Van’ın resmen ‘büyükşehir’ sıfatı kazandığı günlerde bunun ‘tabeledan’ ileriye gidemeyeceğini bu köşede iddia etmiş ve nedenlerini de sıralamıştık.

 

Gerek yerel gerekse de merkezi yönetimi ellerinde bulunduran muktedirlerin (Ki bunlar BDP ve Ak Parti oluyor) tozpembe laflarından ziyade, gerçekliklerden yola çıkarak, yaşadığımız ve kendimizce ‘cennet’ addettiğimiz bu yerin, büyükşehirden ziyade büyük bir köy olduğunu; bu yeri yöneten ve yönetimine tabi olan zihniyetlerin değişmedikleri- dönüşmedikleri müddetçe köy olarak kalacağını söylemiştik.

 

Bir yaşam alanı, her ne kadar mekansal ve nüfus açısından büyük şehir statüsüne gelmiş olsa bile; küçük zihinlerin belli bir çıkar gözeterek (bu çıkar kentte yaşayan herkesin değil, belli bir grup veya zümrenin çıkarı…) yönetme arzuları devam ettiği müddetçe orası büyük bir köydür.

 

Bu köy tanımlaması, kimilerinin, ‘yaşadığımız şehri haksız ithamlarla kötülediğimiz’ şeklinde eleştirilerine tabi olacaktır.

 

Böyle bir eleştiri yapmayı düşünenlerin, pencerelerinden yaşadıkları mekanı izlemelerini tavsiye ediyorum…

 

Yaşadığımız sorunun temeli daha önce yine bir yazıda değindiğimiz gibi her alanda süregelen ‘kimliksiz’ yapıdır.

 

Bu kimliksiz yapı, şehirleşmeden sosyal hayata, iktisadi yapıdan kültürel alana kadar her durumda kendini fazlasıyla gösteriyor.

 

Şimdi daha önce yazdığımız yazıyı buraya alıntılayalım:

 

“…Şehirlerin kimlikleri olur.

 

Bu kimlikler bir araya gelip o şehrin mimari dokusunu, kültürel ve sosyal yapısını, iktisadi hayatını belirler.

 

Şehirleşmesine bakınca o kimlikleri fark edersiniz mesela, kendini hemen gösterir.

 

Kültürel, sosyal, iktisadi ve diğer bütün alanlarda bu kimlikler gözünüze çarpar.

 

Yazılı olmayan kurallar bütünüdür aslında bu kimlikler ve o şehirde yaşayan tüm toplum kesimleri tarafından içselleştirilmiştir.

 

Ve o şehirde hayat, bu kimliklerin çizdiği sınırlar içinde barışık ve bir bütün olarak yaşanır.

 

Böyle olduğu için ucubelerle karşılaşmazsınız mesela.

 

Halkın deyimiyle hoşaf suyuna turşu karıştırıp içmezsiniz.

 

Peki ya kimliksiz şehirler...

 

Bir şehrin kimlikleri yoksa daha doğrusu kendini tanımlayacak kimliklerin uzağında kalmışsa, orada hayat nasıl devam eder?

 

Mimari dokusu, kültürel ve sosyal yapısı, iktisadi hayatı nasıl olur?

 

Bu soruya “Van gibi olur” cevabı pekâlâ verilebilir.

 

Van gibi olunca ne olduğu konusunda uzunca süre tartışmaya gerek yok.

 

Yaşadığınız eve veya binaya bakın, sokağınıza bakın, zaman geçirdiğiniz yerlere bakın… nasıl bir kimliksiz şehirde yaşadığımız hemen anlaşılacaktır.

 

Daha doğrusu kimliklerinden arındırılmış bir şehir…

 

Dünyanın neresine giderseniz gidin, bir şehir ne kadar geri kalmışsa kalsın, iyi veya kötü muhakkak bir mimari kimliği, mimari duruşu vardır.

 

O mimari duruş bazen o şehrin kültürel ve tarihi geçmişinin izlerini taşır, bazen de ticaret biçimine göre mimari bir yeni kimlik arayışının ürünü olan yapılarla karşımıza çıkar.

 

Sonuçta öyle veya böyle şehir yapısı bir kimlik anlayışı çerçevesinde şekillenir.

 

Van’ın bu bakımdan mimari açıdan kimliksiz bir şehir olduğunu görüyoruz.

 

Mimari kimlikten kastımız ‘tektiplilik’ değildir, onu söyleyelim ilk önce.

 

Kastımız mimari felsefedir.

 

Mimarinin bir felsefesi vardır: Yaşam alanı oluşturur.

 

İnsanların rahat yaşamaları için mekanlar geliştirir.

 

Bizdeki gibi hayat alanını daraltan, insanları bunaltan bir anlayış değil yani.

 

Her boşluğa beton dökme fetişizmi ile binalar dikmek değil…

 

Van’daki mimari anlayış daha fazla ‘rant’ elde etmek üzerine kurgulandığı için bu bize bu şehrin iktisadi açıdan da kimliksiz olduğunu gösterir…”

 

Yerel seçim heyecanı falan başladı ya!..

 

Bu kocaman köyü, insanların mutlu yaşadığı bir mekan haline ‘nasıl getirebiliriz’in derdinde ve niyetinde olan bir kişi veya parti var mı?

 

BDP ile AK Parti ve bu iki partinin şemsiyesi altında seçilmek isteyen kişilerin nasıl bir Van tahayyül ettiklerini biliyor muyuz?

 

Şişirme lafların şekillendirdiği bir tahayyülden söz etmiyoruz, bir önemi de yok çünkü seçim propagandası yapılan şeylerin…

 

Bin söylenir, bir yapılır, bu yapılan bir de bin olarak reklamlandırılır…

 

Parti ve kişi farkı gözetmeksizin zihniyetin hep aynı olduğunu görmek mümkün.

 

Gelecekte ne olacağını kestirmek zor değil, dönüp geçmişe baktığımızda…