Geçen yazımızda, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)  Hizmet Hareketi arasındaki ilişkilerine genel bir bakışta bulunmuş, konuyu dershane kapatma sürecindeki gerginliğe kadar getirmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz:

 

Dershanelerin kapatılması konusunda Başbakan Erdoğan'ın katı tutumu, kamuoyunda bu konuyla ilgili bazı tartışmaların (daha doğrusu spekülasyonların) ortaya çıkmasına neden oldu. Kimilerine göre sebep Başbakan'ın Oslo görüşmeleri esnasında dershanelerin ve Camia'nın bölgedeki faaliyetlerinden ciddi manada rahatsızlık duyan PKK temsilcilerine bu konudaki rahatsızlıklarının giderileceğine dair verdiği teminat, kimilerine göre ise mesele yalnızca başbakanın kişisel öfkesinden ve Camia'nın devletin kilit kademelerindeki etkisinin artırmasından duyduğu rahatsızlıktan kaynaklanıyordu.

 

Bir başka hâkim görüş ise, 7 Şubat olayının başbakan için bir kırılma noktası olduğunu, bu tarihten önce dost olarak gördüğü Hizmet Hareketi'ni artık bir rakip olarak görmeye başlamasından kaynaklandığı şeklindeydi.

 

Ankara kulislerinde dillendirilen ve medya aracılığıyla halka ulaşan bu senaryolara bakış açımızı yukarıdaki teorilerden hareketle ifade etmek istiyoruz.

 

1. Seçim Yatırımı:

Senaryolardan bir tanesi, dershane kapatma konusunun bir seçim yatırımı olduğudur. Şöyle ki, dershane tartışmalarının sosyal medyayı adeta salladığı gün, Başbakan Erdoğan, Barzani, Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses toplu açılışlara katılmak üzere Diyarbakır'daydılar. Erdoğan, bu açılışları yerel seçimler öncesi önemli bir tanıtıma dönüştürmeyi başarmış, adeta Diyarbakır'da memleket olarak hepimizi ümide gark eden bir gövde gösterisine (kimilerine göre şova) dönüştürmüştü.

Bölgedeki en güçlü siyasi rakibi olan BDP ile karşılıklı jestlerin yapıldığı Diyarbakır programı, başbakanın nazarlarını, icraatlarından rahatsızlık duyan Camia'dan; Çözüm Süreci'nin taraflarından olan BDP ve onun seçmen kitlesine çevirmişti. Bir taraftan (ya da Başbakan'ın ifadesiyle "karşı taraf"tan) kaybettiği oyları bu yeni kitleden alabileceği ihtimali gösterilen büyük tepkiyi yok farz etmesine neden olmuştu belki de. Nitekim BDP eşbaşkanı Demirtaş'ın sosyal medyada dershaneler hakkında yazdıkları, BDP yöneticilerinin twitter hesaplarından hükümetle paralel söylemleri dile getirmeleri ve dershanelerin kapatılması konusunda meclisteki partilerden yalnızca BDP'nin AK Parti'ye destek olması, başlatılan kapatma (ya da AK Parti'lilerin ifadesiyle dönüştürme) sürecinin yerel seçimler öncesi yapılmış önemli bir seçim yatırımı olduğu fikrini akıllara getiriyor.

2. Devlete Sızma:

Hizmet Hareketinin, Türkiye'de en fazla eleştirildiği ve zannımca haksızlığa uğradığı konuların başında "devlete sızma" iddiaları geliyor. Camia'nın önde gelen isimlerinin defalarca farklı platformlarda cevap verdikleri bu teoriye göre, "hizmet mensupları devlet kademelerindeki önemli görevlere geliyor ya da getiriliyor, böylece devletin kilit pozisyonlarını ele geçiriyorlar". Camia'nın bu konuda yaptığı savunma oldukça basit ve mantıklı. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin:

"Saniyen; biz de bu devletin adamlarıyız. Ben öz be öz Anadolu insanıyım; kana, damara, kafatasına bağlı bir ırkçılığı asla tasvip etmedim; Turancı da değilim. Fakat milletimi aşk derecesinde seviyorum. Bir insanın, kendi millet fertlerini yine kendi memleketindeki bazı müesseselere girmeleri için teşvik etmesine sızma denmez. Teşvik edilen insanlar da o müesseseler de bu ülkeye ait. Kastedilen manadaki sızmayı belli bir dönemde bu milletten olmayanlar yaptılar, hatta belli yerlere kadar da geldiler. Belki şimdiki endişelerinin altında da o sızıntılarının fark edilmiş olabileceği endişesi var."

Şeklindeki beyanları, sızma iddialarına Camia'nın verdiği en net cevaptı. Hizmet Hareketi'ne göre devletin kurumlarına sızma gibi bir durum söz konusu değildi. O kurumlar milletin kurumları, oralara gelenler de bu milletin evlatlarıydı.

Başbakan Erdoğan'ın bu konuda farklı düşündüğü, zaman içinde ortaya çıktı. Özellikle 7 Şubat tarihinde Erdoğan'ın hastanede yattığı dönemde eski ve yeni istihbarat müsteşarlarının ifadeye çağrılması, başbakanın "devletteki kadrolaşma" ve "devletin sinir uçlarına sızma" iddialarını ciddiye almasına hatta bu konuda oldukça radikal tedbirler almasına sebep oldu. Bu tarihten sonra bir kısım medyanın da ciddi dezenformasyon faaliyetleriyle süreç sertleştikçe sertleşti ve nihayet dün (20.11.2013) Başbakan'ın bir televizyon kanalında hizmet hareketinden söz ederken "karşı taraftakiler, sayıları az fakat sesleri çok çıkıyor, gönül dilinden konuşmuyorlar" gibi sert ifadeler kullanmasıyla zirveye çıktı.

Dershaneler konusunda geri dönüş olmayacağını, konunun 15 gün içinde MYK'da ele alınıp meclise sevk edileceğini söyleyen Başbakan, kararlılığını bir kez daha vurgulamış, devlet içindeki otoritenin STK'lar değil; kendisi olduğunu ilan etmişti bir nevi.

Camia, Başbakan'ın açıklamalarının hemen ardından herkul.org sitesi editörü Osman Şimşek'in resmi twiter hesabından şu karşılığı verdi:

"Bir suçüstü... sonra mazlumun çığlığı, akabinde “Niye bağırıyorsunuz?”  tuhaflığı... imtihan..."

 

 “Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz; bakalım buna sabredecek misiniz? (Furkan, 25/20)"


 “Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz; bakalım buna sabredecek misiniz? (Furkan, 25/20)"


"Sabır dostlar. İtidal. Allah görüyor ve biliyorken ne gam! Nihayet her ev bize dershane ve her fert öğretmen olur"


“Ne dünyadan safa bulduk, ne ehlinden recâmız var

Ne dergâh-ı Huda'dan maada bir ilticamız var.” (Nef'î)"


" Hocamız "Bir gün beni öldürseler, cesedimi bir kenara bırakıp hizmete yürümezseniz hakkımı helal etmem!" demiş ve "müsbet hareket"ten ayrılmama ahdi vermişti. Kalbimiz paramparça da olsa biz vazifemize bakacağız. Sabren..."


"Biz "karşı taraf" görmedik görmeyeceğiz; sessiz dostlarımızın vicdanlarının kanadığını da biliyoruz. Yerimizdeyiz"


" Yemin ederim davaya imanım arttı. Haber  verilmişti bu imtihanlar. Adanmış ruhlar, mefkureye sâdık kalsın yeter."


 “Bir kapı bend ederse, bin kapı eyler küşâd / Hazreti Allah, efendi, müfettihu'l-ebvâbdır.” İnanıyoruz ya Rabb!"


"Seleflerimiz yola çıktıklarında hizmet alanları ayaklarını bastıkları yer kadardı. Ya sonra. Tekrarı hayal değil"


"Bir siyasi hareketi bütünüyle tecrim etmemeye ve kırılsak da münsif dostlarımızı kırmamaya özen göstermeliyiz."


"İnkisar yaşasak da hislerimizi nezaket içinde ifadeyle beraber Hacet namazı ve salat-ı tefriciyeyi sürdürmeliyiz"

 

Özetle Camia, " Duanla Doğmadım Ki Bedduanla Öleyim" noktasındaydı dün gece itibarıyla.

 

 (Yarın: Son Bölüm- Bundan Sonra Ne Olacak)

(Salı günkü yazımı devamı yarın olacak şekilde tamamlamıştım. Fakat Başbakan Erdoğan'ın bir televizyon kanalına konuk olacağını ve hakkında yazdığım konudaki soruları cevaplandıracağını öğrendiğim için bu programı bekledikten sonra yazmamın daha sağlıklı olacağına kanaat getirdim. O yüzden yazının bu bölümünü bir günlük gecikme ile tamamlıyorum.) 

Editör: TE Bilisim