Acil bir iş için Erzurum’a gittim iki gün önce.

 

Otogarı şehrin tamamını görecek bir yere kurmuşlar.

 

Oradan bakınca Erzurum’un ne kadar küçük bir şehir olduğunu görüyorsunuz hemen.

 

Yerleşim olarak Van’ın üçte biri büyüklüğünde ya vardır ya da yoktur.

 

Bu rağmen şehir merkezine adım atar atmaz, büyük bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz.

 

Caddelerinin genişliği, şehir içi yollarının güzelliği, şehrin temizliği, parkları, yapılmış ve yapılmakta olan geniş meydanları…

 

Şehir içi ulaşımdaki düzen…

 

Kendine has kent kültürü hemen göze çarpıyor…

 

Sadece cadde ve sokaklarını dikkate alıp Van ile değerlendirme yaparsak aramızda onlarca yıl var…

 

Oysa Van’ın sahip olduğu tarihi ve kültürel miras ile doğal güzelliklerin onda biri yoktur Erzurum’da…

 

 

Elbette Erzurum, Doğu Anadolu Bölgesi itibariyle devletin pozitif ayrımcılığından cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana hep faydalandı.

 

Van’a kurulması için projelendirilen üniversite 1957 yılında orada kuruldu mesela.

 

(Üniversitenin bir şehir için ne kadar önemli olduğunu anlamanın en iyi göstergesi Ağrı’dır. Ağrı’ya kurulan üniversite, şehri inanılmaz bir şekilde değiştirip, dönüştürüyor…)

 

Devlet siyasi nedenlerle orayı hep el üstünde tuttu; bir istediler devlet onlar on verdi.

 

Her türlü imkanları sarf etti.

 

Buraya kadar olan kısmı tamam.

 

Ama Erzurum’un yöneticisi, seçilmişi bizdeki gibi yapmadı.

 

Hep kendine yontmadı, çalmadı, çırpmadı; enerjisinin tamamını yakınlarını devlet dairelerine doldurmak için harcamadı.

 

Olduğu yerin hakkını verdi.

 

Ve doğası itibariyle yaşanmaz olan bir yeri elbirliği ile cazibe merkezi haline getirdiler.

 

Gittiler Erzurum Teknik Üniversitesi diye bir üniversite kurdular.

 

Akıllı adamlar, çarşıda bir iş hanına Erzurum Teknik Üniversitesi’nin tabelasını astılar.

Sonra geniş ‘hazine’ arazilerini bu yeni üniversite için tahsis ettiler.

 

Şimdi buralarda geniş kampus alanları yapılıyor.

 

(Bizde ise hazine arazileri kelepir fiyatına 2006-2007 yıllarında eş-dost-akrabaya satıldı. Kimlere nasıl satıldığını görmek isteyenler, belirttiğim dönemdeki Şehrivan Gazetesi arşivlerine bakabilirler)

 

 

Son dönemlerde Van’ın gittikçe geliştiği yönünde yorumlara rastlıyordum.

 

BU yorumları yapanlar, muhtemelen gelişmenin ne olduğunu bilmiyorlar.

 

Kendileri ‘geliştikçe’ Van’ın da gelişeceği yanılgısına kapılıyorlar veya bunu bilerek yapıyorlar.

 

Van’ın geliştiği falan yok.

 

Az biraz iktisat ve sosyoloji bilselerdi, Van’daki gelişme veya büyümenin planlı değil, nüfus yoğunluğuna paralel olarak gelişen, günlük ihtiyaçların karşılanmasının bir eseri olduğunu anlayacaklardı.

 

Van’daki nüfus yoğunluğu ister istemez yeni yapılanmaları, yeni iş yerlerini, yeni ihtiyaçları beraberinde getiriyor.

 

Ancak bu ihtiyaçların karşılanması bir plan dahilinde olmuyor.

 

Kelimenin en doğru anlamıyla ‘derme çatma’…

 

Merkezi hükümetin de yereldeki belediyenin de yaptığı işler bu şekilde: Günü kurtaralım.

 

Böyle olmasaydı eğer, deprem süreci kent merkezi için büyük bir fırsata dönüşebilirdi.

 

Yeniden düzenlenebilirdi.

 

Ancak kimsenin geleceği düşündüğü yok.

 

Kimsenin böyle bir derdi yok.

 

Böyle olunca biz elbette, başka şehirlere bakıp iç geçireceğiz. 

Editör: TE Bilisim