gafil olandan ne kadar uzak olduğunla alakalı o kadar mutlu olursun.