Âdem’den önce Adem’in ölçütü Âdem’in kendisiydi. Âdem’den sonra ölçütler, Ademoğlunun dünyevi kaygılarına bağlı olarak, zaman ve şekil açısından değişti.

 

‘İnsan’, her zaman ulaşılması gereken ruhsal ve toplumsal bir makam, ortak bir amaç olarak içimizde hep durdu. Hepimizin ulaşması gereken ortak bir dava olması nedeniyle türümüzün hepsine ‘insanlık’ denildi.

 

Böylece insanın kendini tanıyabileceği, ölçüp tartabileceği ölçütte konulmuş oldu. Zira özdeyişte de denildiği gibi ‘insan kendini insanda tanır.’

 

Zamanın günümüze doğru durdurulamayan hareketi devam etti ve insanlık, en çok kan ve gözyaşını, müsebbibi olduğu ölümleri, dil, din, kültür, medeniyet vs. tarihin sayfalarına yaza yaza günümüze ulaştırdı.

 

Sonra birileri gelip son iki yüz yıldır, yeni bir şey bulmuş gibi kendine modern diyerek, geçmişimize ve geleceğimize ait başta din olmak üzere tüm tecrübemizi ‘geleneksel’ etiketi ile ötekileştirip ilkellikle suçladı. Biz de bu suçlamalara maruz kalmamak için modernizmin halüsinasyonlarını hakikat olarak kabul ettik.

 

Kurdukları ideolojiye modernizm, bu ideolojinin pratikteki görüntüsüne modernlik, düşünceden sanata, bilimden felsefeye kadar bu ideolojinin etkisiyle ortaya çıkan duruma da modernite denildi.

 

Ortada hiç görünmeyen ve görülmesi istenmeyen bir nüans var, o da bu ideolojinin hiçbir yerinde insan ve insanın geçmişten getirdiği tecrübe yok. Zaten modernizm, tüm bu tecrübeyi ilkellikle suçlayarak ötekileştiriyor, başka alternatiflerin kendi kibri karşısında durmasına izin vermeyerek yok etmeye çalışıyor.

 

İnsanlığın ölçütü olan insan ve onun binlerce yıllık tecrübesi tarihi çağlara bölünerek parçalandı. İnsanın bütünlüğü ve onu bütünlüğe, Bir’liğe çağıran her şey bölünüp sayısız parçaya ayrıldı. Her devirde ve çağda farklı üretilmiş insan tipleri ve tanımları karşımıza çıktı. İlk insandan beri peygamberlerin tedrisinden geçen insanlık için ilkel tarihi çağlar ve dönemler icat edildi. Zaten bilinen dünya, coğrafi keşifler yalanı ile yeni bir gezegen gibi servis edildi. Elde edilen güç ve teknik bilgi, daha zalim iktidarlara ve daha fazla katliama yardım ve yataklı etti, ediyor.

 

Modernist zihniyetin ilk yaptığı, insanın ve gücün ölçütü olarak taştan silah ve alet yapan ilkel tüketici insanı piyasa sürmek oldu.  Sonra yerleşik hayata geçip üretici konuma gelen ve madenleri işleyip kullanmayı öğrenen, daha güçlü görünen üretici insanı örnek olarak gösterdi.

 

Bu şekilde tarihsel bir başlangıç yapmak, zihnimize sürekli olarak işlenmek istenen gizil bir modernizm gücünün de mesnetleridir. Çünkü bu illüzyonun zihnimize işlediği hikâyenin devamında insanlık, bilim ve teknik ile bir sanayi devrimi gerçekleştirmiş, ortaya çıkan makineleşme insana ölçüt olarak bir makine efsanesi doğurmuştur. İnsanın ölçütü insan değil makine olmuştur.

 

Bilim ve tekniğin yükselişi karşısında, bu gücü ve iktidarı elinde tutan Batı’nın dünyanın diğer bölgelerine dair fikirleri değişmiş, bilim ve teknoloji, insanı ve dünyayı tanımlamanın ve en derinlerde sömürgeciliğin temel dayanağı ve haklı gerekçesi olmuştur.

 

Endüstrileşme çağı, küresel hâkimiyetin ve başarının yegâne ölçütü kabul edilince, sömürülecek her yer ilkel ve uygarlığın(!) götürülmesi gereken yerler olarak görülmüştür. Beraberinde götürülen modernleşme teorisi, başta belirttiğimiz gibi ilkellikle suçlanan tüm toplumların insani tüm değerlerini hiçe sayıyor ve ortaya çıkan direnç ise gücün elindeki teknik donanım ve silah ile yok ediliyordu. İnsan, makinenin gücüne boyun eğip makineleşiyor ve kendine has insan olma ölçütünü de yitiriyordu.

 

Günümüze doğru evrilerek gelen bilim ve teknik, artık ölçüt olarak makineyi kabul etmiyor. İnsanın geçmişten bugüne makine ile olan mücadelesi hep anlatıldı durdu. Fakat artık üretimin, üretim araçlarının yönetiminde neredeyse hiç sözü kalmayan insana karşı günümüzde yeni bir ölçüt var; o da yapay zekâ. Zira yapay zekâ, şimdiden insanın ölçütü olmaktan çok onun en büyük kâbusu olmaya aday olarak görünüyor.

 

Makine devrimi proleter bir sınıfı da zaman içinde besledi ve yükseltti. Günümüzde proletarya bir efsane olsa da, içinde devrimi hep umut olarak taşıyan evrilmiş proleter sınıf olarak, kapitalist düzenin şu an uysal görünen prekarya denen işçileri var.

 

Fakat biz bu sınıftan da umutlu değiliz, çünkü yapay zekâ karşısında bunlarında bir hükmü yok. Zamanı gelince devrimi gerçekleştirecek olanlar, yapay zekânın yönettiği bir dünyanın yorulmak bilmez işçileri olan robotlar olacak. İşte o zaman insanın insana ölçüt olması ne demek oluyor anlayacağız.

 

Editör: TE Bilisim