Nerede olursanız olun, bazen olduğunuz yere dışarıdan bakmak, eleştirel gözle bakmak size ‘es’ geçilen ‘doğruları’ görmenizi sağlayabiliyor. Haliyle ‘Tebdili mekânda ferahlık vardır’ sözüne riayet ederek bazen sırf kendimizi eleştirmek için bile değişiklik yapmamız şart.

 

Ben de öyle yaptım. Yaklaşık iki hafta boyunca Ankara’daydım. Birçok görüşme yapıp Ankara’dan Van’ın nasıl göründüğünü izleme fırsatı bulduğum o ziyaretlerde Van’ın nasıl göründüğüne dair daha ‘net’ fikirler de edindim açıkçası. Her ne kadar Ankara’ya adım attığımız gün, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘bırakıyorum’ dediği açıklama ile aynı güne gelsek de şoku çabuk atlatan Ankara’da birçok siyasi ile bir araya gelebildik.

 

Ankara’dan Van’a bakmanın gerekliliği kadar, Ankara’yı Ankara’da görmenin de açıkçası ‘elzem’ olduğu kanaatindeyim. Şöyle ki: Hükümetleri boyunca ‘algıyı’ da ‘gündem belirlemeyi’ de çok iyi yapan AK Parti’nin Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun şok ‘ayrılık’ kararından sonra nasıl bir yapıya kavuşacağı merak konusuydu.

 

Herkes ‘büyük kriz’ söylemlerini dillendirmeye başladığı bir günde, ertesi günlerde çok da ‘sakin’ görüşmeler olması beklenemezdi. Ne gariptir Ankara’da işler hiç de böyle yürümedi. Davutoğlu’nun görevi bırakma ile ilgili ‘tarihi’ konuşmasını yaptığı gün mecliste idim. İstisnasız tüm siyasi parti ve kadroların gözü açıklamadaydı. Davutoğlu’nun konuştuklarını ‘pür’ dikkat kesilen bir TBMM vardı. Davutoğlu’nun konuşmasından sonra AK Partili vekiller dâhil genel yorum: “Yazık oldu!” şeklindeydi. Davutoğlu’nun ayrılma kararı hem endişe hem de üzüntü yaratmıştı. Net! İşin garip tarafı ise o açıklamaların yapıldığı günün ertesindeki Ankara’nın atmosferi idi. İlk gün neredeyse Davutoğlu’nun ayrılmasına neden olanlara ‘öfke’ duyanlar, isim telaffuz etmeden eleştirenler daha ikinci, üçüncü gününde şoku çoktan sindirmişti bile. Üçüncü gün, Davutoğlu’nun bırakma kararı üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kendi kararı” yönündeki açıklamaları ve diğer değerlendirmelerden sonra birçok siyasetçi, “Aslında iyi oldu, Davutoğlu da…” gibi cümleler sarf etmeye başlamıştı bile. Yani siz 3 gün önceki başbakanın gidişine hayret ettiğinizin Ankara’sında 3 gün sonra yeni başbakan ile ilgili hiçbir şey olmamış kulisler içerisinde yer bulup, eski başbakana dair ‘bariz’ eleştiriler yapabiliyorsunuz. Adı üstünde Ankara! Siyaset böyle işliyor demek…

 

***

 

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR…

 

Hal böyle olunca böyle bir Ankara’da var olmanın, çalışmanın ve çalıştırtmanın da ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Yani, Ankara’da var olmak, Ankara’da bir şeyler yapabilmek için büyük bir ‘güç’ gerekiyor. Güçlü iller de güçlü siyasetçiler de Ankara’da kendisini ‘belli’ ettiriyor zaten.

 

Ankara’dan Van’a bakma meselesine gelince…

Başkentteki Vanlılar, Van’ı aslında bizlerden çok daha iyi takip ediyor, bu konuda emin oldum.

Yani, memlekete dair her şey Ankara’da en net haliyle izlenebiliyor. Haliyle deyim yerindeyse memlekete ‘kuş bakışı’ bakınca aslında daha ‘nesnel’ değerlendirmeler de yapıyor insan…

Çok küçük ve basit örneklerle…

Van’daki Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinden kentin yeni stadyum ihtiyacına kadar her şey bilgi dahilinde…

Fakat Van’ın bu noktadaki önemli sıkıntılarından biri sorunlarını tam anlamıyla ‘sesli’ bir şekilde dile getiremiyor, gündemleştiremiyor hatta çözüm konusunda sonuç alamıyor olmasında.

Zira Ankara’da elinde dilekçelerle, sözlü ifade edilen sorunlarla ve çözüm ile gidilmeyen dosyalarla çok da ‘zaman’ kaybetmek istemiyor.

Bir şeyin çözülmesi anlamında gerçek manada bir istek varsa, bunun tüm detayları ve çözüme dair temelleriyle dillendirilmesi gerekiyor. Ankara’ya kalan da güçlü lobiler ve güçlü bağlantılar ile bu sorunları çözüme kavuşturmak…

Örneğin Van’ın stadyum ihtiyacı. Sosyal medyada, kamuoyunda konuşulması vesilesiyle Ankara’da yankı bulmuş. Böyle bir ihtiyacın olduğu biliniyor fakat bu noktada yeni bir stat yapılması olgunluğuna henüz ulaşmamış. En azından Vanlı siyasetçilerden edindiğim izlenim bu… Yine ‘Çevre Yolu’ Ankara’da da Van’ın en önemli ve öncelikli sorunu olarak algılanmış. Hatta bu konuda AK Parti Van Milletvekili Beşir Atalay’ın Van’a konunun çözüleceği ile ilgili söylemlerle geleceğini öğrendik. Yani, haftalardır gündemden düşmeyen konuyla ilgili çeşitli bakanlıklar ve bürokratlar düzeyinde girişimler yapılmış. Biz de müjdeyi bekliyoruz…

 

***

 

KONUŞMAYANA İŞ VERMİYORLAR!

 

Hep yazdığımız, söyleye söyleye dilimizde tüy bittiren meselelerden biri sorunları konuşmak, çözüm aramak, güçlü bir Van lobi oluşturmak…

 

Bir kent Ankara’dan çok destek, çok yatırım almak istiyorsa güçlü olması gerekiyor bir kere.

Birçok kent milletvekillerini görme fırsatı bulduk. Bu milletvekillerine de güçlü çevreler ve oluşumlarla baskı kurulduğuna da şahit olduk. Yani istemeyi bilmeyince, çözüm de alamıyorsunuz. Bu konuda Van’ın sorunlarını çözüme kavuşturma anlamında artık sadece birkaç STK’nın söylemleri ile yetinmemesi gerekiyor.

 

Örneğin ‘Vergi Terkini’ konusu bir çok bakanın ve milletvekilinin bilgisi dahilinde olan tam iki dönemdir konuşulan konu. Ankara’da da siyasilerin gündeminde. Fakat bu konuda ‘vergi terkini haktır’ söylemini sadece Van TSO’ya bırakmak doğru değil. Vergi terkini konusunda görüşler olumsuz olsa da bu noktada birçok STK’nın ve meslek örgütünün dosyasında ‘sağlam’ verilerli gidip Van Milletvekillerine baskı kurup olayı yukarılara taşıması gerekiyor.

 

Baskı şart!

 

Zira Van bunun için iyi de bir fırsat yakalamış durumda. Zira farklı noktalarda, güçlü isimlerle temsiliyet şansı bu dönem ‘iyi’ düzeyde.

 

***

 

SES VER SES…

 

Ankara’dan bakınca daha iyi anladım… Van halkı olarak önemli eksikliklerimizden birisi de kendi kentimizdeki bürokrat ve yöneticiler nezdinde bile sorunlarımızı çözme yolundaki eksikliğimiz… Ankara’dan önce Van’da konuşulması, Van’daki isimlerin çözmesi gereken çok konu var! Ama bakıyorum da birçok konuda ‘ses’ verme konusunda herkesin tereddütleri var… Kentteki STK’ların da, meslek odası temsilcilerinin de, belki siyasetçilerin de kimi zaman “Bunu konuşursam acaba ne olur?” tereddüttü çözümsüzlüğe katkı sunuyor aslında. Her kesin dillendirme konusunda sayısız ‘çekincesi’ var! Haliyle olmuyor…

 

Bu kentte varsa belediyenin çözmesi gereken bir mesele, “Belediye bu işi çözmeli!” iradesi ortaya konulmalı. Ötesi yok. Bunun karşısında durmak, iz’andan yoksunluktan başka bir şey değil.

 

***

 

ANKARA’DA HALK TAKİPTE!

 

Yine Ankara örneği ile… Birçoğumuz Ankara’ya gittiğimizde ‘kusursuz’ bir şehirde olduğumuz tezini savunur hale geliyoruz. Lakin Ankara’daki sorun ve taleplerin aslında birçok kente göre daha fazla olduğunu biraz halkın arasında gezince görüyorsunuz…

 

Van’da sokak ortasına konulan bir otobüs durağının garipliğini biz dile getirince ‘belediyeden’ önce ‘siyasi’ yaklaşımlarla birileri tepki veriyor ama Ankara’da böyle değil! Örneğin çoğuna göre yeni bir Ankara yaratan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ‘metro’ hattından dolayı ‘iyice’ eleştirilebiliyor. Birçoğunun “Ankara’ya yapacak yatırım kalmadı” dediği Gökçek’i bir taksici esnafı, son birkaç yıldır bir şey yaptığı yok diye eleştirebiliyor. Üstelik eleştirileri halk bizatihi yapıyor, sosyal medyadan dile getiriyor, başkanın kendisine ulaştırıyor. Birçok sorunu halk ‘yerel’ gazetelere bile fırsat vermeden ‘ilgilisine’ iletiyor zaten. Bizim gibi kentin sorununu ilettiği için ‘düşman’ ilan edilen de yok üstelik…

 

Anlayacağınız, sorunları konuşarak çözmeyi onlar çoktan öğrenmişler… Ankaralı hakkını aramayı iyi biliyor. Hak aramanın da günah olmadığı gerçeği, eleştiri ile çözüm getirme geleneği ‘tam’ oturmuş…

 

***

 

Ankara’ya gidip de Van’ı temsil edenleri görmeden dönmek olmaz elbette. Zira her gün binlerce insanın kendi kentinin vekilleriyle görüşme sırasında beklediği mecliste ‘Van’ da 8 vekili ile güçlü bir temsiliyet arıyor. Vanlı çaldığı kapıdan ‘eli boş’ dönmek istemiyor.

 

Peki, Van’ın Ankara’da nasıl bir temsiliyeti var?

 

Bunu da bir sonraki yazıda konuşalım…