Hangimiz unutabiliriz, güneşli bir sonbahar gününün içimizi  ısıtan , öğleden sonraya sarkmak üzere olan saatlerinde yerden gelen  acımasız sarsıntılarla kendimizi baş başa bulduğumuz o anları…

 

Hareket eden sadece yerküre değildi, bizlerde korku ve endişe dolu gözlerimizle, sevdiklerimize doğru koşturmaya uğraşıyorduk.

 

Sanki bizler bir akvaryumun içindeki balıklardık ve akvaryumun suyu aniden boşalmıştı. Sudan çıkmış balık ifadesini tam anlamıyla hep beraber yaşadığımız günlerden biriydi.

 

Kimimiz de hareket edemedi, olduğu yerde kaldı, enkaz yığınlarının altında canını teslim etti ve bu hareketliliğe eşlik edemedi. Nasip olmadı daha fazla yaşamak.

 

Erciş’teki mezarlığın yanından her geçtiğimde yüreğime bir burukluk düşüyor.  Mezarlığın ara yola bakan tüm cephesinde ki hemen hemen hepsi birbirinin aynı olan mezar taşlarında isimler ve doğum tarihleri farklı ama ölüm tarihleri hep aynı günü gösteriyor.

 

Zor günlerdi vesselam… Hepimiz için zor. Hazırlıksızdık hem de fazlasıyla hazırlıksız. Hem biz, hem yerel idareler , hem de kamu kurumları…

 

Başbakan’ın ilk depremin akşamında Van’a gelişi çok önemliydi, arabalarımızdaki radyolardan an be an dinliyorduk. Moral oldu, kendimizi yalnız hissetmememiz,  kamu idarecilerinin soğuk kanlı davranabilmeleri ve yardım sürecinin organizasyonu adına yapılan ilk ve en önemli adımdı.

 

Şayet o gün Bakanlarıyla birlikte, Başbakan Van’a gelmemiş olsaydı öyle tahmin ediyorum ki yardım süreci bu kadar hızlı ilerleyemezdi.

 

Aradan iki yıl geçti, konteyner kentlerden çok azı kaldı. Şehrin içinde yıkılan binaların açtığı boşluklar duruyor, ticari hayat eskisinden daha yoğun bir şekilde devam ediyor, binlerce konut yapıldı, insanlar yatırım yapmak için mekan ve fırsat kolluyorlar, her gün yeni bir iş yeri açılıyor, köylerde modern konutlar ve ahırlar yapılıyor derken sanki iki sene önce bu yöre depremlerle sarsılmıyordu hissine kapılıyorsunuz.

 

Depremler sonrasında bir çok sıkıntı yaşandı, Kocaeli depreminden beri ufak tefek tatbikatları saymazsak toplum ve kamu böylesine kitlesel etki bırakan bir afete hazır değildi.

 

Van depremi son 10 yıldır büyük bir dönüşüm geçiren Türkiye için önemli bir sınavdı. Sınavdan bütünlemeye kalındı ama bütünlemeden de iyi bir notla geçildiği kanaatindeyim.

 

Beni bu kanaate ulaştıran ise Van’ın mevcut durumu ve dinamizmi. 

 

Başbakan’ın ilgisi, Bakanların Van’a kamp kurması gibi, milletvekillerinin yoğun çabası, o dönemde ki mülki idare amiri  vasıflarıyla büyük bir şans olan Vali Münir Karaloğlu’nun kriz yönetme becerisi,  zaman zaman manipüle edilmeye çalışılsa da Van için tek yürek olan Türkiye’nin dayanışma ahlakı ve birliktelik arzusu her zorluğun üstesinden gelinebilmesi için önemli değil çok ama çok önemli oldu.

 

Olumsuzluklarda yaşadık, çadırlarda yanarak can verenlerde oldu,  konteynerlerde zor şartlarda yaşam sürenler oldu ve azda olsa hala var ama büyük bir şoku, çok büyük bir travmayı hep beraber geride bırakarak, normalleşmeyi çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdik.

 

Üniversitemize depremlerden sonra gelen öğrenci sayısı artmaya başladı. Öylesine güzel yurtlar ve derslikler yapıldı ki, üniversite yeni bir restorasyon sürecinin içinde buldu kendini. Rektör Prof. Dr. Peyami Battal hocamız gecesini gündüzüne katarak kendisine, personeline, öğrencisine ve Van’a duyduğu inançla bu sürecin ve kriz yönetiminin gizli kahramanlarından olmayı başardı.

 

Yeni ve çok hızlı yapılan TOKİ’lerde ister istemez altyapısal sorunlar baş gösterdi, TOKİ afet konutu sakinlerinin tepkileri oldu ve çözüm için uğraşıldığını gördük.  Kentsel sorunlara karşı böylesine sesli çözüm arayan kişilerin varlığının artmasına da demokrasi adına ayrıca sevinenlerdenim. Biz burada yazıyla bir şeyleri dile getirirken, insanlarımızın da sorunlarına karşı demokratik tepki göstermesi ve çözümün parçası olma gayreti yerel katılımcılığı arttıran önemli gelişmelerdi.

 

Köylere gittiğimiz de dış cephe yalıtımlı, çatılı ve dekoratif bir estetik taşıyan yeni nesil köy evlerini ve modern ahırları görünce insanın beslenme ihtiyacından sonra en önemli ihtiyacı olan barınma ihtiyacında böylesine güvenli bir noktaya gelinmiş olmasına da seviniyor insan.

 

İnsan rahata kavuştuğunda, yaşadığı sıkıntılar onurunu zedelememişse hafızasında arka sıralara doğru yol alıyor ve bir müddet sonra unutulmaya yüz tutuyor.  Deprem hepimiz için bir sınavdı, bu sınavdan kalan kaldı geçen ise bütünlemeyle geçti…

 

Artık yeni şeyler söylemek lazım. İkinci yılı arkamızda bırakırken kent sosyolojisinden çok köklü değişiklikler oldu. Bunları ayrı bir yazıda yazmak istiyorum. Aramızdan ayrılanları rahmetle anarken, sakatlananlarımıza sağlıklar ve huzurlu bir yaşam diliyorum. Türkiye gündeminde açlık grevleriyle yer alan az sayıdaki depremzedenin sorunlarının devlet, yerel yönetimler ve millet işbirliğiyle çözülmesini de umut ettiğimi söylemek isterim, okyanusu geçip derede boğulmamak lazım.

 

Depremlerden sonra Van’da emeği olan ve büyük bir çaba gösteren herkese tekrar teşekkür ediyor, bilinçli bir şekilde yolsuzluğa tenezzül eden, milletin emanetlerini çarçur eden, görevini kötüye kullananları da Allah’a havale ediyorum.