Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı. Ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, Oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetleri böyle açıklar.”(Ali İmran 103)

 

Bu ilahi emirle Ümmetine yol gösteren Rahmet Peygamberi, Resulü Sakaleyn Muhammed Mustafa (S.A.V.) Toplumu besleyen ana damarlardan biridir kardeşçe yaşama ilkesi ile: "Müslüman Müslüman’a  zulmetmez, onu düşmana teslim etmez" ifadesi, ihaneti, arkadan vurmayı kişisel çıkarı toplum menfaatinin önüne geçirmeyi yasaklayan, maddî-manevî her türlü zulmü, haksızlığı önce zihinlerden sonra da yaşantılardan kazıma çabasını gösteren bir ifadedir. Bu Bağlamda:

 

İnsanları bir asabiyet fanatiklik için toplamaya çağıran ,bir asbiyet için savaşan ve ve asabiyet uğrunda ölen bizden değildir.(Müslim,imares.7)

 

Hz. Peygamber(S.A.V);müminler topluluğunu birbirinin acısını duyan,yardımına koşan,sevgi ve sorumluluk bağıyla bağlı canlı bir birey haline gelmesine çalışmıştır.

 

“Birbirini sevmek, birbirine merhamette, birbirine şefkatte, mü’minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa,diğer uzuvlar uykusuzluk ve merhamette ona iştirak ederler.(Buhari)

 

Hz. Peygamber(S.A.V), toplumu organize ederken, sadece kan bağını değil,manevi bağları da hatırlatır.Aslında bütün müminler kardeştir.

 

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. “(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)

 

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber(S.A.V) pek çok yerde kardeşlik vurgusu yapmıştır. bunlardan birkaçı bile bizim usumuzu ikna ve irşada yeter elhamdülillah.

 

Hz. Peygamber(S.A.V) iyiliğe çağırıp kötülükten sakındırırken, bu değerleri hayata geçirmenin çok da zor olmadığını  basit ve pratik uygulamalarıyla ümmetine göstermiştir.

 

Medineye göç ederken tarihte benzerine rastlanmamış ensar ve muhacir kardeşliği gibi.

 

Hz.Cabir (r.a.)anlatıyor:” "Resülullah (S.a.v) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi." 
(Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."
2168 - Yine Hz. Câbir (R.a) anlatıyor: "Resülullah (S.a.v) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi."Ebü Dâvud, Cihâd 103, (2639).
 

 

Resullullah (S.A.V.)’ın bazı hadisleri,insanda bulunan toplumdan dışlanma korkusu,aidiyet isteğini gözeterek hareket ettiğini gösterir.Mesela birçok hadisi şerif hoş olmayan bir şeyden söz ederken “Bunu yapan bizden değildir.”şeklinde bir dil kullanır.

 

“Küçüklerimize merhamet etmeyen ,büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir…”,”İyiliği emretmeyip ,kötülüklerden sakındırmayan bizden değildir…”

 

Vahiy eksenli bu üstün özelliklerden yola çıkarak,bir oto kontrol sistemi oluşturarak cahiliye toplumundan bir asrı saadet oluşturan sevgi peygamberi(S.A.V.) in nasıl oluyor da ahir zaman ümmeti bir asabiyet ruhu ve ötekileştirme kavramlarıyla bir hastalık ve dengesizlik yumağından kurtulmamaktadır?

 

Pek çok nedeni olmasına rağmen belirgin yozlaşma nedenin pozitif bilimlerden çok şey bekleyerek biçimlendirilen hayat şartları sağladığı konfor ve özgürlük kadar saldırganlık,madde bağımlılığı,asabiyet gibi duygu ve kavramları da peşinden sürükleyerek garip bir hal almaya başladı.

 

Kısaca zamanla gördük ki hiç bir teknik imkan ;davranış olgunluğu ,iradelilik ve duygusal zekanın yerini tutmuyor.Gelişen imkanlarla hız kazanan ve daha büyük beceri isteyen hayat şartları ruhsal eğitime daha fazla ihtiyaç hissetiriyordu.

 

Einstein(Anştayn) ve arkadaşları geliştirdikleri yüksek fizik bilgilerinin Hiroşima’ya atılan atom bombasında kullanılması üzerine bir basın toplantısı yaparak,gelişmelerden kaygılarını açıklamışlardır.

 

Gerçekten de  bilginin getirdiği gücün ahlaki kaygılar taşımaksızın kullanılması korkunç hadiselere yol açabiliyor.

 

Günümüzün en büyük sorunu olan ahlak buhranı kalp eğitimini(Dini Eğitimi) ihmal eden” beynin her sorunu çözeceğini sanan ”zihniyetin eseri.

 

Bir zeka makinesinden gelişmiş bir bilgisayardan ibaret olan akıl tek başına neyi çözdü?

 

Hz. Peygamber (S.A.V)zamanından günümüze İslam toplumları,Müslüman olmayan toplumlar la ilişkilerinde her zaman belli ölçüleri gözetmiştir.Bu ölçüleri belirleyen bizzat kuran ve Peygamberimiz (S.A.V) ‘in sünnetidir.

 

Bilindiği üzere efendimiz(S.A.V.) zamanında Hıristiyanlarla ilk ilişkiler Müslümanların Habeşistan’a hicretiyle başlar.Medine İslam toplumunda üç ilahi dinin mensupları arasında örnek ilişkiler kurulmuş ,antlaşma imzalanmış,birlikte yaşama hukuku geliştirilmiş ayrıca Hz. Peygamber(S.A.V.) ve Hulafe-i Raşidin döneminde Müslüman olmayanlar azınlık statüsünde değerlendirilmemiş,asli unsur olarak kabul görmüş yapılan antlaşmalarda her ferde din ve vicdan hürriyeti tanıdığı açık bir şekilde belirtilmiştir.Buna göre dini eğitim öğretim ,ayin ve ibadetler inanç hürriyetinin gereği olarak hukukun güvencesi altına alınmıştır.(M.GÖRMEZ)

 

İslam kültürünün öğretmeni olan peygamberimiz(S.A.V),insanın manevi bir varlık olarak maddeyi disipline etmesi gereğini öğretir.Üstelik her bir insanın bunu yapabileceğini,çünkü konumu ve mevkii ne olursa olsun her insanın Allahın halifesi olarak bu yeteneğe sahip olduğunu bildirir ve örnek olur.

 

Peki bu manevi değerler bize neler kazandırır.

 

Şöyle ki manevi değerler insanın duygu ve davranışlarını disipline eder,olgunluk erdem ve dengelilik kazandırır.

 

Hz. Peygamber (S.A.V.)sadece içerde bulundurduğu bir topluluğun değil,çağlar boyunca milyonlarca müminin hayatını boşuna yaşanmışlıktan kurtarıp anlamlandırmış bir liderdir.Dolayısıyla bütün insanlık ona minnettardır.

 

Ortaçağ işkencesinden kurtulan Avrupa yeni medeniyetini inşa ederken Hz. Peygamber (S.A.V.)öğretilerinden yola çıkarak yönetim düzeni ve hukuk sistemini kurmuştur.Fakat ne yazık ki hayatın olmazsa olmazı olan manevi disiplini ihmal ederek seküler bir anlayışla dinimizden ve öğretilerimizden istifade ettikleri için dünyanın başına sınırsız sayılan güçleriyle bela olmuşlardır.

 

Hz. Peygamber (S.A.V.) öğretileriyle kendi aralarında Medeni olmuşlar,kalkınmışlar ama öğretilerin manevi boyutunun eksikliği nedeniyle KÜRESEL KÖYDE ötekileştirmeyi, anarşiyi, bozgunculuğu hatta islamafobi’ayı   kendi lehlerinde geliştirmişlerdir.

 

 Bilhassa son yıllarda Arakan’da ,Filistin’de ,Suriye’de ,Yemen’de… vs. yaşanmakta olan şiddet ve çatışma ortamı insanlığın vicdanını sızlatmaktadır.

 

Bu yaşanan kaos ve soykırımlar sonucu halen yaşanmakta olan göçler de devam ediyor neyazıkki. Bu da yetmezmiş gibi ırkçılık ve mezhepçilik politikalarıyla da İslam Ülkelerinin iç huzurunu bozarak, ümmetçilik ve dinimizin öne sürdüğü Müslümanlar ancak kardeştir’in kardeşlik kavramlarını yok ederek adeta gizli bir savaş sürdürmeye çalışmakta.

 

Bunlar olayların görünen yüzü görünmeyen ve toplumumuzu çepe çevre saran daha farklı tehlikeler büyük bir hızla yaşama alanı bulmaya devam ediyor.

 

Bundan dolayıdır ki günümüzde duygusal zekayı geliştiren bilgelik öğretileri “İnsanlara ne yapmaları gerektiğini söylüyor, özgür bırakmıyor.” Diye hayattan dışlanırken günümüzde aynı öğretiler kişisel gelişim, sağlıklı yaşam, ruhsal tatmin amaçları için adeta modern birer diziye dönüştürülüyor. Burada da tehdit başlıyor. İnanmayı ve ibadeti devre dışı bırakırsanız yerini daha dünyevi ve sonu olmayan üstelik maliyeti yüksek olan durumlar(reiki, meditasyon, yoga, kişisel gelişim…)doldurmak zorunda kalırsınız.

 

Peygamberin varisleri olan bir evliya ya bağlılığı reddederseniz, fıtri olan bu ihtiyacı bireylere, çete liderlerine, din istismarcısı kişilere v.s. bağlanarak doldurursunuz.

 

Sohbet ve zikir ortamları gibi meleklerin akın ettiği ortamlardan uzaklaşırsanız anarşist ve ne için, birlikte hangi amaç için toplandığını bilmeyen tehlikeli gruplar oluşturursunuz.

 

Her kaybedilen  bir manevi boşluk, yerini sendroma yol açacak durumlara bırakıyor. 

 

Görülüyor ki, Efendimizin(sav) öğretileri dışındaki hayat; hayat değildir.

 

‘Ben bu hayret uyandırıcı insanın hayatını inceledim Hz. Muhammed’i(sav) insanlığın kurtarıcısı olarak tanımamız lazım’.(Bernard Shav, İrlandalı Yazar).

 

Her dönem cahiliye dönemidir O’nsuz (sav)…

 

Doğrular yanlış, yanlışlar doğru O’nsuz(sav)…

 

Nurlanmak ve onurlanmaktan yoksunuz O’nsuz(sav)…

 

Sevgi, merhamet ve muhabbetten yoksunuz O’nsuz(sav)…

 

O (sav) yokken özgürlük ve medeniyet yok, hayat yaşanılır değil…

 

‘Herkesin itiraf etmekten çekindiği şeyi ben haykırıyorum; Hz. MUHAMMED(SAV) hiç kimseyle kıyaslanamayacak kadar devrimcidir’(Knematirul).

 

Biz de son nefesimize kadar haykıracağız ki; on sekiz bin alemin Güneşisin, Nurusun, Efendisisin, Eşsizsin, yüce yaratıcının Habibisin(sav) daha ne olsun, gerisi şöyle dursun…

 

Allah’ım bütün güzellikleri; insanların en şereflisi, en ahlaklısı, imani güzelliklerin kaynağı, Rahmani sırların kapısı, bütün Peygamberlerin birleştiricisi, Peygamberler ordusunun komutanı, izzet ve şeref bayrağının taşıyıcısı, insani varlığın yegane temsilcisi, Halil-i Azam, Habib-i Ekrem, Efendimiz ve baş tacımız Hz. MUHAMMED bin Abdullah, bin Abdultalip’e ve O’nun Ehline ve Ashabına, Senin adın her anılması gerektiğinde nasip eyle… (Kutb-ul Arifin Seyyid Abdulkadir GEYLANİ ra)…

Editör: TE Bilisim