İbadet, Allah’ın gösterdiği biçimde ve O’nun rızasını elde etmek için hareket etmektir. Kur’an şöyle buyurur: “Hâlbuki onlara, ancak dinî Allah’a has kılarak, Hakk’a yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti.”[1]

 

Her organın ibadeti ayrıdır. Kalbin ibadeti tereddütsüz bir biçimde Allah’a ve gönderdiklerine iman etmektir.  Dilin ibadeti, onu Allah’ı anma, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma gibi yerlerde kullanmaktır. Gözlerin ibadeti, onları helâle bakma ve haramdan yüz çevirmede kullanmaktır.  

 

Fatiha süresi, Kur’an’ın anahtarı konumunda olduğu gibi, “Ameller niyetlere göredir,” hadisi de hadis kitaplarının Fatiha’sı ve mukaddimesi konumundadır. Bu nedenle İslâm uleması, niyetin önemine binaen eserlerini okumuş olduğum hadisle açmışlardır. Doğru niyet, amel ve ibadetlerin özü ve ruhu konumundadır.

 

Her yıl binlerce insan, Mekke ve Medine’ye çeşitli maksatlarla gider. Bazıları da cihad vb. ibadetleri yerine getirmeye çalışır. Abit, muhacir ve mücahit olarak bilinenlerin hangisinin hain ve muhalif, hangisinin de sadık olduğu niyetle belirlenir.

Dine hizmet, Allah davasını yüceltmek niyetiyle gidenler muhacir ve mücahit; farklı gaye ve niyetlerle gidenler ise tacir ve riyakârlardır.

 

İyi niyet ve Allah rızası, âdetleri makbul ibadetler mertebesine yükselttiği gibi, kötü niyet ve riya da mutlak ibadetleri günaha çevirir, bu uğurda katlanılan tüm eziyetleri boşuna çıkarır, hüsran ve zararla neticelendirir. Sizler de takdir edersiniz ki, gayrimüslimler de insanlara iyilik eder, ibadet yaparlar. Niyetleri de iyi olabilir; ancak sünnete ittiba etmediklerinden dolayı sevap alamamaktadırlar. Zira amellerin kabulü iki şarta bağlıdır. İyi niyet ve sünnete ittiba. Bu bakımdan Müslüman ile gayrimüslimleri ayıran en önemli fark iyi niyet ve sağlam ameldir.

 

Mesela bir kimse, büyük bir bahçede bir gökdelen diker, krallar gibi içinde yaşarsa, dikmiş olduğu bu gökdelenle Allah’ın rızasını elde etmeye niyet ederse, bu niyetinden dolayı kendisine devamlı sevap yazılır. Bu hususta Resûl-i Ekrem şöyle buyurur. “Her kim zulüm yapmadan ve kimsenin hakkına tecavüz etmeden bir ev yapar, bir ağaç dikerse, onlardan fayda sağlandığı müddetçe kendisine sevap yazılır.”, “Bir Müslüman'ın dikmiş olduğu bir ağaç veya ekmiş olduğu ekinden, insan veya kuşlar istifade görürlerse kendisine sadaka yazılır.”

 

Müslüman, doğru niyetle başkalarına ve aile efradına ikramlarından dolayı sevap alır. Sa’d bin Ebi Vakkas şu iki hadisi rivâyet etmiştir: “Eşinin ağzına verdiğin lokma dahil olmak üzere, Allah rızasını kastederek infak ettiğin her şeyde sana ecir vardır.” "Kendin yediğin, çocuğuna, eşine ve hizmetçine yedirdiğin senin için sadakadır.”  Müslüman, ihlasla amel işlediği sürece, oturması, kalkması, uyuması ibadet sayılır.

 

Bir Müslüman cihada katılmayı samimiyetle arzuladığı hâlde, meşru bir mazeretten dolayı cihada katılamayanlar mücahitlerin sevabını alır. Böyle durumlarda iyi niyet, devreye girmekte ve mazeret sahibine ecir getirmektedir. Hz. Peygamber, Üsre Savaşı’na katılmak isteyen bazı sahabileri, kendilerini teçhiz edecek imkânlara sahip olmadığından geri çevirince, onlar da gözyaşları içerisinde geri dönmek zorunda kalmışlardı. Kur’an kendilerini “savaşa katılanlar” olarak anmıştır.

 

Hz. Peygamber, mazeretten dolayı savaşa katılamayan mücahitlerin durumunu, savaşa katılan mücahitlere şöyle anlattı: “Ashabımdan bir grup, mazeretlerinden dolayı bizimle savaşa katılamayıp Medine’de kalmak durumundaydılar. Ancak  (savaşa katılma niyetlerinden dolayı), geçtiğimiz her vadi ve yolda bizimleydiler.” İmkânsızlıklar, kendilerini geri bıraktığından, doğru niyetleri kendilerine mücahitlerin sevabını kazandırdı.

 

Doğru niyet, sahibine sevap kazandırdığı gibi, kötü niyet de sahibini “Veyl” çukuruna yuvarlatmakta ve münafıklar arasına katmaktadır. Doğru niyet, küçücük amelleri dağlar kadar büyütür. Riya ve kötü niyet de koskoca amelleri değersiz hâle getirir. Hz. Peygamber bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “İhlâsa sarıl ki, az amel yetsin.” İyi niyetten dolayı kazanılan sevabın, bazen 10, bazen de 700 kat olması,  Allah’tan başka kimsenin muttali olamadığı iyi niyetten dolayıdır. Amellerin derecesi, iyi niyet ve insanlara sağladığı yararla orantılıdır, amelin niyetteki ihlas ve yararı yükseldikçe amelin derecesi de o oranda yükselir.

 

Cenabı Allah cümlemizi samimi ve ihlas sahibi kullarından eylesin, şirk ve nifaktan korusun. (Âmin). 

 

 

[1] Beyyine, 98/5.

Editör: TE Bilisim