ŞEHRİVAN ÖZEL: HAMİT KARAKUŞ/ÖMER AYKAÇ - Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı katkılarıyla ve Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) organizatörlüğünde düzenlenen “COVİD-19 Sürecinde Sektörel Konferanslar” programının son konuğu DAKA eski genel sekreteri, YYÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Emin Yaşar Demirci oldu. Demirci kentin son dönemlerdeki ortaklaşma sorununu ele alırken, kentin geleceğinin kurtuluşunun ortaklıkta olduğunu söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı katkıları ve Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) organizatörlüğünde “COVİD-19 Sürecinde Sektörel Konferanslar” programı kapsamında Sosyolog Doç. Dr. Emin Yaşar Demirci’nin katılımıyla “Toplum ve Ekonomi –Bölgesel Bir Perspektif” konulu başlıkla zoom (webinar) aracılığıyla ve Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) Planlama ve Koordinasyon Birim Başkanı Mehmet Emin Çakay, moderetörlüğünde gerçekleştirildi. Dünya’yı ve Türkiye’yi etkisi altına alan Koronavirüs Hastalığı (COVİD-19) sürecinde sektörlerin mevcut durumunu ve geleceğini ele almak üzere başlatılan konferanslar serisi devam ediyor. Çevrimiçi webinar şeklinde düzenlenen buluşmaların üçüncüsünde toplum ve ekonomi konusu ele alındı. Sosyolog Doç. Dr. Demirci’nin ana konuşmacı olduğu webinarda COVİD-19 sürecinin toplum üzerindeki etkisi ve bu etkinin ekonomiye yansımaları üzerine konuşuldu. Bölgedeki kurum/kuruluş yöneticilerinin, ekonomi aktörlerinin ve uzmanların da panelist olarak yer aldığı webinarda pandemi sonrası bölgenin önündeki ekonomik fırsatlar ele alındı. Toplantının öne çıkan konusu ise Van’ın son yıllarda bir türlü sağlayamadığı ortaklık oldu. Bu konuda geçmişten bugüne gözlemlediği tecrübeleri de paylaşan Demirci, Van’ın kendi potansiyelinin farkında olmayan bir kent olduğun

GÜRAY: YENİ YOL HARİTASI BELİRLEMEYE ÇALIŞIYORUZ

Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) Genel Sekreteri Halil İbrahim Güray, yaptığı selamlama konuşmasında salgın sürecinden webinar toplantılarına devam ettiklerini, tarım-ekonomi üzerine daha önce iki önemli toplantı gerçekleştirdiklerini anımsattı. DAKA Genel Sekreteri Güray, ayrıca Sosyolog Doç. Dr. Emin Yaşar Demirci’nin ajansta özel bir önemi olduğunu ve ajansın kurucu genel sekterliği yaptığı ifade ederek şunları belirtti: “Bugün “Toplum ve Ekonomi –Bölgesel Bir Perspektif” hocamızın yönetiminde söyleşi gerçekleştireceğiz. Burada amacımız birçok alanda uzman hocamızla gerçekleştirdiğimiz webinar toplantıları kayıt altına alarak rapor altına almaktır. Bunları toparlayarak TRB2 Bölgesi’nde (Bitlis, Hakkâri, Muş, Van) pandemi sürecinde ve sonrasında bizleri en çok ilgilendiren yeni bir yol haritası belirlemeye çalışıyoruz. Bu çalışmayı bakanlığımız tüm kalkınma ajanslarından talep ediyor, biz de yerel ağırlıklı olarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki kıymetli hocalarımızla birlikte yürütüyoruz. Bu panellerin özelde bölge de ayrı ayrı katkı sağlayacağını ümit ediyoruz” dedi.

DEMİRCİ: KURALLARA UYULSA BU SÜRECİ ÇOK SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE GEÇİREBİLİRİZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM

DAKA’nın düzenlemiş olduğu COVİD-19 Sürecinde Sektörel Konferanslar” programı kapsamında Sosyolog Doç. Dr. Emin Yaşar Demirci’nin katılımıyla “Toplum ve Ekonomi –Bölgesel Bir Perspektif” konulu başlık üzerinde önemli değerlendirmeler yapıldı. Düzenlenen toplantı da konuşan Sosyolog Doç. Dr. Demirci, konuşmasında ‘pandemi sürecinden neden bu kadar korkuyoruz, tarihte pandemilere karşı toplumlar nasıl tepki gösterdiler ve neden pandemi toplumsal değişimlerin habercisidir’ başlıkları adı altında değineceğini kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler üç aydan fazladır pandemi süreci yaşıyoruz, sokağa çıkma yasağından çok sayıda uygulamaya kadar gündelik hayatımız da kısıtlamalar var. Bu kısıtlamalar kalktığı zaman bizler de çok fazla değişiklik meydana getirmediğini görüyoruz. Muhtemelen bu kısıtlamalar çok daha şiddetli bir şekilde takiben 10-15 gün içerisinde yeniden gündeme gelecek ve uygulanacaktır. Kuralla uymadıkları için bazı kısıtlamalarla evlerine mahkûm olmak zorunda kalacaklar. Oysa kurallara oyulsa bu süreci çok sağlıklı bir şekilde geçirebiliriz diye düşünüyorum” dedi.

“BİZ NEDEN BU KADAR KORKUYORUZ”

Toplum olarak ‘salgını neden bu kadar mesele haline getirdik’ soruna değinen Sosyolog Doç. Dr. Demirci, şunları ifade etti: “Şöyle bir varsayımdan yola çıkarsak eğer her şeyi kendi haline bırakmış olsaydı, Dünya’da 2020 yılının sonunda muhtemelen istatiksel derlenip toparlanırken ölüm istatistiklerinde yüzde 1’lik yükselme söz konusu olabilirdi. Dünya geneli konuşuyorum. Türkiye’de özelinde de aynı şeyleri konuşabiliriz. Ölüm oranlarının radikal bir şekilde zıplatacak bir salgın olarak değerlendirmiyorum. Salgın çok bulaşıcı ve tehditkâr ama belli risk grupları var. Özellikle gençlerin yüzde 80’ni farkına varmadan geçiriyor. Kronik hastalığı ve yaşlı nüfus bunu biraz da derinden hissediyor. Kaba taslak bilgiler bundan ibaret ama biz bundan korkuyoruz. Oysa belli aralıklarla başka salgınlarda yaşanıyor, domuz gribi, ve kuş gribi gibi, her yıl tekrarlanan belli yoğunlukta seyreden bazen ağır seyreden grip salgınlarda var. Belli risk grupları bundan da etkileniyor. Hatta bugüne kadar gripten ölenlerin yıllık sayısı pendeminden ölenlerin sayısından çok daha fazla olduğunu görmekteyiz. Peki, ‘biz neden bu kadar korkuyoruz, ya da korkmamalı mıyız?’ En başta belirtmek gerekirse ‘korkmalıyız’ çünkü bilmediğimiz bir dünya ile karşı karşıyayız” dedi.

DEMİRCİ, TARİHTEN ÖRNEKLER VERDİ

Sosyolog Doç. Dr. Demirci, toplumun Koronavirüs Hastalığı’ndan (COVİD-19) korktuğunu belirterek, korkunun asıl nedenin toplumun hastalıkla ilgili bilgi yetersizliğinden kaynakladığını ifade ederek şunları belirtti: “COVİD-19 hastalığından korkuyoruz çünkü bilmiyoruz, bilsek belki biraz daha ne yapacağımızı, nasıl tedbir alacağımızı, sınırlarımızı daha net olarak çizebileceğiz. Tarihe baktığımız zaman veba salgının en şiddetli olduğu dönemde roma imparatorluğunda başlayan salgında 6-7 milyon insanın ölümüne neden olduğunu ve roma imparatorluğunun çöktüğü ve bir salgının sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Roma imparatorluğunun çöküşünün ardından dağılan Avrupa’yı anlam dünyası inşa ederek Hristiyanlık kurtardı. Bir araya getirilmesi sonucu orta çağ bir dönem yaşandı. Aslında bugün ki modern Avrupa’yı ve Dünya’yı oluşturan orta çağdır. Bu tür salgınlar bir taraftan yıkıma yol açarken bir taraftan da yıkım üzerinden insanların anlam dünyasında yeniden inşa etmesine neden oldu” dedi.

“DEĞİŞİMLERİ CİDDİ CİDDİ BEKLEYELİM, HAZIR OLALIM”

Hastalığın kontrol edilebilir haliyle diğer salgınlarla mukayese edildiğinde çok fazla korkmanın akıl karı olmadığını ifade eden Sosyolog Doç. Dr. Demirci, şunları kaydetti: “Korkmalıyız çünkü korkmadığımız vakit nelerin olduğunu da kısıtlamaların ve yasakların kaldırılmasından sonra ortaya çıkanlarda görüyoruz. Van salgın öncesinde daha az vakaya sahipti, şimdi daha fazla vaka sayısı var. Nereye varacağını bilmiyoruz, o yüzden korkmalıyız, bilmiyoruz çünkü bilmediğimiz bir hastalık fazlasıyla bizleri tehdit ediyor. Bu bilinmezlik hali bizi daha farklı yere götürecek, sadece toplumsal düzeyde veya ekonomik düzeyde çıkacak bir sürü değişim beklentilerinin yanında bilimsel düşüncede de değişim yaşanacaktır. İnsanlar anlamaya çalışırken eski anlam çerçevesinde net bir yere yerleştiremiyorlar. Yeniden bir anlam çerçevesi oluşturulmak zorunda bir dip paradigması değişiklikleri ortaya çıkabilir. Bilimsel bilgilerin etrafında kümelendiği dünyaya açıkladığı hastalıklara ya da bilgi kümeleri veya anlam kümesi farklılaşabilir ve yerine başka bir anlam dünyasına bırakabilir. Böyle bir değişiklik pandeminin süresine bağlıdır. Böyle bir değişiklik mümkün mü, yarın aşı bulunur veya hastalık mutasyona uğrar, konu kapanır. Bunlar gerçekleşmemesi halinde 2-3 yıl sonra artan veya azalan etkileri altında virüsle yaşamak zorunda kalırsak bu değişimleri ciddi ciddi bekleyelim, hazır olalım” diye ifade etti.

DEMİRCİ, TÜRKİYE SAĞLIK SEKTÖRÜNDE SÖZ SAHİBİ OLACAK

Pandemi sonrası Türkiye’de sağlık sektörü güçlü bir şekilde uluslararası düzeyde sektör olacağını vurgulayan Sosyolog Doç. Dr. Demirci, dikkat çekilmesi gereken noktanın sağlık sektörünün bir bütün olarak ele alınması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Sağlık teknolojileriyle birlikte gelişmiş sağlık hizmetleri verilse dahi sağlık teknolojilerinde yeterli ve gerekli adımları atmazsanız söz sahibi olmazsanız sektörde istediğiniz hedefe ulaşamayabilirsiniz. O yüzden ilaç sanayi ve sağlık teknolojilerinde güçlü olmak zorundadır. Hızlı bir şekilde bu alanlarda söz sahibi olacak yatırımlara ve insan kaynakları ihtiyaçlarına yönelmelidir. Buna dikkat etmek gerekiyor, dış hizmet olarak verilen sektörler içerdeki insanlar için pahalı geldi. Özellikle sağlık sektöründen kazanılacak kaynağın bir şekilde insanların tamamı sağlığa erişebileceklerini bir şekilde aktarabilecek şekilde kullanmaktır. Türkiye bu minvalde sağlığa erişebilirlik noktasında belki de ilk sıradadır. Sektörü dışarıya açmış olmak böylesi bir riski de beraberinde taşıyabilir. Sağlık teknolojilerini tamamlayacak ve diğer sektörlerle birlikte düşülmesi gereken bir adımdır. Bu sektörlerin çok ciddi bir atılım yapacağını ve Türkiye’nin bu konularda söz sahibi olacağını düşünüyorum” dedi.

DEMİRCİ: PANDEMİ SONRASI TARIM-HAYVANCILIK OLUMLU ETKİLENECEK

Pandemi sonrası bölgesel düzeyde konulara değinen Sosyolog Doç. Dr. Demirci, şunları belirtti: “Pandemi sonrası bölgesel olarak tarım-hayvancılık olumlu yönde etkileneceğini düşünüyorum. Neden, çünkü insanlar pendemi ile birlikte gıda güvenliliğinin nasıl önem arz ettiğini görme şansı yakaladı. İnsanların beklentileri nasıl şekillendiğini az çok görüyoruz, özellikle sağlıklı beslenmenin önemi, büyük çiftliklerde kimyasallara bürünmüş ürünler yerine daha organik daha sağlıklı beslenme daha ön plana çıkacaktır. Bu minvalde tarım sektörü çok ciddi avantajlar elde edecektir. Turizm sektörü aslında bu olumsuz etkileri ilk cepheden alacağından dolayı ilk alacağı tedbirlerle birlikte uzun vadede daha sağlıklı turizm politikası geliştirebilir. Bölgenin turizm potansiyelini devreye sokma zamanı diye düşünüyorum. İnsanlar eğlenmek veya sahillerde güneşlenmek için değil yeni süreçte doğa ile iç içe kalabilmek için tatil yapacaklardır. Bu biraz zaman alacak, alt yapısı oluşturulacak ama bu sektör bölgesel anlamda uzun vade de önü açılmış olacaktır” diye belirtti.

“BELLİ BİR ÖLÇEĞİ YAKALAMIŞ ÜRETİME ULAŞMAMIZ GEREKİYOR”

Sosyolog Doç. Dr. Demirci, devamında sözlerini şöyle sürdürdü: “Önemli bir noktaya değinmek gerekirse eğer siz Van’ın dışında yaşıyor olsanız ve turistik bir gezi planlaması yapsaydınız ve basındaki haberler de hasta sayısının birdenbire 600’lere fırladığı haberinin almış olsaydınız, dolasıyla bu bizler açısından sadece hayatımız ve sağlığımız için değil, algımız ve ekonomimiz açısından son derece gereklidir. Bunu yönetebilmek ve kontrol edebilmek için kuralları uymak, yaşayabilmek en önemlisi hayata geçirebilmektir. Pandemi sonrası tarım önü biraz açılmış olsa da bu iyileşme hali uzun dönemde yapısal sorunlarında daha da derinleşmesine neden olacaktır. Mendil büyüklüğünde arazileri üzerinde üretim yapıp ta kendi çevremize satamayız. Kaliteli nitelikli organik ama belli bir ölçeği yakalamış üretime ulaşmamız gerekiyor” dedi.

DEMİRCİ: BİRLİKTE İŞ YAPMAYI ÖĞRENMELİYİZ

Bölge’deki tarım-hayvancılık konusunda iki önemli noktanın göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çeken Sosyolog Doç. Dr. Demirci, tarımda mülksüzleşmenin önüne geçilmesi gerektiği belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bölge de bu yapısal sorunları çözmekte gecikirsek 5-10 yıl değil de 20 yıl sonra insanların üzerinde üretim yapamaz, küçük küçük tarım arazilerini büyük bir para babası gelecek tek tek toplayacak ve büyük ölçekli arazi elde edecek. Ölçek sorunun başka bir şekilde aşabiliriz, biz insanları bir araya gelmeyi öğretemezsek, birlikte iş yapmayı öğretmezsek bu sizin bizim sektörel önceliğimiz dediğimiz konularda hiçbir iş yapayız, mesafe alamayız” diye belirtti.

“ORTALIK KURAMAZSAK OLAMAYIZ”

Topantı da, soru-cevap kısmında sorularını yanıtlayan Sosyolog Doç. Dr. Demirci, yöneltilen sorulara cevaben şunları kaydetti: “Van kendi potansiyelini fark etmeyen bir şehir, altını ısrarla çizdiğim nokta ortaklıktır. Ortaklık kültürü ile ilgili olarak ‘ya ortaklık ya ölüm’ diye sloganlaştırmıştım, çünkü benim devlet planlamayla ilişkim, öğrenci yıllarıma kadar geri gidiyor. Ortalık kuramazsak olamayız, bunun asgari şartı bu eğer ortaklık kültürü kurabilirsek koyduğumuz hedeflere ulaşabiliriz. Maalesef gördüm bizde öyle bir kültür yok, oluşturamadık. O zaman bir şey giriyor devreye devletin ara yüz devreye girmesi, devletin bölgede sektör ayrımı gözetmeden ama ölçüsünü gözeterek doğrudan yatırımcı olmak. Piyasa ekonominin kurallarına aykırı, devletin politikalarına aykırı ama ben bunu uzun yıllardır dile getiriyorum. Genel Sekreter olarak dile getiriyordum; devlet buraya istihdam sağlayıcı olarak girmeli, 20-30 yıllık bir hedefi olmalı, bu hedeflerin sonunda buranın girişicilerine devredip çıkmasını diye düşünüyorum. Halen de öyle düşünüyorum. Bu ortaklıkları sağlayacak bir devlet inisiyatifi, kamu inisiyatifine ihtiyaç var. Kendi haline bıraktığın zaman insanlar bir araya gelmiyor. Ama bu Van’ın sorunu değil, başka şehirlerin hatta Türkiye’nin sorunudur” şeklinde konuştu.

Editör: TE Bilisim