Geçtiğimiz haftalarda Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili Van yerel medyasında, bu hastanenin, ‘içler acısı durumu’ diye haberler yayınlandı.

Şehrivan Gazetesi ise hastaneyi manşetine taşımış ve “Cenazeyi Yıkayacak Su Bile Yok” şeklinde başlık atmıştı.

 

Başka bir yerel internet sitesinde (yanlış hatırlamıyorsam, tutkuhaber.com’da) asansörleri çalışmadığı için ameliyattan çıkan hastaların kucakta taşınarak servislere götürüldüğü iddia ediliyordu.

 

İddialar doğru olacak ki, ne hastane yönetiminden ne de İl Sağlık Müdürlüğü’nden konuyla ilişkin bir yalanlama veya açıklama da yapılmadı.

 

Bu örnek üzerinden Van’ın ‘sağlık’ durumuna bakmakta fayda var.

 

Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki bu ‘sağlıksız’ durumların direk bu hastaneden kaynaklı olmadığını, Van genelinde sağlık alanındaki sıkıntıların kendisini gösterdiği yer olarak tanımlamamız gerekiyor.

 

YYÜ Araştırma Hastanesi’ni saymazsak, Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Van, ilçeler ve çevre illerin hasta yoğunluğunu alan tek hastane.

 

Durum böyle olunca, istediği kadar büyük, istediği kadar nitelikli bir hastane olsun, bu ve benzeri sorunları elbette yaşayacak.

 

O hastanenin neden bu durumda olduğunu sormak lazım.

 

Neden bu kadar yoğun ve bu yoğunluk hastanenin fiziksel durumunu nasıl altüst ediyor?

 

Lafı fazla dolandırmadan sebebini söyleyelim: Van ve çevresinde burnu bile kanayan bu hastaneye koşuyor da ondan.

 

Van’ın sağlığını yönetenlerin bir türlü anlamak istemedikleri, anlasalar bile değiştiremedikleri somut bir gerçekle karşı karşıyayız.

 

İlçelerdeki devlet hastaneleri hem fiziksel hem de nitelik açısından sağlık ocaklarından biraz hallice olduğu için, hasta yoğunluğu olduğu gibi Van Eğitim ve Bölge Hastanesi’ne kayıyor.

 

Herhangi bir ilçe devlet hastanesine gittiniz mi hiç, merak ediyorum.

 

Gitmişseniz, görmüşsünüzdür.

 

Abartmadan söyleyelim: Sağlıklı giren, hasta çıkar.

 

Sağlık ocaklarının durumunu anlatmaya kelimeler yetmez.

 

İl Sağlık Müdürlüğü rakamları bize açıklasın da görelim; atıl durumda kaç sağlık ocağı var.

 

25 yıldır herhangi bir sağlık çalışanının gitmediği kaç sağlık ocağı var.

 

Sağlık ocaklarına kadrosu çıkan hemşire veya ebeyi o sağlık ocağında tutamayan bir yönetim iradesinin, bütün yükü Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin sırtına yükleme ‘kolaycılığına’ kaçması elbette kaçınılmazdır.

 

Ve açıkçası Van’da sağlığı yönetenlerin bu işi ne kadar bildikleri konusunda benim artık ciddi şüphem var.

 

Mesela sağlık ocağının ne demek olduğunu biliyorlar mı?

 

‘Önleyici sağlık hizmeti’ denen bir şeyden haberleri var mı?

 

Varsa, bugüne kadar önleyici sağlık hizmeti için neler yapmışlar, bizimle paylaşsınlar.

 

Şimdi çıkıp, önleyici sağlık hizmeti olarak ‘aşı’yı örnek verecekler sadece…

 

Sağlığı yönetenlerin 5 yıldızlı hastanelerle (ki onun da ne durumda olduğu ortada) övünmek yerine sağlık ocaklarının ve ilçe devlet hastanelerinin ne durumda olduğuna göz atmalarında fayda var.

 

5 yıldızlı hastane tabiri vahşi kapitalizmin ürettiği bir terimdir.

 

Bu vahşi kapitalizm, hastalık üretir, hasta üretir, ilaç üretir, araç-gereç üretir ve bütün bunları bu 5 yıldızlı sağlık kompleksleri denen yerde toplar…

 

Sağlık alanındaki harcamaların gelip dayandığı nokta da hep bunlarla ilgilidir.

 

Sağlık bütçesinin büyük bir çoğunluğu buralara aktarılıyor.

 

Önleyici sağlık sistemi içinse sadece aşıya çok düşük bir meblağ ayrılıyor.

 

Çok faydalı bir şey olmasına rağmen ‘aile hekimliği’nin sadece hasta istirahat rapor vermek ve ölüm raporu hazırlamak dışında bir işlevinin kalmaması da yukarıda saydığımız durumlarla birinci derecen ilgilidir.

 

Sözün kısası: Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki sorunların bitmesinin yegane çözümü buradaki hasta yoğunluğunu düşürmekle mümkündür.

 

Buradaki hasta yoğunluğunun azalması ise ilçe devlet hastanelerinin tam teşekküllü çalışmasına ve atıl durumdaki sağlık ocaklarının faaliyete geçirilmesiyle mümkün olabilir ancak.

 

Burada devreye yine yerel basın girmeli.

 

Merkezdeki bir hastaneyi gidip görmek veya hastamız olduğunda, sıkıntı yaşadığımızda haber yapmak işin kolaycılığına kaçmaktır.

 

İşin gerçek nedenlerini ortaya dökmek için Van merkezden çıkmakta fayda var.

….

TURŞUYA HOŞAF SUYU KATAN ZİHNİYET!

 

Siyaset değerlendirmeleri bu köşede elbette devam edecek.

 

Bayram sonrasına kadar ara verdik.

 

Özellikle siyasetle ilgili yazılardan sonra ‘turşuya hoşaf suyu katarak içen’ zihniyetin futbol fanatiğine benzer hazımsızlıkları karşısında her defasında şaşırıyorum.

 

AK Parti’yi değerlendirip, arada BDP’ye de sözü getirdiğim bir önceki yazıdan sonra gelen tepkiler karşısında içine girdiğim derin hüznü anlatacak kelimeleri seçmekte zorlanıyorum.

 

Okuduğu bir şeyi ‘hakikatinden’ farklı bir yere çekmenin iki nedeni olabilir: Art niyet ve anlama kıtlığı!

 

Hangisini tercih edeceğimi şaşırdım açıkçası.

 

Kişinin; art niyetli olmasına kızgınlıkla mı cevap vereyim, yoksa, anlama kıtlığı yaşadığına üzüleyim mi, bilemedim…

 

Pazartesi günü bu köşede kaleme alınan yazı, yukarıdaki durumları ortaya çıkardı.

 

Eskiden olsa, yazdıklarımı bir daha anlatma çabasına girer, ‘öyle olmadığını’ anlatmaya çalışırdım.

 

Artık bunu yapmıyorum.

 

İsteyen istediği gibi anlayabilir.

 

Ya art niyetli olduğu için kendinden utansın veya anlama zorluğu çektiği için kendine yansın…

 

Tabi eleştiri kültürü bilenlere diyecek lafım yok.

 

Hakikaten de futbol taraftarlığı dışında yanılmış olabileceğim noktaları çok iyi bir şekilde ulaştıranlar da oldu.

 

Müteşekkir kaldım.

 

O eleştirilerden elbette bir pay çıkartacağım.

 

Yanıldığım noktalarda, öyle hiç gocunmadan, yanılmışım derim.

 

İşin aslı bu kadar basit.


Ergin SARI yazdı...

Editör: TE Bilisim