Dostluk kavramı toplumumuzda oldukça önemli bir yere sahip. Çoğu insan için dostsuz bir yaşamı düşünmek mümkün değil. Dostun yerini ne kardeş ne eş ne de evlat alabilir.

 

İlaç gibi, su gibidir, vazgeçilmezdir…

 

Hayatın zorluklarını dostlarımızla bir nebze olsun hafifletmemiz mümkün.

 

Her nedense yaşadığımız bu teknoloji çağında çok fazla dosta sahip olduğumuzu zannederiz.

 

Cep telefonumuzda binlerce arkadaşımız veya dostumuz olduğunu biliriz. Sosyal medya hesaplarımızda ise dost sayısı daha da fazladır.

 

Ne hazindir ki belki yılda bir görüşmediğimiz dost addettiklerimiz var ve bu dostlarımız cebimizdeki cep telefonunda veya bilgisayarımızda sadece kayıtlı isimlerden başka bir anlam ifade etmiyor.

 

Dostluk elbet bu değil.

 

Peki, nedir bu DOSTLUK?

 

Başlık olarak Bir Buçuk Dost yazdık nedir bu?

 

Yıllar önce babam Bir buçuk Dost mevzusunu bir hikâye olarak anlatmıştı.

 

Aynen aktarıyorum...

 

Vaktin birinde bölgede nam salmış, itibarlı ve hali vakti yerinde bir aile yaşarmış. Ailenin büyük oğlu her zaman geniş dost çevresine sahip olduğunu ve bu çevresi ile de oldukça öğünürmüş.

 

Dostum dediği yüzlerce arkadaşı ve ahbabı varmış, hatta onlara zaman ayırmak için ailesini çoğu kez ihmal eder ve aile de bu durumdan oldukça rahatsızmış.

 

Bu duruma kızan baba bir çözüm düşünmüş ve oğluna önemli bir ders vermeye karar vererek oğlunu çağırmış;

 

Ey oğul! Aileni sürekli ihmal ediyorsun, sadece arkadaşlarına vakit ayırıyorsun. Elbette herkesin arkadaşları olur, bu arkadaşların çoğu hayatında gelip geçici ve bu arkadaşlarının hepsi dostların mı?

 

Oğul: Evet babacığım, onlar benim dostlarım

 

Baba da oğluna dost mu ya da arkadaş mı olduklarını öğrenmek ister misin, arkadaşlarını bir sınava tabi tutarak gerçekten dost olup olmadıklarını sınayalım diye oğluna teklif etmiş.

 

Tabi oğul dostlarından emin olduğu için kabul etmiş.

 

Baba oğluna; senin yüzlerce dostun var, benim sadece bir buçuk dostum var. Hem senin dostlarını hem de kendi dostlarımı aynı sınava tabi tutalım. Bakalım senin yüzlerce dostun mu yoksa benim bir tam bir de yarım dostlarım mı gerçekten DOST?

 

Büyük bir halının içine (bir insan boyunda) tandırda pişirilmiş bir koçu sarmışlar.

 

Oğluna; git bütün arkadaşlarına ve dost bildiklerine söyle ben birini öldürdüm, halıya sarıp bahçeye gömdüm. Bana yardımcı olun bahçeden çıkaralım. Kimse görmeden bu cesedi ortadan kaldıralım ve beni bu beladan kurtarın dostlarım. Tabi duyan her arkadaşı ve dostu ret etmiş ve hatta üstüne kızanlar bile olmuş. Sen gidip birini öldüreceksin bizim de başımızı belaya koyacaksın diyerek azarlamışlar.

 

Babasına eli boş dönerek “Babacığım Dost bildiklerim DOST! değilmiş” mahcup bir edayla…

 

Baba oğluna; şimdi benim dostlarımı bu sınava tabi tut. Yalnız seni tam dostuma da değil yarım olan buçuk dediğim dostuma göndereyim. Git o yarım dostuma söyle başımızda böyle bir bela var.

 

Oğlan babasının selamını götürmüş ve cinayet işlediklerini bahçeye gömdüklerini anlatmış. Babasının yarım dostu cevaben “sen ve baban hiç karışmayın bu mesele artık benim meselem” diyerek, bahçedeki halıyı çıkarıp ortadan kaldırmış.

 

Bu oyunun sonunda baba yarım dostunu çağırtmış ve gömdüğü cesedi geri getirmesini istemiş…

 

Halı gelip açıldığında tandırda pişirilen et ortaya çıkmış ve beraber oturup güzelce bir yemişler.

 

Oğluna; bak oğlum bu benim yarım dostum ve gördüğün gibi kendisi nasıl bir fedakârlık yaptı.

 

Tam olan dostumu artık sen düşün nasıl bir DOST!

 

Bu kıssadan biz de kendimize bir hisse alabiliriz.

 

Allah kimseyi dostsuz bırakmasın ve bizlerin de en az yarım dost olmayı ve yarım dosta sahip olmayı nasip etsin…