Uyuşturucu bilinci örten, rehin alan, etkisizleştiren, uçurumun eşiğine kadar sürükleyen bir maddedir. Sorunlar karşısında umursamaz bir duyarsızlık sergilemek ve hak ihlallerine ses çıkarmamak benzer bir zihinsel donukluğu ifade eder aslında. Van yüzlerce sorunla kucak kucağa yaşarken, bunların farkında bile olmadan bu kentte yaşamayı sıradanlaştırmak, insan hakları ihlallerine her gün yenilerinin eklenmesine davetiye çıkarmak anlamına gelir.

 

Peki, bu sorunlar çözülemeyecek sorunlar mıdır? Hayır, hepsi de samimiyetle yaklaşıldığında toplumla elbirliği içerisinde rahatlıkla çözülebilinir. Sorunlarımızın başında, halkın iradesiyle meclise gidenlerin seçildikleri süre içerisinde Van’ın tek bir sorununu çözmeye çabalamadıkları, bu zeminde herhangi bir alternatif model üretmedikleri gibi, eski sorunlara yeni sorunlar eklemek suretiyle kenti adeta sahipsiz bırakmaları geldiği yolunda ciddi bir kanaat var. Onların çabasıyla kalıcı sorunların çözüm bulmadığı sıkça konuşuluyor. En azından TOKİ sorunu ve imtiyazlı olduklarını zannedenlere tanıdıkları tolerans kadar, “vergi terki” meselesine eğilerek, bu halkın hayır dualarını alabilirlerdi. Bu süre zarfında sorunlar karşısındaki sınavdan iyi not almadıklarını düşünüyorum ve bundan dolayı serzenişte bulunma hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Çünkü neredeyse yarım asırdır bu kentte yaşıyorum ve bürokratik işleyişin hangi perspektifte seyrettiğini de görüyorum.

 

Evet, birçok sorunun barış sürecine takıldığından kuşku yok. Ancak, Çözüm Sürecinin samimi adımlarla sonlandırılmasın kaçınılmaz olduğu ve bahanelerin arkasına gizlenmenin çare olabileceğine inanışın batıl olduğunun görülmesi gerekir. Sürekli “bir sonraki bahara” ertelenen barış sürecinde de iyi işler yapılmalıdır. Sorunların çözüme kavuşturmasına hiçbir bahane gerekçe gösterilemez. Denizin kirletilmesi, sularımızın kirlilikle tüketilmesi, çevre sorunu, işsizlik, yatırım, sınır ticareti, sağlık, çevre yolu ve eğitim gibi konular ötelenmemesi gereken, acil çare üretilmesi gereken konulardır. Gençlerin sosyal alanlarının yetersizliği, uyuşturucu tehlikesinin görmezlikten gelinmesi bağışlanacak bir durum değildir. Kadim imparatorlukların oyalama, aldatma, hakikatleri yozlaştırma ritüelini politik bir argüman haline getirmek çabası karşısındaki duyarsızlık, adeta uyuşmuş zihinlerin yansıması haline gelmiştir. Peki, bu kentte Donkişotvari atraksiyonların peşinde olan belli çevrelerin dışında, halkın sorunlarıyla, dertleriyle ilgilenmesi gereken vicdan sahibi kimseler yok mu? Var… Fazlasıyla. Örgütlü olmadıkları, yeterli diyalog sağlanmadığı veya bir kısım yozlaşmaların samimiyetleri gölgelemesinden dolayı sesleri yeterince çıkmıyor ve toplum nezdinde bir karşılıkları yok gibi. Van’ın en naif sorunlarından biri eğitimdir ve birçok sorunun kaynağında bu geri kalmışlık yatıyor. Eğitim seviyesinin ülkenin en alt sıralarında olmasının ana sebeplerinden biri, bu kentte yaşayan çocukların adeta yeni tayin edilmiş öğretmenlerin denekleri haline getirilmesine göz yumulmasıdır.

 

Önyargı, basmakalıp düşünceler ve sosyal yapı konusunda yeterli tecrübe ve bilgi sahibi olmayan eğitimciler, bu kente tayin edildiklerinde adeta sürgün psikolojisi içerisinde bir an önce tayin alabilme sendromu yaşıyorlar. Dolayısıyla eğitime harcayacakları zamanlarını, bir torpil bulup alelacele buradan kaçmaya harcıyorlar. Bundan dolayı orta ve yükseköğrenimde istenilen sonuçlar yakalanamıyor. Üniversiteler bir kentin beyni mesabesindedirler ve gelişmenin, ilerlemenin, toplumsal dönüşümün öncülüğünü yapar, bu doğrultuda projeler üretir. Ancak birçok kentte olduğu gibi, Van’da da böylesine bir tempo, vizyon yakalayabildiğimiz söylenemez. Zihinsel aydınlanma trendini yakalayamayanlar, sokaklarının aydınlığını bir fenomen halinde sunarlar.

 

Peki, bu şehirde hiç mi iyi bir şey olmuyor? Oluyor ve kimi zaman büyük bütçeler harcanıyor. Ancak bu bütçelerin harcanmasında veya proje uygulamalarında, ciddi sorunlar yaşandığını sağır sultan bile duydu. Olayın bu yanı bizi daha fazla ilgilendiriyor, çünkü halkın parası yanlış projelerde heder ediliyor. Az bir kısmı yapılan çevre yolunun neden tamamlanamadığını merak ediyoruz. Tekstil kentin, hammadde konusunda gerekli altyapı oluşturulmadan büyük bir proje olarak sunulmasının nedenlerini de merak ediyoruz… Sınır kapıları açılmadan, bu kentte yaşayan insanların sınır ticaretinden ekonomisini iyileştirme çabalarının önündeki bariyerler kaldırılmadan tekstil kentin fiyaskoyla sonuçlanmasının engellenemeyeceğini düşünüyorum. Büyük yatırımlar fay hatlarının üzerine veya bataklıklara emanet edilmemeliydi. Toplumu kobay olarak kullananlar, tarihi yanılgı içerisinde olduklarını kurulan tuzaklar tersine döndüğünde anlayacaklardır. Ancak iş işten geçmiş olacak. Egemenlik kibir ve inadıyla toplumu yok saymak, tarih boyunca hiç kimseye bir fayda sağlamamıştır. “Ben yaptım, yapıyorum ve sen de kabul etmek zorundasın” mantığı artık deforme oldu. Bütün zeminlerde ayrımcı bir mantıkla veya ikinci sınıf vatandaş muamelesiyle bu topraklarda gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşmak ütopik bir beklenti ve hayalden ibarettir. Manipülasyonlarla, algı operasyonları düzenlemek da artık fayda sağlamıyor.

 

Doğru olan, toplumun talepleriyle, realiteyle yüzleşmektir. Toplumla barışık halde, sorunları paylaşarak çözmektir. Artık nefes almakta zorlanan bu kentin, boşaltılan askeri alanların park ve mesire yerleri haline getirilmesi çabalarına çelme atmamaktır. Bu kentin bütün alanlarında, acemi kadroların halkı birer kobay gibi kullanması politikalarına son verilmelidir. Bütün zeminlerde halktan olan uzman kadroların kalıcı bir şekilde çalışması için, gerekli ekonomik ve sosyal zeminler oluşturulmalıdır. Hiç kuşkusuz bu adil dağılımın sağlanabilmesi ve haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların engellenmesi için seçilmişler her an halkın nefesini ensesinde hissedebilmelidir. Ve yine, bu kentin en üst yetki makamı olan valilerin halk tarafından seçilebilmesi için acilen yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

 

O zaman elbirliğiyle bu kentin bütün sorunlarını nasıl çözmeye muktedir olduğumuzu bütün dünyaya gösterebiliriz…

 

 

Editör: TE Bilisim