Son günlerde yaşanan olayların ardından sınır ötesi harekâtın gerçekleşmesi, Çözüm Süreci'nin devamına ilişkin endişeleri artırdı. Akil İnsanlar Heyetinin üyeleri de ülkede yaşanan gelişmeleri ve Çözüm Süreci'nin geleceğini değerlendirdi.

 

Akil İnanlar Heyeti Doğu Anadolu Bölgesi Grubu Başkanı Can Paker, yaptığı açıklamada, Çözüm Süreci'nin şu anda başladığı noktadan çok uzakta olduğunu söyledi. Çözüm Süreci'nin eski hızında ilerlemediğini ve ortaya konulan tutumlarla sürecin ilerlemesinin mümkün olmadığını dile getiren Paker, "Şu anda Çözüm Süreci'yle ilgili ciddi bir duraklama var. Bizim bölgeye yaptığımız ziyaretlerde halkın yüzde 90'ı bu süreci destekliyordu. Ancak şu anda başlanılan noktadan çok uzaktayız. Bunun değerlendirmesinin siyasiler tarafından yapılması gerekiyor" dedi. 

 

Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu Üyesi ve AK Parti Kars Milletvekili Mehmet Uçum da HDP ve PKK'nin seçim öncesinde silah ve baskı esaslı siyaset gütmesi ve bölgede bu yöntemle seçim sonuçlarını etkilemesinin, demokratik çağrılarında samimi olmadıklarını ortaya koyduğu söyledi. Uçum, seçimden sonra gayrimeşru siyasetin, HDP ve PKK tarafından devam ettirildiğini, yapılan eylem ve dile getirilen söylemlerin Abdullah Öcalan'ın son üç nevrozda verdiği mesajları etkisizleştiren, önemsizleştiren bir tutumu ortaya çıkardığını vurgulayarak, PKK ve KCK'nin ikili siyaset yürüttüğünü, onların kontrolündeki HDP'nin de takiyye siyasetini devam ettirerek, Çözüm Süreci'ni kendilerine teritoryal hükümranlık alanı kurmak için kullandıklarını aktardı.

 

Ortaya konulan bu tutumun Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik saldırı olduğunu ifade eden Uçum, şöyle konuştu: "Çözüm Süreci'nin amacı Türkiye'nin demokratik bütünlüğü üzerinden kalıcı bir çözüme ulaşmaktır. Tüm bu eylemlerin gösterdiği sonuç şudur ki PKK, KCK ve onlarla birlikte hareket eden HDP yönetimi, Çözüm Süreci'nin asli amacına aykırı bir pratik ortaya koyuyor. Bu aktörlerin asli amaca aykırı tutumları sebebiyle Çözüm Süreci'nin eski anlamıyla yürümeyeceği netleşiyor. Çözüm Süreci'nin temel koşul olan boyutu, silahlı unsurların ülke dışına çıkması, silahların gömülmesi ve demokratik siyasetin eksiksiz bir biçimde yaşama geçmesiydi. Ancak PKK ve KCK tarafından Çözüm Süreci'nin silahsızlanma boyutu, Rojova'dan sonra iptal edildi. Yani demokratik siyasetle yürütülmesi gereken süreç, PKK ve KCK tarafından paradigma değişikliğine zorlandı. Bu aktörlerin yeni paradigması, silah, şiddet ve teröre dayalı siyaseti yeniden devreye sokarak Çözüm Süreci'nden ayrılıkçı bir siyaset ortaya çıkarmak şeklinde belirlendi. Türkiye'nin demokratik bütünlüğüne aykırı sonuçlar doğurması halinde Çözüm Süreci'nin başladığı gibi yürüyemeyeceği son derece açıktır." Türkiye'de Kürtlere yönelik, inkar ve asimilasyon politikalarının AK Parti hükümetleriyle ortadan kaldırıldığını ve Çözüm Süreci'nin bundan sonraki yeni içeriğinin demokratik siyaset esaslı olarak Türkiye demokrasisini güçlendirmek olduğunu kaydeden Uçum, buna göre, silah, şiddet, terör ve baskıya dayalı her yöntemin gayrimeşru ve Çözüm Süreci karşıtı olarak değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.

 

"KÜRTLER KULLANILIYOR"

"Türkiye'de Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden legal, illegal siyasi aktörler Kürt sorununun çözümü için değil, Kürtleri kullanarak Türkiye'nin demokratik bütünlüğünü bozmaya yönelik bir pratik içine girdiler" diyen Uçum, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'deki demokrasi güçlerinin böyle bir tutuma karşı durma hakları vardır. Bu hakka sahiptirler. Ülkede demokratik siyasetin meşruiyetine inananlar şiddet siyasetine tavır almak, teröre dayalı siyasetin meşru olmadığını söylemek yükümlülüğü altındadır. Türkiye'nin güçlenmesinden ve bölgede etkili olmasından rahatsız olan post sömürgeci güçler, şiddet ve terör yöntemlerini devreye sokarak düne kadar Çözüm Süreci'nde rol alan yapıları da sürecin karşıtı noktasına getirdiler. Son zamanlardaki şiddet ve terör eylemleri post sömürgeci güçlerin amaçlarına hizmet ediyor ve Çözüm Süreci'ni engelleme hedefi içeriyor. DAEŞ'e destek verdiği iddia edilen hükümetin son günlerde DAEŞ'e yönelik etkili operasyonlar yapması ve bu konuda uluslararası koalisyonla hareket etmesi Türkiye karşıtı iddia sahiplerinin ezberini bozuyor. DAEŞ ve PKK eylemlerinin paralel olarak devreye sokulması da son derece manidardır. Artık Kürt vatandaşlarımızın ve bölgedeki bütün Kürtlerin kendileri adına hareket ettiğini iddia eden güçler tarafından Türkiye'ye karşı sosyolojik olarak kullanılmak istendiklerini görmeleri gerekiyor."

 

Vatandaşlara ülke üzerinden yurtseverlik çağrısı yapan Uçum, " Türkiye'de toplumun tüm kesimlerinin Türkler, Kürtler ve diğer tüm kimliklerinin 'Türkiye Toplumu' olarak yeni bir millet oluşturma çabasına bir saldırı vardır. Yani Türkiye karşıtı güçler Türkiye toplumunun bütün bileşenleri ile birlikte oluşturmakta olduğu Türkiye milletinin yeniden inşasını engelleme çabası içindedir. Türkiye milletinin oluşum süreci, cumhuriyetin kuruluşunda olduğunun aksine ayrıştırıcı ve dışlayıcı değil, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir felsefeye dayanıyor. Ayrılıkçı hareketler, Türkiye'nin tamamına zarar verir. Bu nedenle, Türkiye'nin demokratik bütünlüğüne sahip çıkmak bugünün en önemli yurtseverlik görevidir" dedi.

 

"HDP VE PKK ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMADI"

Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu Üyesi Ayhan Ogan ise 2013 yılında yapılan görüşmelerde silahlı unsurların ülke dışına çıkarılması, silahların bırakılması, suça karışmayan örgüt üyelerinin evlerine dönmesi ve demokratik siyaset alanının genişletilmesi konusunda kararlar alındığını anımsattı. Bu görüşmelerin 77 milyon insanın kardeş olacağı bir siyasi paradigmanın inşası anlamına geldiğini dile getiren Ogan, şunları kaydetti: "Hükümet bu konuda üzerine düşen tüm adımları attı. Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı bu süreçte hükümet ve devlet mutabık kalınan konulardan daha fazla iş yaptı. Bugün atılan adımlarda Türkiye önceki konumundan çok daha farklı bir yerde. Kürtçe şu anda kamu kurumları dahil her yerde konuşulabiliyor, Kürtçe eğitim verilebiliyor ve bu dilde propaganda da yapılabiliyor. Kürtler artık kimliklerinden dolayı bir ayrıma tabi tutulmuyor, inkar ve ret politikaları da yapılan çalışmalarla AK Parti hükümetleri döneminde ortadan kaldırıldı."

Hükümet tarafından yapılan bu çalışmalara rağmen PKK ve HDP'nin 2013 yılının başlarından itibaren bazı gelişmeler çerçevesinde mutabakatı bozduğunu, ikircikli bir politika yürüttüğünü ifade eden Ogan, şöyle konuştu: "Hükümetin yaptıklarına karşı, masanın diğer tarafındakiler üzerilerine düşeni yapmadılar, silahsızlanmadılar. Bunun yanında tahammülleri aşan bazı yaklaşımlar ortaya çıktı. Devlet gereken sabrı gösterdi ama son yaşanan olaylarla sabır taşı çatladı. En önemlisi KCK, 'çatışmasızlığı bitirdik' şeklinde açıklama yaptı ardından da baraj inşaatlarına, şantiyelere saldırdı, araçları yaktı ve son günlerde gördüğümüz gibi saldırılar yapmaya başladı. Örgüt silah bırakmadan hiçbir hükümet, siyasi parti, hiçbir süreci işletemez ve HDP ile yan yana gelmez. HDP-PKK sorunu çözme mutabakatından 2013 yılı baharından bu yana vazgeçmiş durumdadır. Burada İmralı'yı devre dışı bıraktılar. Çözüm sürecinin parçası olmaktan ziyade sorunun bir parçası olarak bugünlere geldiler."

 

Ogan, HDP'nin 7 Haziran seçimlerinden 80 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdiğini ama ertesi gün tahrikler ve şiddet politikalarına yönelerek esas niyetlerini ortaya koyduklarını vurgulayarak, "Devlet gösterdiği sabrın sonunda örgütün silah bırakmasını bekliyor. Aksi takdirde örgütün baskısına karşı müdahale edeceğini ve bazı şeylere artık tahammül gösterilmeyeceğini deklare etti. İnşallah beklentiler karşılanır ve silahlar susar, Çözüm Süreci kaldığı yerden devam eder. Kürt kamuoyu ve kanaat önderleri bu işi durdurabilecek güçtedir. HDP'li yöneticiler bu halka ve topluma aidiyet hissetmiyor ve başka başkentlerde mutabakat arayarak Kürt halkına ihanet ediyorlar. Bölge halkının kendine ihanet eden bu yöneticilerin yüzüne tükürmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı. 

Editör: TE Bilisim