Bölgede aylardır devam eden çatışmaların son durağı olan Yüksekova’dan ciddi bir göç dalgası Van’a akmaya devam ediyor. Yaşanan çatışmalardan dolayı her şeylerini memleketlerini bırakıp Van’a sığınan Yüksekovalı vatandaşlar da Türkiye’deki tüm herkes gibi sadece ‘barış’ istiyor. Halk evine dönmek için “Ne olur barış olsun” diye yalvarıyor…

 

Doğu ve Güneydoğu’da başlayan operasyonlar ve çatışmalarla birlikte onlarca vatandaş evinden ve işinden oldu. Onlarca vatandaş göç etmek zorunda kaldı. Göçle birlikte mağduriyette başladı. Son olarak Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde artan olayların önüne geçilmesi için 13 Mart tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasakla birlikte Yüksekovalılar çevre illere ve özellikle Van’a akın akın göç etti. Van’a göç etmeleri ile ev bulamayan onlarca aile birlikte yaşamak zorunda kaldı. Kimisi ise elinde avucunda olan ile yetinmeye çalışıyor. Van’a göç etmek zorunda kalan ailelerin hemen hemen hepsi de operasyonların biran önce bitmesini ve evlerine dönmeyi dört gözle beklerken, döndükleri takdirde ‘Çadırda bile yaşamaya hazırız, yeter ki biran önce barış olsun’ mesajı verildi.

 

 

 

ANUK: BARIŞ OLUR DİYE BEKLEDİK

Yüksekova’dan Van’a göç eden ailelerin yaşadığı sıkıntıları yerinde tespit edip, yaşamlarını yakından öğrenmek için evlerine kadar gittik. Evini, işini ve mazisini geride bırakıp gelen Refiya Anuk, sokağa çıkma yasağının başlayacağı söylendiğinde göç ettiklerini belirterek, “İnsanlar, ölümlerden, ailelerini kaybetmekten, yıkımlardan korktular. Sokağa çıkma yasağının çıkacağı söylemlerinde göç durumu başladı ama biz kaldık son deme kadar. Biz bekledik çünkü umudumuz vardı. Belki bu savaş durur ve barış sağlanır diye ama 12 Mart’a kadar sürdü. Tabi zaman içerisinde güvenlik güçleri tarafından anonslar yapıldı. Boşaltın evleri diye ama biz çıkmadık çünkü göç etmenin ne kadar zor olduğunu aynı zamanda bizi zorlayacağını biliyorduk. Ama sokağa çıkma yasağı ilan edildi.” İfadelerine yer verdi.  

 

“SİSLİ VE ÇOK SOĞUK BİR GÜNDÜ”

Yasaktan bir gün önce 12 Mart günü şiddetli şekilde karla karışık yağmurun yağdığını ifade eden Anuk, “Sisli ve çok soğuk bir gündü. Köye gidip baba evini ziyarete gidecektim. Ben giderken insanlar da gidiyordu köye ama kimse ev eşyası giyim derdinde değildi sadece gıda almış ve sanki seferberlik varmış gibi köylere sığınmaya gidiyorlardı. Bu insanlar yaşlı, kadın, küçücük çocuklar ve hatta engelli olanlar çok fazlaydı. Keşke gazeteciler olsaydı ve görüntüler olsaydı, Çünkü bunlar anlatmakla bitmez. Güvenlik güçlerinin panzerleri hepsi bir hizada durmuş bir koridor açmışlardı ve insanlar yaya gelip gitmeleri gerekiyordu. İnsanlar kendi aldıkları gıda malzemelerini götürmesi için.” Dedi.

 

 

“ÇOK HÜZÜNLENDİM ÇOK CANIM YANDI”

Anuk, yaşadığı o anları gözleri yaşlı bir şekilde şu ifadelerle anlattı: “Güvenlik güçleri 300 metreden fazla aynı hizada beklerken kar kış ve o soğukta genç, yaşlı, kadın, çocuklar ellerinde ki poşetleri metrelerce taşıyarak götürdüler. Aslında zoruma giden şey şu oldu birincisi iki sakat kadın ve 100’e yakın koyun vardı ve yeni doğan dahi bir günlük kuzular vardı. Ve o kuzuları görünce çok hüzünlendim çok canım yandı. Aslında kendi eziyetimi ve zorluğumu hiç görmedim. Bazı kuzular annelerinin artlarından bazı kuzularda o gün doğduklarından öylece götürülmeyi bekleyince insanlar o kuzuları kucaklarında taşıdılar. Köylere giden aileler güvenlik güçleri tarafından engellenerek şehre geri dönmelerine engel oldular. Bir sınır gibiydi giden koridorun sonunda araç buldu buldu bulamazsa da yaya artık onca kilometre yürüyecekti. 13 Mart’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildiği akşam mecbur kalıp göç etmek zorunda kaldık. Biz o gece 300 TL’ye araç tuttuk ve hiçbir eşyamızı alamadan sadece üzerimizdeki kıyafetlerden başka. Tabi biz gelebildik ama gelemeyen birçok aile var ve ne durumdalar bilen yok.”

 

 ANUK: ÜLKEYE BİRAN ÖNCE BARIŞ GELSİN

Van’a vardıklarında perişan bir halde olduğunu dile getiren Anuk, “4 aile bir arada yaşıyoruz ve Van’da geçim kaynağımız yok zor durumdayız ama bu durum ölümden daha fazla etkilemiyor. Bizim evlerimiz dükkânlarımız vardı bunların yıkımı yakılması bizi üzmez ama ölümler çok canımızı yakar. Yeter ki ölümler olmasın. Sadece benim ailem değil birçok aile perişan oldu buralarda. Bir evde 10 kişi hatta 20 kişi iki oda bir salonda yaşamlarını sürmekte olan aileler var. Kira ödeyemiyor, elektriği, suyu ödeyemediği gibi öğrencilerine okul harçlığı veremeyen çok aile var. Hep Suriyeli aileler örnek verilirdi lakin biz Suriyeli ailelerden daha kötü bir duruma geldik. Daha kötü bir vaziyetteyiz. Biz arttık ölümlerin olmasını, annelerin ağlamasını, çocukların ölümlerini istemiyoruz. Bu kan akmasının son bulsun ve barışın bu ülkeye gelmesini istiyoruz. 75 milyon insanın gözü hükümette ve bizim de gözümüz hükümetin barışı getirmesinde.” Şeklinde konuştu.  

 

 

DİNÇER: GÜN BİTER SÖZ BİTMEZ

Zübeyde Dinçer adlı bir diğer kadında yaşadığı göçün etkisinden bir türlü kurtulamadığını dile getirdi. Her konuştuğunda kelimeler boğazına düğümlendi ve memleket hasreti çektiğini ifade etti. Dinçer, “Yaşadıklarımızı anlatmaya kalksam gün biter söz bitmez. Evimizi köye taşımak istedik ama araçlar köye gitti mi şehre geri dönemezlerdi güvenlik güçleri tarafından engelleniyordu. Bizim aldığımız ev eşyası ise birkaç yatak döşek ve kıyafet ama ağır malzeme olduğu için araçla götürmek gerekiyordu ama araçlar yasaktı yürüyerek götürmemiz gerekiyordu ama merkez ile köy mesafesi fazlaydı.” Dedi.

 

“TEYZENİN ELİNDE 3 TAVUK VARDI”

Göç ettikleri günün çok soğuk ve karlı olduğunu dile getiren Dinçer, “Yağmur öyle bir yağıyordu ki perişan haldeydik. Orada yaşlı bir teyze vardı eşyaları yağmur kar altında kalmış taşıyamıyordu. Cumhuriyet Mahallesinden gelen bir teyze daha vardı ve ben onu öyle görünce kendimi tutamadım çok ağladım. O yaşlı teyzenin ise aldığı bir yorganı, yiyeceği ve 3 tane tavuğu vardı biz onu öyle görünce hepimiz çok ağladık. Yaklaşık 300 ya da 400 kişi o kadar insan vardı ki hepsi zor durumda. Fazla sürmeden koyun sürüsü geldi. Yaşlı bir amca yolda doğan kuzuyu kucağında taşıyordu. Kuzuyu kucaklamasına rağmen nasıl titriyor ve görünce gerçekten nefret ettik yaşamdan böyle bir zalimlik olamaz. Kim bilir belki en iyisi bizizdir. O durumu yaşamak gerekir.” Diye belirtti.

 

 

DİNÇER: ŞEHRİMİZİ GERİ VERSİNLER

Çoğu ailenin ev eşyasını getirdiğini ancak araç olmadığı için buzdolabı gibi ağır eşyaların taşınamadığını dile getiren Dinçer, “Giden araç geri dönemiyordu.  Biz Van’a göç ettik ve 4 aile bir arada yaşıyoruz. Ve odaları gezince göreceksiniz mağduriyetimizi. Oğlumu okula gönderiyorum ama ne yazık ki ders çalışamıyor. Akşam oğlum gerçekten iki saat beni ağlattı. Derslerinde başarılıyken şu an derslerinde geri kalıyor. Oğlum bana ‘Ben Yüksekova’yı çok özledim, ders çalışamıyorum. Odamı özledim, arkadaşlarımı, ben sınavlara giriyorum ama düşük not alıyorum’ dedi bende o’da ağladık sabah okula yollarken de ağlayarak gitti. Burada bir geçim kaynağımız yok kendimizle getirdiğimiz gıdamız da tükeniyor çalışanımız yok. Bizim şuan ki kiramız 500 olan paramızı kiraya ödedik elektrik parası geldi yatıramadık. İşte bu nedenle 4 aile bir aradayız ödeme yapamadığımız için. Memlekete geri döndüğümüzde ne yapabiliriz bilmiyoruz malum evler yıkık dökük ama gerekirse bir çadır kurar yaşarız yeter ki memleketimize geri dönelim. Bizim şehrimizi geri versinler.” Şeklinde konuştu.

 

“YÜKSEKOVA’YI HATIRLADIKÇA ÜZÜLÜYORUM”

Dinçer’in oğlu Muhammed Furkan Dinçer de yaşadığı göçten dolayı psikolojik sorunlar yaşadığını belirtti.  Yüksekova’yı çok özlediğini ve Van’a bir türlü alışamadığını ağlayarak anlatan Dinçer, “Yüksekova’yı hatırladıkça üzülüyorum, ağlıyorum, ders çalışamıyorum. İçimden ders çalışmak gelmiyor arkadaşlarıma uyum sağlayamadım. Yüksekova’da arkadaşlarımla gezerdik, ders çalışırdık, oynardık. (burada ağlıyor) Yüksekova aklıma geliyor arkadaşlarımı, aktivitelerimi özledim. Yüksekova bu duruma geldiği için üzülüyorum.” Dedi.

 

AK: VAN’A GELDİĞİMİZDEN BERİ GEÇİM SIKINTISI YAŞIYORUZ

Semira Ak adlı bir diğer kadında yaşadığı göçten dolayı çok üzgün olduğunu ve biran önce barışın gerçekleşmesini candan istediğini vurgulayarak, “Yüksekova’da yapılan operasyonlardan dolayı Van’a geldik. Evimizi taşımak için araç paramız yoktu hayrına bir şoför getirdi. Bizi getirdi Van’a geldiğimizden beri geçim sıkıntısı yaşıyoruz. Üç çocuğum var ve öğrenciler ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz. Aynı zamanda dershaneye giden birde görümcem yanımda ama ne yazık ki eğitim destek evi mühürlendi. Biz 3 aile bir arada yaşıyoruz. Elektriğimiz yok doğal gazımız kesik. Bizden önce oturan bir aile vardı ve borçları ödemediklerinden dolayı elektriği ve doğalgazımızı kestiler. Yardım bekliyoruz. Doğalgaz 1500 elektrik 5300 borcumuz var. Eşim eskiden sınırda çalışıyordu ama kapandıktan sonra işsiz kaldı. Ben çocuk parası alıyordum en azından çocuklarımın harçlığıydı ama artık çocuk parası alamıyorum ve çocuklarım harçlık almadan okula yolluyorum.” Diye belirtti.

 

 

“KİRA ARTIŞI ÇOK ONUR DIŞI BİR DURUMDUR”

Azad Alan adlı bir diğer vatandaş ise yaşadıklarını şu ifadelerle dile getirdi: “Yapılan operasyonlar nedeniyle halk zor durumda kalmış ve mağdur edilmiştir. Halkın çoğu İstanbul, Van, Ankara, Mersin’e göç etmek zorunda kaldı. Birçok aile burada ve durumları gerçekten hiç iç açıcı değil. Kiradalar, bırakın kira ödemeyi yiyecek ekmekleri yok. Van’da üstüne kira artırımı oldu acaba Yüksekova halkı için mi bu artışlar oldu. Ve bu kira artışı çok onur dışı bir durumdur. Ayrıca şunu da bildirmek istiyorum Van’da deprem olduğunda Van halkı Yüksekova’ya geldi. Biz depremzede ailelerine kira arttırmadık bırakın kira artırımını kira dahi almadık. Ve orada ki halk, iş adamları, belediye ve siyasi partiler Van’dan gelen depremzede ailelerine yardımda bulundu. Biz orada birlik içerisinde onları ayakta durdurmaya çalıştım ama ne yazık ki burada ki halk ne yardım nede desteklerini görmedik. Hatta bazı kesimler özellikle acem kesimi siz Yüksekovalısınız çıkın evlerimizden’ dediler. Biz hepimiz bu topraklarda yaşıyoruz hepimiz kardeşiz.”  

 

ALAN: VAN HALKI YÜKSEKOVA HALKINA DESTEK ÇIKMADI”

Göçle birlikte birkaç ailenin bir arada yaşamak zorunda kaldığına dikkat çeken Alan, “Hatta bizim 20 yıldır evimiz Van’da ama iki aile daha geldi akrabalarımız ama 7 aile bile bir arada kalanlar var. Tabi akraba olsun ya da olmasın biz elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bir evimiz daha var ve biz onu bir aileye verdik sırf mağdur olmasın ihtiyaç duymasınlar diye verdik. Bazı ailelerin çocukları var psikolojileri ne durumda net bir bilgi veremiyorum. Burada binlerce aile var ve hangi birine biz yardımcı olacağız. Tabi burada her bir aile Yüksekova’dan gelenlere yardımcı olsa bu sorun ortadan kalkmış olur. Tabi biz bu desteği ne esnaflardan nede halktan görmedik. Biz Van halkına çok destek verdik ama ne yazık ki Van halkı Yüksekova halkına destek verdiğini görmedik ya da bir sıcaklık görmedik.” Diye konuştu.  

 

100 YAŞINDA MEMLEKETİNDEN GÖÇ ETTİ…

Aylardır bölgede devam eden çatışmalar yüzbinlerce insanın yurdundan olmasına neden oldu... Sur, Nusaybin, Silopi, Cizre gibi ilçelerden sonra şu sıralar da Yüksekova'da insanlar evini barkını bırakıp çevre illere göç ediyor. O isimlerden biri de tam 100 yaşını geçirdiği yurdunu bırakıp Van'a gelen Zezi Nene... Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde yaşayan ve 180 torunun olduğunu belirten 100 yaşındaki Zezi Ağırbaş da yaşadığı ilçeyi terk ederek Van'a yerleşmek zorunda kaldı. Zezi Nene 13 Mart'ta ilan edilen sokağa çıkma yasağından 3 gün önce 1 asırdan bu yana oturdukları ilçeyi terk ederek Van'ın İskele Mahallesi'ne gelip, 700 liraya kiraladıkları eve yerleşen Ağırbaş ailesi, evlerine dönecekleri günü bekliyor. 3 aileden oluşan 13 kişi ile birlikte aynı evi paylaşan Zezi nine ise yaşı ve dinçliği ile dikkat çekiyor.

 

“SADECE EVİMİZE GİTMEK İSTİYORUZ”

Gezi ve incelemelerde bulunmak üzere geçtiğimiz pazar günü Van'a gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun da ziyaret ettiği Zezi nine, kimseden bir şey beklemediklerini tek isteklerinin bir an önce evlerine dönmek olduğunu, şu ana kadar kendilerine gösterilen ilgiden de memnun olduklarını söyledi. İlerleyen yaşına rağmen yürüyebilen ve tüm ihtiyaçlarını karşılayan 12 çocuk ve 180 torunu olan Zezi nine, bol bol koyun yoğurdu tükettiğini 10 yıldır da hiç hastaneye gitmediğini anlattı. 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler bölümünden 2 yıl önce mezun olan 27 yaşındaki torunu Mesut Ağırbaş ise ninesinin kimlikteki yaşının 100, gerçekte ise 110 yaşında olduğunu söyledi.


ŞEHRİVAN GÜNCEL: MERAL YILDIZ

Editör: TE Bilisim