Maddi anlamda çağlar atlamış, bütün ihtiyaçlarını karşılamış olmasına rağmen ruhunu paslandırmaktan ve çürütmekten kurtaramamış 21. yy insanı...

 

Her şeyin madde olmadığını anlatan bir NUR (sav) istiyor. Bu sene itibariyle 1444 doğum yılı mübarek olsun...

Bütün zamanların hayranlık ve hayret duyduğu hidayet ve takva İmamı’nın (sav), mübarek doğumunu yine bayram havasında kutlamamıza izin veren Rabbülalemine hamdüsenalar, şükrüedalar olsun.

 

“ Batı korkunç bir karanlık içindeyken doğuda parlayan göz kamaştırıcı İslam Yıldızı azap çeken dünyaya ışık, barış ve rahatlık vermiştir.” (Batı Hindistan Özgürlükçüsü Gandhi)

 

On sekiz bin alemin bu denli ihtiyaç duyduğu, mahlukatın en eşrefi Resuli Sakaleyn’in (sav) yeryüzüne teşrifini nasıl anlamamız icab eder? Kalemimiz döndükçe izah etmeye çalışacağız. Biiznillah...

 

“Çocuklarınızı şu üç esas üzerine terbiye edip yetiştiriniz;

 

Ben peygamberinize muhabbet beslemek,

 

Benim Ehl-i Beytime muhabbet beslemek,

 

Kur’an-ı Kerim okumak.”

 

(Hadis-i Şerif)

 

İşte Mevlid-i Şerif programları bu muhabbetimizin pekişmesine vesiledir.

 

İlk Yaratılan Nur Muhammedî Nur’dur.

 

Acluni Cabir’den (RA) şöyle bir hadis nakledilmektedir:

 

“ Anam babam sana feda olsun ya Resulullah (asm). Allah’ın (CC) eşyadan önce ilk yarattığı nedir? Haber verir misin dedim; Resulullah (asm) şöyle buyurdu:

 

- Ey Cabir, Allah’u Teala eşyayı yaratmadan evvel Kendi Nurundan, senin Nebi’nin (asm) nurunu yarattı.”

 

Bu Mübarek Nur’dan ise Arş, kürs, levh, kalem... her birini parçalara bölünerek yaratılmıştır.(Geniş bilgi için hadisin devamını inceleyiniz.)

 

Bilimsel açıdan bakıldığında ise, dünyanın yaratılışı gerek Bingbang olayı, gerek kuantum fiziği ve gerekse hollogram sisteme göre; Nurdan (Takyon) bir çekirdek hükmündeki bir oluşumun patlaması sonucu evren ve dünya oluşmuştur. Dolayısıyla bilim bu hadis-i şerife hizmet etmektedir.

 

Bütün kâinatın, yaratılışın kaynağı; Hz. Peygamber’in (sav) dünyaya teşrifleri olan doğum günü ne zamandan beri kutlanıyor?

 

KUTLU DOĞUMUN TARİHÇESİ

Mevlid, doğum zamanı demektir.

 

Fahr-i Kainat Efendimiz (sav) nübüvvetten sonra her yıl bu geceye önem verirdi.

 

Her peygamberin ümmeti, peygamberinin doğum gününe önem vermiş. Bugünde müslümanların bayramıdır. ( Nevahib-i Ledünniye)

 

Hz. Peygamber’e (sav) pazartesi orucunun nedeni sorulduğunda; “ Bugün dünyaya geldim, şükür için tutuyorum.” buyurdu. (Müslim Ebu Davud)

 

Yüzyıllardır dünyanın dört bir yanında müslümanlar da bu şükrü eda için Mevlid-i Nebi’ye büyük önem verirler.

 

Hz. Ömer’in  (RA), Kutlu Doğum zamanında öğrencilere okulu bir hafta tatil ettiği rivayet edilir.

 

Hz. Ebubekir Sıddık’ın (RA) halifeliği zamanında Ashabı toplayıp Hz. Peygamber’in (sav) doğumu, miracı, mucizesiyle ilgili hadiseleri okutarak kutladığı kaynaklarla sabittir.

 

Resmi olarak ilk defa Mısır’da Fatımiler zamanında kutlanmıştır.

 

Sonraki aşamalarda “Kutlu Doğum Ayı” olarak bir bayram havasında, halkın katılımı sağlanarak, büyük ziyafet ve şölenler tertip edilerek kutlanmış ve bütün  İslam alemine yayılmıştır.

 

Osmanlı zamanında ilk tören 1585 yılında III. Murat zamanında icra edilmiştir. Bazı kaynaklarda ise 1409’da Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif’i yazmasında sonra başladığı yazmaktadır.

 

Osmanlı zamanında bu anlamda ciddi merasimler hazırlanmıştır.

 

1989’da Rebiülevvel ayının 12. gecesi kamerî takvime göre kutlandı.

 

1994’te ise miladi takvime göre 14-20 Nisan tarihleri arası “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanmaya başladı.

Kutlu Doğum’un tekrar Rebiülevvel ayının 12. gecesi Kameri Takvime göre kutlanması dileğimizdir.

 

Günümüzde Suudi Arabistan hariç, Endonezya, Kuzey Afrika başta olmak üzere pek çok İslam ülkesinde resmi veya gayri resmi olarak kutlanmaktadır.

 

MEVLİT BİD’AT MI?

Diyanet İşleri ilmihalinde geçen bilgilere göre;

 

Mevlit okuma ve okutmanın bid’at olduğunu düşünmek yanlıştır. Çünkü bid’at olması için, ona dini gereklilik veya ibadet şeklinde muhteva yüklenmesi gerekiyor. Oysa ki, böyle bir gereklilik söz konusu değildir.

 

Mevlit, toplumsal bir coşkudur.

 

Hz. Peygamber (sav) sevgisinin ve O’na (sav) bağlılığın üst düzeyde edebi ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması anlamına gelmektedir.

 

Kaldı ki, bid’at olsa bile; bid’at-ı hasene (güzel bid’at)’dir.

 

Bu münasebetle Kur’an-ı Kerim okumak, salavat-ı şerifeler okumak, veladetiyle ilgili haber ve menkıbelere yer vermek, ziyafetler vermek... hepsi muazzam durumlardır.

 

O gece Efendimiz (sav) doğduğu için sevinenler affedilir.

 

“Bir şeyi çok seven, elbette Onu çok anar.” (Deylemi)

 

“ O’nu (sav) anmak, hatırlamakta ibadettir.” (Deylemi)

 

“ Doğduğu zaman görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek sevaptır. Kendisi de anlatırdı. Ashab-ı Kiram’da bu gece toplanıp anlatırdı.” (Saadet-i Ebediye)

 

“ Beni ana, baba, evlat ve kardeşten daha çok sevmeyen mü’min olamaz.” (Hadis-i Şerif – Buhari)

 

KADİR GECESİ Mİ MEVLİT KANDİLİ Mİ DAHA ÖNEMLİ?

Kadir Gecesi’nden sonra önemli olduğunu vurgulayanlar olduğu gibi, Kadir Gecesi’nden daha önemli olduğunu vurgulayanlar da vardır. ( El Muki, El Miyor ve Tenvirul Kulub)

 

Allah’u Teala’nın “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım.”  hitâbının muhatabının doğum günü, elbette ki her gün ve geceden daha üstündür. O (sav) olmasaydı, hiç birşey olmayacaktı, Leyletil Kadir diye bir gece de olmayacaktı.

 

Muhammedî muhabbetin zirve yaptığı bu özel dönemlerde Hz. Peygamber’in (sav) ahlâkıyla ahlâklanmak başlıca vazifemiz olmalıdır.

 

Hangi mesleğe mensupsak, o meslekle alâkalı Hz. Peygamber’in (sav) tavsiyelerine uymalı ve hayatımıza geçirmeyi fırsat bilmeliyiz.

 

Toplum içindeki çeşitli rollerimizi icra etmenin de her aşamasında şüphesiz ki insan-ı ekmel olan Hz. Peygamber (sav)  model olmalı.

 

Hayatın gayesinin, yaratılışın manasının silindiği, yok olduğu, her şeyin manasızlaştığı, içeriğini kaybettiği bu teknoloji çağında; her zamankinden daha çok O’nun (sav) metotlarına ihtiyacımız vardır.

 

“Gel ey Muhammed! Bahardır...

Dudaklar ardında saklı  Amin’lerimiz vardır..

Hacdan döner gibi gel...

Miraçtan iner gibi gel....

Bekliyoruz yıllardır! ”

(Arif Nihat ASYA)   

 

Sözlerimize modern Almanya’nın ilk başbakanı Bismark’ın cümleleriyle son veriyoruz;

 

“Seninle aynı dönemde olmadığım için üzgünüm Ya Muhammed (SAV)...”

Editör: TE Bilisim