Özlü Söz: Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir. Ve hakkı üstün tutmak her zaman Saadet getirir.

Prof. Dr. Necmeddin Erbakan

İslam coğrafyasında bugün yaşananlar öyle kendiliğinden ortaya çıkmış olaylar olmadığını meseleyi takip eden herkes görür. Ne hazindir ki, bugün Müslümanlar tarih sahnesinde Kur’an’a bağlı bir siyaset yürütememektedirler. Yahudi – Hıristiyan ittifakının siyasal ve ekonomik ağırlığı altında ezildikleri gibi onların kırmızı çizgilerini izlemekte ve onlarla işbirliği yapmaktan geri durmamaktadırlar.

3 Mart 1924 yılında Hilafetin Atatürk’ün eli ile TMBB de alınan kararla ortadan kıldırılması sonucunda Müslümanların fiili siyasetine son verilmiş ve İslam Alemi başsız bırakılmıştı. İslam coğrafyasındaki petrol, maden ve su kaynakları ile birlikte bazı yerlerin stratejik konumu emperyalist güçlerin hedefindeydi.

Bu hedef tahrif edilmiş Tevrat’ın içine sonradan ilave edilen ve Allahtan gelmiş gibi lanse edilen ayette “Vaat edilmiş Topraklar üzerinde büyük İsrail İmparatorluğu kurmak ve Siyonist İsrail’in güvenliğini sağlamak” gibi bir hedefin peşinden koşmak adına İslam’ı düşman olarak kendilerine hedef seçtiler.

1979 yılında İran’da gerçekleşen İran İslam İnkılabı Siyonizm’in emrindeki ABD yönetimi ve diğer işbirlikçi emperyal ülkelerin bütün hesaplarını alt-üst etti. Bunu üzerine yeniden plan ve projeler üreten bu güçler Müslümanlar üzerine yeniden hesap yaparak Müslümanları Müslümanlara ile durdurup engelleme yolunu seçtiler.

Müslümanların birliği onlar için daima tehlikedir ve bu birlik ancak Müslümanların en hassas olduğu noktadan bozulmalı ki içlerinde savaş ve çekişme hiç eksik olmasın. Bu da mezhep ayrılıklarını körüklemek ve tekfir olayını hortlatmak. Bunun için en uygun ülke ve görüş Suudilerin Vehhabilik yapısıydı.

Şiileri tekfir eden ve onların Müslümanlığını yok sayan Vehhabiliğin ana merkezi Suud ailesi ve rejimleriydi. Her platformda ABD ile işbirliği yapan ve Amerika’nın İran düşmanlığına her zaman destek olan Suud ailesi ve rejimi bugün İslam coğrafyasında mezhebi ayrılık ve tekfirciliğin ana merkezi olmuştur.

İsrail rüyasını gerçekleştirmek isteyen ABD, ülkesindeki Siyonist lobilerin teşviki ile İslam coğrafyasında 1. Körfez savaşını başlatırken aslında Müslümanları bir yerde bir nevi sınamıştı. Acaba Irak’ın işgaline ne kadar tepki gösterirler diye!

Yönetiminde işbirlikçilerin olduğu İslam coğrafyasında Irakın işgaline ses çıkarılmaması ABD’yi iştahlandırdı ve İsrail rüyasının gerçekleşmesine umutla baktı. Ve akabinde gelen ikinci Irak işgali ile birlikte Saddam’ın yıkılışı bütün coğrafyada hakimiyetlerine tek engelin İran olduğunu gördüler. İran’ın etrafını çevirmek ve diğer mezhebi hassasiyeti olanları İran’a karşı kışkırtmakla birlikte onları tekfir etmek görmek istedikleri hedefleriydi.

ABD’nin Bush yönetiminin dış işleri bakanı olan C. Rice 2003 yılında “22 ülkenin sınırları ve statüleri değişecek” dediğinde aslında bir gerçeğin ve hedefin zamanının geldiğini söylüyordu. Çünkü Siyonist bir stratejist olan ODED YİNON’un 1982 yılında hazırladığı ve Irak’ı üçe bölen raporunun zamanının geldiğini ve bu rapor doğrultusunda harekete geçileceğinin sinyalini vermişti.

İşte bugün IŞİD tekfirci grubun Musul kentini ciddi bir mukavemet görmeden işgal edip radikal kararlar alarak insanların hayatına hüküm koyması ve bunun için hareketine bir engelinde karşı çıkmaması endişeleri arttırmaktadır. Çünkü radikal karar alarak Sünnilik adına hareket eden IŞİD ilk etapta emniyet güçlerinden 1700 aşkın Şii’yi hiçbir gerekçe göstermeden kurşuna dizmesi kabul edilemez bir katliamdır. Bu katliama İslami hiçbir temel ve dayanağının olmaması bu silahlı gücün bırakın Sünniliği, ne akli ne vicdani hiçbir dayanağı olmaksızın tamamen terörize bir olaydır ve kendileri perde arkasında olan Siyonist organizesinin emrindeki ABD’nin piyonlardır.

Radikal ve mezhebi bir görüşün militanları İslam yerine en hassasiyet gösterdikleri şey mezhebi görüşleridir. Ve başka bir mezhebi kafir saymak üzere kendilerini dizayn eden bu silahlı güçlerin 2011 yılından bu yana ABD’ye boyun eğmediği için ve İran’dan yana siyasi tavır sergileyen Suriye’ye savaş açmaları tamamen mezhebi inançlarındandır. Ama bu inanç onları Siyonizm’in emellerini gerçekleştirmede kullanıldıklarını bile fark edememeleri bugün İslam coğrafyasında kanın akmasına yol açmaktadır.

IŞİD NASIL OLUŞTU

Bu silahlı gruplar hakkında basına yansıyan bilgilere bir göz atalım;

“ABD Ordusu’na karşı silahlı mücadele veren Irak El-Kaidesi terör örgütü lideri Ebu Musab Zerkavi’nin 2006’da öldürülmesinin ardından örgütün başına geçen Ömer el-Bağdadi'nin ardından örgütün liderliğine Ebubekir el-Bağdadi geçti. Bağdadi, örgütün adını 2010 yılında “Irak İslam Devleti” olarak değiştirmişti. Bağdadi, örgütün adını 2013'te “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) olarak değiştirdi.

IŞİD güçlerini Suriye'ye kaydırmasının ardından Suriyeli muhalif gruplarla çatışmaya girdi. IŞİD, düşman olarak tanımladığı Şiiler, Hıristiyanlar ve kendisine itaat etmeyen Sünnilere yönelik acımasız infazlarıyla tanınıyor. İntihar saldırıları, adam kaçırma, infazlar, infazları videoya çekme gibi korku ve sindirme yöntemleriyle Suriye’deki muhalif bölgeleri ve Irak'taki bölgeleri ele geçirmeye çalışıyor.

10 binin üzerinde militanının olduğu iddia edilen örgütünün ana gövdesini Iraklılar oluşturmakla birlikte ülke dışından gelen Ürdün, Türkiye, Yemen, Mısır, Suriye, Kuveyt, Tunus ve Libya kökenli militanlar da dikkati çekiyor. IŞİD, yaşanan ayaklanmadan yararlanarak diğer silahlı gruplarla işbirliği yaptı. İnternet üzerinden etkili propaganda teknikleri kullanan terör örgütü, özellikle Nakşibendi Ordusu ile birlikte Musul'u ele geçirdi. IŞİD, Maliki güçlerinin geri çekilmesi üzerine Tikrit, Salahaddin ve Tel Afer kentlerini de işgal etti.

Eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, Nuri el-Maliki Hükümeti'nin Sünni kesimi dışlayarak mezhepçi bir politika izlediğini öne sürmüştü. Irak Müslüman Âlimler Birliği de ülkenin batı ve kuzeybatısında yoğunlukla yaşayan Sünnilerin taleplerinin şiddetle bastırılması sebebiyle toplumsal bir patlama yaşandığına dikkati çekmişti.

IŞİD'in ön plana çıkmasına rağmen Sünni halk isyanında birçok silahlı grup yer alıyor. Öte yandan IŞİD'in ayrım gözetmeksizin tüm Şiileri hedef alan ve çoğu kez katliamla sonuçlanan saldırıları sebebiyle Iraklı Şiilerin en büyük dini otoritesi Ayetullahuzma Ali Hüseyin Sistani de Cihad fetvası vererek tüm Şiilere seferberlik çağrısında bulunmuştu.”

Afganistan’da ABD ve Suud rejiminin işbirliği ile kurulan El-Kaide bu güçlerin lojistik desteği ile bugün İslam coğrafyasında artık Siyonist emellerin gerçekleşmesi için her tarafa yönlendirilirlerken İslam Birliğinin oluşmaması ve radikal gruplara olara bunun önünü kesmek için kendilerini kimler yönlendiriyor meselesini hiç gündemlerinde tutmadılar.

Özelikle Suriye’ye yönlendirilen bu silahlı mezhepçilerin ilk hedefi iki ay içinde Suriye rejimini indirmekti. Bu gerçekleşmeyince bu defa kendi aralarında silahlı çatışmalar başladı. Bir Siyonist yetkili bu silahlı mezhepçilerin birbirlerini katletmesi ve Suriye’ye karşı savaşması bizim işimize çok yarıyor demesi önemli bir noktadır.

İSRAİL'İN ORTADOĞU'DAKİ SON POLİTİKASI

İsrail Dış İşleri Bakanlığı'nda üst düzey görevlisi olan Oded Yinon, 1982'de, Dünya Siyonist Örgütü'nün Kivunim adlı yayın organında yazdığı "İsrail için strateji" adlı yazıda Irak'ın 3'e bölünmesi planı şöyle açıklanıyordu.

"Irak etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecek; kuzeyde bir Kürt Devleti; ortada bir Sünni ve güneyde Şii Devleti."

Oded Yinon Irak’ı önce ırksal olarak ikiye bölerken sonrada Arapları mezhep olarak ikiye bölüyor raporunda. Dikkat edilirse Kürtlerin dini meselesi ve Sünni olmaları hiç dikkate alınmıyor.

"1982'de, Dünya Siyonist Örgütü'ne bağlı Enformasyon Dairesi'nin yayın Organı Kivunim'de önemli bir belge yayımlandı. Oded Yinon eski bir Dış İşleri görevlisi olarak bu yazısında, İsrail'de gerek ordu, gerekse haber alma örgütünün üst kademelerine egemen olan düşünce yapısını sergilemektedir. '1980'lerde İsrail için strateji' başlıklı yazı Arap devletlerinin parçalanması halinde, İsrail'in bölgede yayılmacı güç olarak sivrilmesinin zamanlaması konusunda bir programı içeriyor." (Siyonizmin Gizli Tarihi, Ralph Schoenman, sf. 103)

YİNON PLANI

Ortadoğu ve İslam coğrafyasının bugün içinde bulunduğu paramparça vaziyetin ipuçları, 1982’de hazırlanmış bir raporda tüm unsurlarıyla yer aldı. Oded Yinon’un hazırladığı raporda, İsrail’in varlığının İslam ülkelerinin parçalanarak küçük yapay devletlere bölünmesine bağlı olduğu vurgulanıyordu. Raporu hazırlayan Oded Yinon ismi, 1996’da Neocon’ların Netanyahu’ya sundukları bir raporda da yer aldı. Raporda, İsrail’in stratejik yapılanmasının ancak Türkiye ve Ürdün’ün yardımlarıyla gerçekleşebileceği, bunun ön koşulunun da Refahyol Hükümeti’nin bir an önce görevden uzaklaştırılması olduğu belirtiliyordu.

KİLİT ÜLKE TÜRKİYE VE ÜRDÜN

Oded Yinon tarafından Şubat 1982’de Dünya Siyonist Teşkilatı yayın organı Kıvunım (Yönelişler)’da yayınlanan ,”Bin Dokuz yüz Seksenlerde İsrail Stratejisi” (A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties) adlı makalede etnik, dini ve mezhep ayrışmalarıyla irili ufaklı parçalara ayrılmış yeni bir Ortadoğu’nun, İsrail’in varlığı için gerekli olduğu vurgusu yapılmıştı.

1996’da Neocons’lar (Neo-Conservative), Benjamin Netanyahu’ya sundukları Oded Yinon doğrultusundaki “A Clean Break” adlı raporda, İsrail’in stratejik yapılanmasının ancak Türkiye ve Ürdün’ün yardımlarıyla gerçekleşebileceği belirtilmişti. Toplantıda planın kusursuz bir şekilde işleyebilmesi için Türkiye’deki Refahyol Hükümeti’nin bir an önce görevden uzaklaştırılması gereği üzerinde uzlaşma sağlanmıştı.

WOLFOWİTZ, 2003’TE TEYİT ETMİŞTİ

Refahyol’un görevden uzaklaştırılması için büyük çaba gösteren ve başını ünlü Siyonistlerden Douglas J.Feith, Eric Edelman, Morton Abramowitz, Alan Makonsky, Richard Perle, Paul Wolfowitz ve Harold Rhoda’nın çektiği Neocon Üst Şahinler (Neocon Uber Hawks), Ortadoğu haritasının değişmesi için şimdi de büyük çaba sarf ediyorlar. Hatırlanacağı üzere, Paul Wolfowitz, 2003’te yaptığı bir açıklamada, Suriye’de de Irak’ta olduğu gibi değişiklik olacağının sinyallerini vermişti.

SİYONİST PLAN ADIM ADIM İŞLİYOR

Mısır’da ortaya çıkan tablo, Irak ve Suriye’deki belirsizlik, Tunus ve Libya’daki istikrarsızlık, yıllar önce Oded Yinon’un ortaya koyduğu ve Amerikalı Siyonist Şahinler tarafından şekillendirilmeye çalışılan yeni Ortadoğu planının adım adım işlediğini gösteriyor. İran ve Türkiye’nin parçalanmasının da plandaki hedefler arasında olduğunu söylemek gerek.

Camp David Barışı'ndan sonra İsrail, Vaat Edilen Topraklar'a sahip olmak için yeni bir planı uygulamaya başladı. Bu plan Ortadoğu devletlerinin parçalanarak zaman içinde İsrail'in işgaline uygun hale getirilmesini amaçlamaktadır.

"Lübnan zaten fiilen var olan beş bölgeye bölünecektir. Bu bölgeler, bir Maruni-Hıristiyan bölgeyi, bir Müslüman bölgesini, bir Dürzi bölgesini ve bir Şii bölgesiyle Haddad'ın milisleri aracılığıyla İsrail'in denetimi altındaki bölgeyi içerecektir. Daha sonra sıra, Suriye ve Irak'ın etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünmesine gelecektir. Suriye'nin, kıyısında bir Alevi Devleti, Halep bölgesinde bir Sünni Devleti, Şam'da bir başka Sünni Devleti ve Golan, Hauran ve Kuzey Ürdün'de bir Dürzi Devleti'ne bölünmesi öngörülüyor. Projede, Irak'ın da Basra çevresinde güneyde bir Şii Devleti, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi, ortada Bağdat çevresinde bir Sünni Devleti olarak üçe bölünmesi hedefleniyor." (Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim, Oded Yinon, Şubat 1982, sayı 14)

SURİYE'NİN PARÇALANMASI

"Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak, bugünkü Lübnan'da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrılacaktır. Böylece kıyıda bir Şii Alevi Devleti, Halep bölgesinde Sünni Devleti, Şam'da buna düşman başka bir Sünni Devleti ve Havran, Kuzey Ürdün ve belki bizim Golan'da bir Dürzi Devleti. Böyle bir devlet uzun vadede bölgede barış ve güvenliğin garantisi olacaktır ve bu hedef bugün artık erişebileceğimiz kadar yakındır." (The Zionist Plan for the Middle East, Israel Shahak, sf.9)

İslam coğrafyasındaki bu mezhebi tablonun bir tarafında ABD+TC+SUUD+ KATAR+İSRAİL olurken diğer tarafta İRAN+SURİYE+HIZBULLAH. Bakalım bu konuda Rahmani yardım kimden yana olacak… Bir düşünelim ve tefekkür edelim.

Selam ve dua Allaha gerçek manada tabi olanlaradır…