İhlas, hiçbir dünyalık ve çıkar beklemeden her ameli Allah rızası için yapmaktır. İhlas, tüm amellerden önce gelir. İhlas; mü’min ile münafığı, Müslüman ile gayrimüslimi birbirinden ayıran en önemli özelliktir. Zira, hem gayrimüslim hem de müna­fık amel işler. Ancak her iki kesim de, Allah rızası anlamına gelen “ihlas” ile Müslümanlardan ayrılmaktadırlar.

 

“Hâlbuki onlara, ancak dinî Allah’a has kılarak, Hakk’a yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri emredilmişti.”[1] Biri menfaat ve dünyalık, diğeri de kendisi için olan iki yüzlülüğe Rabbimiz cevaz vermemektedir. Resûl-i Ekrem de, “Allah, ancak ihlâsla ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder”[2] buyurmuştur. İhlasın olmadığı yerde riyâ, gösteriş vardır; riya da şirki çağrıştı­rır. İmam Şafii, “Keşke insanlar, şu ilmi öğrenselerdi de bana hiçbir şeyi atfetmeselerdi” derdi.

 

Geçmişte ulemamız, iki nedenden dolayı çarşı ve pazarda bizzat alış veriş yapmayı hoş karşılamazlardı:

 

1-Ken­dilerini tanımayanların onlara karşı herhangi olumsuz bir harekette bulunabileceklerinden.

 

2-Kendilerini tanıyan kesim, say­gınlıktan dolayı mallarını piyasadan düşük fiyatla onlara verebileceklerini düşündüklerinden.

 

Ulemamız şunu demek istemişlerdir. İlim Allah rızası içindir. Onunla asla dünyalık elde edilmemeli; yani ihlasları zedelenmemeli. Fudayl b. İyaz da: “Davul ve zurnayla dünyalık elde etmeyi, din ile elde etmeye tercih ederim, demiştir.”[3]

 

 Gazâlî, Şam’da bulunduğu sırada, Eminiyye Medresesi hoca­larından birisi: “Gazâlî de bu konuda şöyle demiş” der. Gazâlî, bu sözü duyunca kibir ve gurura düşerim kaygısıyla Şam’dan ayrılmaya karar verir.”[4] Gazâlî, manevî hastalıklardan anlayan biridir. İnsa­nın hangi amellerle kibre düştüğünü çok iyi bilmektedir. Ahmed bin Hanbel de buna yakın bir hadise yaşar. Şöhreti yayılınca çok üzülür ve, “Keşke ölseydim de bu durumla karşılaşmasaydım,” der.[5]

 

Müslüman komutan Mesleme, bir kaleyi muhasara eder. Ancak kale içine kimse giremez. Gece karanlığından yararlanan meçhul bir er, kaleden bir gedik açar. Mesleme, gedik açanı ortaya çıkarmak ister. Israr edince, bir asker, “Komutanım, üç şartla askeri getiririm, der.

 

1.Onu Halifeye bildirmeyeceksiniz.

 

2.Ona bir mükafat vermeyeceksiniz.

 

3.Kim olduğunu, nereli olduğunu sormayacaksınız.” Komutan, üç isteği de kabul edince, Asker, “Komutanım! İşte o gediği açan asker benim,” der. Mesleme, bunun üzerine her namazdan sonra, “Allah’ım beni gedik sahibiyle haşret,” şeklinde dua etmeye başlar.

 

Hz. Peygamber, sahabileri cihada şehâdete davet ederken, “Size Mekke’de şu apartmanı vereceğim, Medine’de şu villayı devredeceğim, madalya takacağım, Bağdat’a vali kılacağım,” demedi. Bilakis söz gelimi; birine, “Sen şehit olacaksın,” diğerine, “Sen gâzi olacaksın,” bir başkasına, “Musibet ve belâlara hazırlıklı ol,” buyururdu.

 

Müslüman’ın, özellikle davetçilerin şu üç kelimeden uzak durması gerekir:

 

“ 1.Ben. 2.Bana, benim. 3.Benim gibi.”

 

İblis, “Ben Âdem’den hayırlıyım,” dedi. Firavun, “Mısır mülk ve saltanatı benimdir, ”dedi. Karun, “İlmim sayesinde mal elde ettim,” dedi. Üç yerde de riyâdan sakınmak gerekir.

 

1. Konuşurken. 2. Ağlarken. 3. Sadaka verirken.

 

Kerem sahibi ve adil bir zata hizmet edenler onun hakkı zayi edeceğinden korkarlar mı? Sonsuz kerem ve adalet sahibi Allah, kendisine ibadet eden ve yalnızca rı­zasını kazanmaya çalışan bir kuluna azap eder mi? Dürüst bir işçi görevini hakkıyla yerine getirir, mükâfat ve cezayı düşünmez, işvereni memnun etmeye çalışır. Böyle bin işçiyi işveren sevmez mi? Gazâlî’ nin de değindiği gibi, bizleri ihlastan uzaklaştıran en büyük engel dünya ve makam sevdasıdır.

 

Samimi ve ihlas sahibi Müslümanlar, hiçbir zaman ve ortamda ihlası unutmamış ve Allah’ın rızasını esas almışlardır. Gazâlî’nin vasiyeti ne kadar ibretlidir. Ölüm döşeğinde son sözlerini söylemesi istenince, “ihlas” demiş. “Başka neyi tavsiye edersiniz” denilince yine “ihlas” demiş. Başka ‘neyi tavsiye edersin’ diye sorulunca, yine “ ihlas… ihlas… ihlas… başkası olamaz” deyip ahirete gözlerini yummuş. [6]

 

Yazımızı, konuyla ilgili bir hadisle bitirmek istiyorum: “Kim insanların hoşnutluğunu Allah’ın rızasından üstün tutarsa, Allah ona gazap eder, insanları ondan uzaklaştırır. Kim de Allah’ın rızasını esas alıp insanların hoşnut olup olmamasına önem vermezse, hem Allah’ı hem de insanları razı eder,”[7]

 

Cenabı Allah cümlemizi görülen ve görülmeyen şirk ve riyadan korusun. (Âmin).

 

(Abdulcelil Candan’ın İlmi Hutbeler Minberin Gücü adlı kitabından alınmıştır.)

 

 

 

 

[1] Beyyine, 98/5.

[2] Nesâî, Cihad, 24.

[3] Afânî, el-Cezâu, min Cinsi’l–Amel, 1/ 378.

[4] Şarbasî, Ahmed, el-Gazâlî, s. 41.

[5] eş-Şekkea’, el-Eimme, 4/15.

[6] Şarbasî, Gazâlî, s. 55.

[7] İbn Mace, Mukaddime, 23. 

Editör: TE Bilisim