Yerel ve Genel Seçimlerin arifesinde olduğumuz kesin.

 

Halkın gündemine henüz tam olarak oturmasa da, siyasi kulisler oldukça hareketli.

 

Bu hareketlilik haliyle Van’da sadece iki partide göze çarpıyor: AK Parti ve BDP.

 

Bu iki parti dışında başka bir partiden söz etmek mümkün görünmüyor. (CHP Van İl Başkanı Cemal Şen bize kızmasın bu konuda… Ve siyasi güçlerini henüz test etme imkanı bulamadığımız HÜDA-PAR da var…)

 

Haliyle bizim de değerlendiremeye tabi tutacağımız yine bu iki parti.

 

2002 Kasım’ından beri sürekli bir rekabet halindeler.

 

Bu rekabetten ikisi de galip çıktı, ikisi de mağlup oldu.

 

Kanımca; başarılı ve başarısız olmalarının sebebi rakiplerinin durumundan ziyade, kendi iç işleriyle alakalı bir mesele oldu hep.

 

2004 Yerel Seçimleri’ndeki AK Parti zaferi, bu partinin seçim propagandasından ziyade SHP ile ittifak kuran DEHAP’ın yanlış seçim politikalarıyla alakalıydı.

 

2007 Genel Seçimleri’nde ikisi de kazandı diyebiliriz.

 

İkisi de seçim sonucunu kendi pencerelerinden ‘zafer’ olarak nitelendirip, doyasıya kutladı.

 

2009 Yerel Seçimleri’ndeki BDP başarısı da yine AK Parti Van İl Teşkilatı’nın yanlış politikalarıyla doğrudan ilgili bir durumdu.

 

2011 Genel Seçimleri, AK Parti’nin inanılmaz yanlışlarıyla geçildi; kazanan yine BDP oldu.

 

 

Bu iki partiyi şuandaki halleriyle değerlendirme vaktinin geldiğine inanıyorum.

 

Değerlendirmeleri, şu veya bu parti kimliği ile değil, Türkiye’nin en güvenilir araştırma şirketlerinin başında gelen bir kuruluşun bölge koordinatörü olarak yapacağım. Sürekli sahada olunca insan, siyasette olanları görmediği veya görmek istemediği çok şeyi görebiliyor insan… (Bu iki partinin ortak hastalıklarından biri, beni rakiplerinden saymaları. BDP’liler AK Partili diyorlar; AK Partililer BDP’li… Nasıl oluyorsa artık bu çelişki… İkisinin de doğruları var, ikisinin de yanlışları... Doğrularını yazdığımda o partili olmadığım gibi, yanlışlarını söylediğimde o partinin düşmanı ya da rakip partinin destekçisi olmuyorum. Bu bilinsin istedim…)

 

Değerlendirmeye BDP’den başlayacaktım ancak Şehrivan’da yayınlanan ve benim son dönemlerde okuduğum en iyi röportajların başında gelen Ömer Aytaç Aykaç’ın Halil Tandoğan’la söyleşisi, sıralamada değişikliğe gitmeme neden oldu.

 

Halil Tandoğan, AK Parti Van İl Teşkilatı’nda yönetici.

 

İsmi, Van gündemine tartışmalı VATBO ve VATSO seçimleriyle girdi.

 

VATBO seçimleri sırasındaki tavrı nedeniyle Van yerel medyasınca eleştirilere maruz kaldı.

 

Bu eleştirilerin haksız ve mesnetsiz olduğunu Şehrivan’da iki gün yayımlanan röportajdan anlamış olduk.

 

Bu röportajlarda VATBO ve VATSO seçimleriyle ilgili fazlasıyla ciddi iddia var.

 

VATSO, VATBO için söyledikleri benim uzmanlık alanım değil, o yüzden benim konularımın dışında kalacak…

 

Ben, Halil Tandoğan’ın oda seçimlerinden ziyade il yönetiminde bulunduğu parti için söylediklerine takıldım.

 

Tandoğan’ın söylediklerinden yola çıkarak AK Parti’nin Van’daki durumunu rahatlıkla değerlendirebiliriz.

 

Ki bu değerlendirmelerin benzerlerini daha önce defalarca yaptık.

 

2011 Genel Seçimleri öncesinde AK Parti’nin önde gelen önemli isimlerinin başında yer alan deneyimli bir siyasetçi, benden partilerinin Van’daki durumu ile ilgili bağımsız bir değerlendirme yapmamı istemişti.

 

Kendisine uzun uzadıya bir fotoğraf çizdikten sonra, AK Parti İl Teşkilatı’nın partinin kurulduğu 2002 yılından bu yana yaptıkları yanlışları tek tek göstermiştim.

 

Nihai görüşümde ise, teşkilatın ciddi bir şekilde yenilmesi gerektiğini ifade etmiştim.

 

Sanırım o sıralar beni ciddiye almamıştı ya da elinden bir şey gelmemişti.

 

O görüşmemizden bir yıl sonra tekrar karşılaştığımızda “Sen çok haklıydın” demekle yetindi ve ifadelerinden ‘Artık çok geç’ olduğunu söylemek istedi…

 

Halil Tandoğan’ın söyledikleri, parti içinden gelen biri olması hasebiyle, önemlidir.

 

Yapılan yorumlarda Tandoğan’ın disipline sevk edileceği veya kendisinin istifa edeceği şeklinde görüşler dile getirildi.

 

Bence ikisi de yanlış.

 

Parti içi demokrasi açısından Van’da pek de rastlamadığımız bir durumdur Tandoğan’ın çıkışı ve bundan sonra yolların ayrılmasından ziyade söylediklerinin ciddi manada tartışılmasında fayda var.

 

Böyle bir tartışmanın yapılamayacak olması (dilerim tartışılır), AK Parti Van İl Teşkilatı’ndaki en önemli problemlerin başında geliyor.

 

O röportajın bence en önemli konu başlıklarından biri, “Kendimizle kavga ettiğimiz kadar rakibimiz olan BDP’yi eleştirmedik” vurgusuydu.

 

Rakip BDP iç tartışmalarını zinhar dışarı sızdırmazken, AK Parti bu konuda yerel medya için inanılmaz derecede malzeme verdi ve veriyor…

 

Yanlış anlaşılmasın bu iç tartışmalar, parti içi demokrasinin ötesinde kişilerin birbirlerini ‘karalama kampanyaları’ şeklinde oldu hep. (Hüseyin Çelik’in bakanlıktan ayrılmasını neredeyse Cumhuriyet Caddesi’nde tur atarak kutlayan partililer olmuştu, hatırlarsınız. Hüseyin Çelik’i bakanlığı süresince Van’da kimse benim kadar eleştirmemiştir ancak söz konusu ‘bakanlık’ olunca durup düşünmekte fayda vardı. İyi veya kötü Van tarihinin dişe dokunur tek bakanıydı ve öyle görünüyor ki, on yıllarca bir daha böyle bir fırsatı olmayacak Van’ın...)

 

Tandoğan, özetle, AK Parti Van İl Teşkilatı içinde birlik ve beraberliğin olmadığını, siyaset üretmek noktasında ciddi eksiklikler olduğunu, siyasi rakipleri olan BDP’nin yanlışlarının eleştirilmediğini vs. dile getiriyor.

 

Halil Tandoğan’ın şu söylediklerinin üzerinde durmakta fayda var: “Mahallelerin çoğunda su sıkıntısı var. Sular akmıyor. Ama biz bu konuda da bugüne kadar hiç açıklama yapmadık. Yap İşlet Devret modeliyle yapılan otopark çürümeye terk edilmiş durumda. Peki, bizden bir açıklama var mı? Yok. Kilit taşlar bazı yerlerde 2 kez sökülüp takılmak zorunda kaldı. Kaynak israfı had safhada. Buna karşılık bir açıklamamız var mı? Yine yok. Belediye Garajındaki otel ve AVM projesi sudan sebeplerden dolayı 5 yıldır uygulanamıyor. Sorunu artık BDP’li idareciler gündeme getiriyor. Ve bizden bir Allah’ın kulu çıkıp da şunu sormuyor: Bu yatırımı madem sizler de istiyorsunuz, peki niçin iptali için mahkemelere koştunuz? 5 yılda Van’ın kaybı nedir biliyor musunuz? Ama bunlar Çelik ve Yenigün dönemlerinde olsaydı inanın en başta bizler kıyameti koparırdık. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.… Bugün Et Kombinası, Tıbbi Atık Tesisleri bunlar Yenigün dönemine ait Yap İşlet Devret’ler. Ve o gün belki de BDP’li meclis üyeleri bu projelere karşı çıktılar. Ama bugün bakıyoruz belediye bu icraatları reklamlarında kullanıyor. Ve bizden kimse sesini çıkartamıyor. Hala devlet tarafından bu belediyeye para gönderilmediğine inanan çok sayıda insanımız var. Parti olarak bu algıyı bir türlü yıkamadık. Halbuki yapmamız gereken çok basitti. Yenigün döneminde gönderilen para ne, Kaya döneminde gönderilen para ne? İller bankası o kadar uzak değil. Bunu telefonla da öğrenebilirsiniz. Eğer şu anda gönderilen para miktarı, Yenigün döneminde gönderilen para miktarından fazla değilse, ben hiçbir şey bilmiyorum. Ama bunu benim bilmem gerekmez, halkın bilmesi gerekir. Maalesef bu konuyu anlatmada da yönetim olarak sıfırız…”

 

Bütün bu eleştirileri uzun uzadıya okumak isterseniz, Şehrivan’ın web sayfasında bulabilirsiniz.

 

Halil Tandoğan ‘kral çıplak’ demiştir ve siyaset üretimi noktasında ciddi eksiklikleri bulunan partisini, geç de olsa, uyarmıştır.

 

AK Parti İl Teşkilatı’nın oturup düşünmesi lazım.

 

Son iki seçimin (2009 Yerel, 2011 Genel) AK Partice kaybedilmesinin elbette onlarca nedeni vardır ancak, parti yönetiminde bulunanlardan birinin bu eleştirisinin değindiği noktalar, en önemli sebeplerden biridir. (BDP’nin bu iki seçimde önceki yanlışlardan ders çıkarıp gece-gündüz çalışması elbette önemlidir…)

Seçimler yaklaşırken bu iki partiyi doğru ve yanlışlarıyla değerlendirmek için fazlasıyla vaktimiz var.

 

AK Parti Van İl Teşkilatı siyaset üretme noktasında sıkıntı yaşıyor da BDP’nin il yönetimi çok mu iyi dersiniz, zinhar hayır!

 

Aslında ikisi de aynı, ikisinin gitgide benzeştiği noktalar fazla.

 

En önemli benzerlik noktaları ise ‘kendi müteahhitlerini’ üretme, ‘para’ya hükmetme çabası…

 

İslami muhafazakâr partilerin (AK Parti) 2000’li yıllarda tanıştığı para ve paranın getirdiği güçle Kürt partisi 3 yıldır tanışıyor.

 

İkisi de fakirlerin oy verdiği zenginlerin hegemonya altına aldığı siyasi oluşumlar olarak hızlı bir şekilde dönüşüyor.

 

Paranın ve o para etrafında şekillenen gücün olduğu yerlerde siyaset daima ikinci planda kalıyor…

 

Bugünden baktığımızda ikisinin de yanlışlarının doğrularını katladığını söyleyebilirim.

 

Bütün bunları bu köşede uzun uzadıya tartışma imkanımız da var…