Geldim. Küçücük bedenimi tatlı sulara sürükleyip milyonlarca can armağan ettim bu topraklara. Geldiğim gibi de gittim. Sana emanet ettiğim yavrularıma bu yıl her zamankinden daha hassas davrandın insanoğlu. Teşekkür ederim.

Konuşabilse böyle derdi İnci Kefali. 2019'daki göçünü ve yavrulama dönemini tamamlayıp büyülü dünyasına döndü. Derinlere, bütün sırlarını çözmeye hiçbir zaman vakıf olamayacağımız o sihirli deryaya...

Yeteri kadar koruyabildik mi, anaç tavrıyla rahmindekileri suya güvenle bırakabildi mi tartışılır, fakat resmi kurumlar, güvenlik güçleri ve vatandaşlar bu yıl bir başka duyarlı davrandı yegane balığımıza.

Ne ki tek canlısı gölümüzün, ne ki incisi bu coğrafyanın, kefali engin suların. Evet, teşekkür ederdi bize eğer konuşabilseydi İnci. Ben böyle düşünüyor, buna inanıyorum.

Ama varsın konuşamasın. Bir kere Yaradan ona kuşlara özgü bir yetenek vermiş ki yedi düvel biliyor artık. Uçuyor. Konuşamasın İnci kefali, kabulümüz. Uçmak ona münhasır olsun, yeter.

Geçenlerde Cumhuriyet Caddesi'nin aşağıdan Maraş'a bağlandığı dar bir sokakta kaybolduğumu fark ettim. Tam olarak kaybolmak denemez, neticede Van'ı az çok biliyorum. Fakat acilen Cumhuriyet Caddesi'ne ulaşmam gerekiyordu.

Adamın birine sordum: Caddeye nasıl çıkabilirim? Ben İranlıyım, adres bilmem dedi. Türkçesi de gayet düzgündü. Gülümseyip az ilerledim.

17 yaşlarında bir gence sordum, o da İranlıyım dedi. Biraz daha ilerledim pardösülü genç bir bayana sordum aynısını, İranlıyım dedi. Hayır şaşırmadım, sadece bol bol gülümsedim. Van'daki bu turizm bereketine aşinayız. Ama üç kişiye adres sorup da üçünün de İranlı olduğunu duyunca yaşadığım sevince o an aklıma gelip de gölge düşüren birkaç detaya dair bir çift sözüm var. Kime? Van esnafına.

Turistler, bilhassa İranlılar gördükleri ekonomik muameleden memnun değil. Sadece turist oldukları için maruz kaldıkları ticari haksızlıktan şikayetçiler. Konakladıkları otellerden alışveriş yaptıkları mağazalara, yemek yedikleri restoranlardan gittikleri kafelere kadar yüksek fiyatlı uygulamalarla karşılaşıyorlar.

Bunun örnekleri hepimizce malum. Yazıktır beyler. Her şeyden önce Van'ımızın kültürel ve turistik itibarına sonra da bize yazık. Çünkü etik değerlerin çiğnendiği bu muamele kısa sürede olmasa da uzun vadede Van'a kaybettirir. Ekonomimizin İranlı turiste endeksli olduğu şu yaz aylarında ne ekersek onu biçeceğiz.

Biz misafirperver bir milletiz. Bu konukseverliği birbirimize reva görüp ülkemize misafirliğe gelenlere çok görürsek ne anlamı var?

Farklı fiyat uygulamalarıyla turistin parasına göz dikenler dürüst esnafın hakkına girdiklerinin, dolayısıyla milli değerlerimize kastettiklerinin farkında değiller.

Belli ki vicdan olgusu devreye girmede zayıf kalıyor. O halde birilerinin bu çifte standarda dur demesi gerekiyor. Yoksa İranlı turistin gözünde kendilerini sömürmeye ve kandırmaya odaklanmış para avcısı esnaf olmaktan öteye gidemeyiz.

Yaz yaşanmaya değer bir mevsim. Üstelik boğucu sıcaklardan kaçmak isteyenlerin tercih ettiği bir memlekette yaşıyor olmak daha da keyifli.

Ama ben sessizlik içinde sabırla Van'ın sonbaharını bekliyorum şu günlerde. Çünkü Kültür Sokak en çok sonbaharda güzel.

Sırtıma şalımı alıp çayımı içerken birbirine karışan sohbet seslerine kulak kesilmek gibisi yok. Ve çünkü Devlet Tiyatrosu'nun sahne kokusunu, birbirinden güzel oyunlarını heyecanla bekliyorum. Bu günlerde iç sesimin seslenişleri yalnız sonbahara: Gel sevgili güz. Gel, hoş gel.

İçişleri Bakanlığı'nca bir süre önce başlatılan yaya öncelikli trafik uygulamasına Van'da yeterli hassasiyet gösterilmiyor.

Buna bizzat şahidim. Sıklıkla Van'a geliyorum. Gördüğüm kadarıyla sokaklar, aracını yayanın üzerine ısrarla süren duyarsız sürücülerden geçilmiyor. Kaç ayrı caddede bu şekilde davranan kaç ayrı sürücüyle karşılaştım, sayamadım bile. Belli ki yetkili birimlerin bu konuda ayrı bir farkındalık çalışması yapması şart.

Yeri gelmişken bu konuda Erciş'i tebrik etmem gerekiyor. Öncelik yayanın ilkesi Erciş'te büyük oranda benimsenmiş. Darısı Van'ın başına.