Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU ve 8 Bakan ile yapılan “Çözüm Sürecinde Son Durum” resmi adıyla “ Sivil Toplum Kuruluşları Buluşması ” toplantısında ben de yer aldım. Toplantıya Diyarbakır, Bingöl, Batman, Mardin, Van, Gaziantep ve ev sahibi Şanlıurfa olmak üzere İHD, Mazlum-der, Baro, HYD, DİSA ve İşadamı Örgütlerinden 25 STK temsilcisi katıldı.

Hükumet ve Parti Kanadından ise; Başbakan Yardımcısı Yalçın AKDOĞAN, Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk ÇELİK, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi EKER, İçişleri Bakanı Efgan ALA, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay KILIÇ, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel EROĞLU, Hükumet Sözcüsü Beşir ATALAY, Gen. Bşk. Yrd. Mahir ÜNAL, Şanlıurfa Valisi İzzettin KÜÇÜK, Şanlıurfa B.Ş.Bld. Bşk. Celalettin GÜVENÇ Katıldı. Yaklaşık 7 saat süren yemekli toplantı Başbakan Davutoğlu’nun yarım saat süren ve basında-medyada oldukça geniş yer bulan konuşmasının ardından basına kapalı olarak sürdü. Moderasyonu bizzat Başbakan tarafından yapılan toplantıda Bakanların da tüm konuşmalardan notlar aldıkları görüldü. Başbakan Davutoğlu’nun her katılımcıya bizzat adıyla hitap etmesi ve zaman zaman esprili müdahaleleri toplantının sıcak bir atmosferde geçmesini sağladı. Eski Başbakan Hâlihazır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aksine Sakin ve Mütevazı üslubuyla Başbakan Davutoğlu; Konuşmalardan aldığı notlar ve sorulan sorulara verdiği cevaplar ile daha yapıcı ve Çözüme yakın bir duruş sergiledi.

Söz sırasının bana gelmesi ile benden önceki konuşmacıların değindiği konularda tekrara düşmemek için hiç hazırlanmamış olmama rağmen Başbakanın açılış konuşmasında ifade ettiği ‘Raydan çıkmış olan Çözüm Süreci Trenini yeniden nasıl rayına oturtabiliriz? Cümlesini esas alarak 5 dakika ile sınırlı olan konuşmamı yaptım. Adalet ve Kalkınma Partisinin 1. ve 2. Hükumetinin ilk yarısında yarattığı demokratikleşme ve açılım rüzgarını yeniden görmek istiyoruz, son yıllarda bizlere yaşattığınız “iki ileri bir geri” politikaları ile şaşırmak istemiyoruz. Özellikle Kobanê süreci ve 6-7-8 Ekim olayları ile ciddi kırılma yaşanan süreç ile ilgili görüşlerimi ifade ettim. Geçtiğimiz günlerde Dersim’e yaptığınız ziyarette kentin girişindeki tepeye yazılan “Güçlüyüz, Cesuruz, Hazırız-Komando” yazısını görüp görmediğini, gördüyse tarihin en önemli katliamlarından birine tanıklık etmiş o coğrafyada bu yazıyı okuyunca yüreğinin sızlayıp sızlamadığını sordum. Neye hazırlar? Yeni bir Katliama mı? Her gün o yazıyı okuyarak kente giriş çıkış yapan binlerce Dersimli ile empati kurmasını önerdim. Tıpkı koyduğumuz yoğun tepkiler üzerine bir katil olan Org. Mustafa Muğlalı’nın adının Van’ın Özalp ilçesi girişindeki kışladan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gen. Kur. Bşk.’na emir vermesi üzerine derhal kaldırıldığını ifade ettim. Kendilerinin de bu ve benzeri ırkçı-şoven içerikli yazıların coğrafyamızdan kaldırılmasını sağlayarak önemli bir adım atabileceklerini ifade ettim.

Kobané olaylarındaki aktörlerden biri olan Hüdapar’ın neden süreçte rol aldığını anlayamadığımı, 90’larda Hizbullah’ın, günümüzde ise Hüdapar’ın Kürt sorununda birtakım güçler tarafından yeniden sahaya sürüldüğünü ve nedense sadece Kürt Coğrafyasında örgütlenmesinin de izaha muhtaç olduğunun altını çizdim. Eğer ortak payda Din ve İslam ise diğer bölgelerde neden yoklar? Trakya’da, Ege’de, Karadeniz’de neden yoklar? Bu durum sorun ve çözüm açısından oldukça önemli. İlimizde yaşanan sosyal sorunları doğuran önemli bir etken de ekonomidir. Ekonomimiz yıllardır süren savaş nedeniyle tahrip oldu, dibe vurdu. Ancak İran ile 90’larda yaptığımız ‘sınır ticareti’ ile birazcık nefes alan kentimiz onun da bitmesi ile tamamen soluksuz kalmıştır. Sınır ticaretinde ve Teşvik uygulamalarında yeniden (sizin ifadenizle) “reentegrasyon” ilan edilmesini istiyoruz. İstanbul’daki tüccarlar Ermenistan ile ilişkilerinde uçağa binip 2-3 saatte Erivan’a inebilmekte iken bizler 23 saatlik karayolu çilesi ile ancak Gürcistan üzerinden gidebilmekteyiz. Bu bölgemizdeki tüccarlara ve insanlarımıza uygulanan çifte standartdır. Ve kaldırılmalıdır. Iğdır’dan Alican sınır kapısından yarım saatte ulaşılabilecek olan yere Kapı siyasi nedenlerle açılmadığı için 23 saatlik eziyet çekiyoruz. Ve Erivan’daki marketlerin rafları neredeyse Türk Malı ile doluyken bizim yerimize Gürcistanlılar kazanmaktadırlar.

Hemşehrim ve Dostum Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin ÇELİK’in bakanlığı döneminde 2 yıl uyguladığı, daha sonraki bakanların uygulamadan kaldırdığı “GÖNÜL KÖPRÜSÜ” projesinin yeniden uygulamaya alınmasını tavsiye ediyorum. Her yıl yaz tatilinde 100 bin çocuğun illerimiz arasında misafir edilerek farklı coğrafyaları ve farklı kültürleri tanımaları oldukça önemlidir. Çocuklarımızın birbirini tanıması, ailelerin birbirini tanıması, kurulan dostluk ilişkiler toplumsal barış açısından yapacağı katkı şüphesiz çok ihtiyacımız olan barış ve kardeşlik için elzemdir. “Sayın Başbakanım; Bugün burada görüş alışverişinden bulunduğunuz STK temsilcileri Barış ve Kardeşliğin tesisi için sizlere her konuda yardımcı olacaklardır, Lütfen sizler de elinizi çabuk tutunuz, zira arkadan gelen son kuşağı hiç kimse kontrol edemeyecek. Bir an önce yapalım ne yapacaksak.” Diyerek bitirdim konuşmamı.

Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasından bazı satırbaşları ise şu şekilde oluştu; (bu notları büyük bir özenle tutarak ortak kullanımımıza sunan Sayın Sedat YURTDAŞ’a teşekkürler)

Söz, Sayın Davutoğlu’nda:

“Gazze’de üç kere Bosna-Sırbistan, Şiiler-Sunniler ve daha pek çok yerde arabulucu olarak yer aldım. Sorduğum ilk soru “Bu sürecin sonunda nereye ulaşmak istiyorsunuz?” olurdu. Ancak Oslo’da denedik pek çok ülke vardı ve yürümediğini gördük…
“Tek tipçi zihniyetten uzaklaşmak zorundayız. Baskıcı dayatmacı tepeden inme bir toplum inşa etmeyeceğiz. Çoğulcu bir anlayışla “özgürlük ve güvenlik” in olduğu bir bölge bir Diyarbakır, Batman olması için kararlılığımız sürecek.
“Silahlı unsurlar Türkiye’yi yarın terk etsin, Türkiye’ye karşı -ki siyasetin bütün yolları açık- silah kullanılmayacağı ilan edilsin Kobani’de onları destekleyelim.
“Anadil konusunda da okyanusu aştık dereleri de aşacağız. Anayasal gerekler de zamanı gelince… Bazı adımlar da doğal seyri içinde olur, Uçaklarda anons gibi…
“Mesut Barzani’yle Kobani’de Kürtçe konuştuğumu paylaştım. O da, “Benim Diyarbakır’daki Türkçemden iyiydi dedi. Canlı izlemiş. İleri de bir metni ben Kürtçe O da Kürtçe konuşur.
“Biz Diyarbakır’ız Diyarbakır’da biziz. Konya’da İstanbul’da Kürdün şehri… Türkün şehri… Siirt’te Arabın ve Kürdün şehri… Kimse kimseyi ne asimile etmeli ne baskıya uğratmalı…
“Peki. Belediyeler herkese açık mı? İşleyiş demokratik mi? Gün gelecek özerklik şartını da kabul edeceğiz! Ancak seçilmiş olanlar da kendi kararlarını verebilmeli…
“Nasıl bir özerklik tahayyül ediliyor? Düşünce transformasyonu gerçekleştirilebildi mi? 1970’lerin baskıcı ideolojisinden arınılabildi mi?
“Yol haritasını verdim. 15 gün içinde gereklerinin yapılacağı sözü verildi. Ancak 6-7 Ekim’de sabote edildi. Tıpkı Gezi öncesinde başlayan çekilmenin durması ile 17 Aralık sonrasında AKP Hükümetinin düşeceği beklentisiyle çözümün askıya alınmasında olduğu gibi…
“Çözüm sürecini taktik ya da konjoktürel olarak değil, prensip olarak benimsemişiz ve sonuna kadar sürdüreceğiz.
“Bizce Molotof bir silahtır ve silah muamelesi görecektir.
“Suriye’de bütün halklarla Araplar Türkmenler Kürtlerle ilgiliyiz. 300 bin sivil öldü. PYD’nin Rejimle ilişkisini hiç kesmedi. Gelen PYD’li yaralıları tedavi ettik. Peşmerge güçlerinin geçişine izin de verdik. Çünkü Barzani’ye güveniyoruz. Yaparım dediğini yapıyor, yapamam dediğini de yapmıyor. Bu nedenle DAİŞ Erbil’e yakınlaştığında ABD’den havadan müdahale etmesini ve bizim de gerekli yardımı karadan göndereceğimizi söyledik. “Tüm bu nedenlerle “reentegrasyon” diyoruz.


Kadri SALAZ

26 KASIM 2014 – ŞANLIURFA

Editör: TE Bilisim