Merhamet, başkalarının sıkıntılarını paylaşma erdemi, sevgi ve acıma duygusudur. Rahmet, en geniş anlamıyla Allah Teâlâ’nın bir sıfatıdır. “Ey Rabbimiz! Senin Rahmetin ve ilmin her şeyi ku­şatmıştır…”[1] âyetinin de ifade ettiği gibi, Allah’ın rahmeti bütün kâinatı kuşatmış ve her yeri aydınlatmıştır.

 

Başkalarının sıkıntıları karşısında duyarsız kalmak, insandaki erdemleri yok etmekle birlikte, kişiyi hayvanlar seviyesinin altına düşürür. Hayvanlar bile hemcinslerinin sıkıntılarından dolayı elemlenirler.

 

Hz. Ömer bir koyunu ayağından çekmek suretiyle ke­sime götüren birini görünce şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Hay­vanı güzel bir şekilde kesime götürsene.” Bir adam Hz. Peygamber’e, “Hayvanları keserken onlara acıyorum,” dedi. Hz. Peygamber: “Onlara merhamet edersen, Allah Teâlâ da sana merhamet eder,” buyurdu.

 

Ne hazindir ki, günümüz dünyasında İslâm’ın hayvanlara gösterdiği merhamet ve şefkat, insanlara gösterilmemektedir. Her insanın payına düşen kimyasal dört ton civarındadır. Emperyalistler, teknolojik yöntemlerle insanlığı bir defada yok etmenin yollarını araştırmaktadırlar ve bütçelerinin büyük kısmını da insanları yok etmeye ayırmaktadırlar.

 

İslâm, canlı-cansız her varlık için hoşgörülü ve rahmettir.  İslâm’ın rahmet hoşgörüsü o dereceye varmıştır ki, bazı âlimler; “Bir Müslüman, bir Hıristiyan’ın domuzunu öldürür veya şarabını dökerse bedelini ödemek mecburiyetindedir,” demişlerdir.[2]

 

Allah Teâlâ, Kur’an sûrelerinin başında rahmet ve şefkatiyle kendisini tanıtmaktadır. Güzel isimlerinin çoğu, rahmet, şefkat, kerem, erdem ve af manalarından gelmektedir. Allah Teâlâ, bir kutsî hadiste şöyle buyurmuştur: “Rahmetim gazabımı geçmiştir.”[3] Yani, Allah Teâlâ’nın insanların hatalarını affetmesi, onları ce­zalandırmasından fazladır. Kâinatta gerçekleşen sevgi, güler yüzlülük, acıma ve ihsanın tamamı Allah Teâlâ’nın rahmetinden sadece bir cüzdür.

 

Resûl-i Ekrem, insanların en merhametlisi ve en şefkatlisi idi. Kalbi hilm, iyilik, ünsiyet, acıma, kolay muamele anlayışı, cömertlik ve keremle doluydu. Uhut’ta müşrikler kendisini yok etmeye çalıştılar, ashabını şehit ettiler, mübarek yanağını yardılar, dişlerini kırdılar.

 

Tam bu hâlde iken ashab, “Müşriklere beddua et,” dedi. Yine de merhameti galebe çaldı, düşmanlarına beddua etmedi. Evet. Bu durumdaki duası şuydu: “Allah’ım bu insanlara hidâyet nasip et; çünkü onlar henüz gerçeği bilmemişler.”

 

Ebu Mesud el-Bedri an­latıyor: “Bir defasında kölemi kırbaçlarken, gerilerden, “Ya Eba Mes’ud, şunu bil ki...” sesini duy­dum. Hiddetimden sesi tam anlayamadım. Yaklaştığında Hz. Peygamber olduğunu fark ettim.

 

Bana şunları telkin etti: ‘Ya Eba Mes’ud, bil ki; Allah Teâlâ senden daha güçlüdür.’ Hatamı anladım. ‘Ey Allah’ın Resûlü, kölemi Allah rızası için azat ediyorum’ dedim. Hz. Peygamber: ‘Zaten bunu yapmasaydın ateşi hak ederdin,’ buyurdu.”

 

Bir kişi, Hz. Peygamber’e gelerek: ‘Hizmetçimi kaç defa affetmeliyim?’ dedi. Hz. Peygamber; “Günde yetmiş defa” buyurdu. Diğer bir vesileyle de, “Merhamet, ancak şaki (bedbaht) kimsenin kalbinden kaldırılır”[4] buyurdu.

 

Erdemli kişilerin kalplerinde kin ve katılık bulamazsınız, merhametleri sınırlı olmayıp, evrenseldir. Bir defasında Hz. Peygamber ashaba: “Merhamet etmedikçe iman etmiş sayılmazsınız,” buyurdu. Ashab: “Ey Allah’ın Resûlü! Hepimiz merhamet ediyoruz,” dedi. Hz. Peygamber; “Merhamet, birinin arkadaşına merhamet etmesi değil, bilakis, herkese mer­hamet etmesidir,’ diye buyurdu.”

 

İslâm, hiçbir istisna yapmaksızın, insana, hayvana; velhâsıl her kesim ve canlıya merhameti tavsiye eder. Merhamet duygusunu yitiren, hayvandan daha şaşkın olur. Zira hayvanlar, kendi aralarında merhametlidirler. Hiçbir hayvanın kendi cinsini yediği, öldürdüğü görülmemiştir.

 

Gerçek hayattan alınmış şu örnek, hayvanların kendi aralarında ne kadar merhametli olduklarını göstermektedir: Bir eşkıya, eylem esnasında istirahat gayesiyle bir ağacın gölgesinde uzanır. Gagasında tuttuğu yiyecekleri yemeden ağaca çıkan bir kuş dikkatini celbeder. Merakını gidermek için ağaca çıktığında; kuşun, gagasıyla mecalsiz ve çaresiz bir yılana yiyecek taşıdığını öğrenir. Kendi kendine, “Bu çaresiz hayvana rızık gönderen zât, beni aç bırakmaz deyip eşkıyalıktan vazgeçer.”

 

İslâm’ın bütün mücadelesi, merhametin önüne set çekenlerledir. Söz gelimi; cihad ve cezalar, merhametin önündeki engelleri kaldırmak içindir, Hz. Ebu Bekir’in zekât vermeyenlerle mücadelesi bu türdendi. Kimi zaman merhamet, kabalık şeklinde yansıyabilmektedir. Realite ise aksidir.

 

Şöyle ki; çocuklar, bazen okula cebren gönderilir, dersleri için sıkı bir disipline tabi tutulurlar; Çünkü çocuklar, başıboş bırakıldıklarında, oyun ve eğlenceye yönelerek aslî görevlerinden uzaklaşırlar. Sonuçta, zaman ve emek neticesiz kalır, çocuklar eğitim ve öğretimden paylarını alamazlar. Anlaşılacağı üzere; eğitim-öğretim sürecindeki kontrol ve disiplinin arka plânında İslâm’ın merhamet anlayışı vardır. Tabii ki, İslâm’ın bu zarafeti ve inceliği fark edilinceye kadar…

 

Hekim, hastanın vücudundaki kangrenleşmiş yaralardan dolayı operasyon yapar, zararlı bölümleri alır, kemiklere müdahale eder, organları birbirinden ayırır. Hekim, tüm bunları hastanın yararı için yapar.

 

Cenabı Allah kalplerimizi rahmetiyle imar etsin, rahmet deryasından mahrum etmesin. (Âmin)

 

Abdulcelil Candan’ın İlmi Hutbelerle Minberin Gücü adlı kitabından alınmıştır.

 

 

[1] Mü’min,40/7.

[2] el-Kâsânî, Ebu Bekir b. Mesud, Bedâiiu’s-Sanâii, 6/169.

[3]Buhari,Tevhid,55.                               

[4] Tirmizi,Birr,16.

Editör: TE Bilisim