Yirmi sekiz yaşındayım. Yaşadığım şehirde aldığım her nefes için neredeyse her gün şükür ettim. Ama bugün sabah parkta oturken -yalnız başıma- gördüğüm bir çift beni sanki yıllardır uyumaya devam ettiğim uykumdan uyandırdı. Hemen yanıbaşımda el ele oturan bu çiftin konuştukları her cümleyi rahatça duyabiliyordum. Benim bir sevgilim hiç olmadığı için böyle ortamlarda ne konuşulur tam olarak bilemediğimden iyice kulak kesildim. Kız, oğlanın omzuna başını yaslamış, elleriyle sevgilisinin ellerini ovuşturuyordu. Biraz sessizlikten sonra kız söze başladı. 
- Sen, bu dünyada gördüğüm en güzel şeysin. Seni çok seviyorum aşkım.
Oğlan gülümsedi.
- Ben de seni çok seviyorum canım. İyi ki varsın.
Kızın bu dünyada gördüğü en güzel şey bu oğlan mı diye  erkek arkadaşına dikkatlice ama çaktırmadan bakmaya başladım. Çok da uzun olmayan, saçlarının birçoğu dökülmüş - kel bile diyebilirsiniz- göbekli bir gençti. Bu güzel kız bu adamda ne bulmuş olabilirdi? Ne  bulmuştu da onu dünyanın en güzel şeyi seçmişti. Acaba oğlan çok mu zengindi. Ve bu güzel kız bu güzelliğini para için mi oğlana sergilemekten kaçınmamıştı? Sorular beynimi kemirmeye başlamıştı. Canım sıkılmış olacak, bir sigara yakıp konuşmalarını dinlemeye devam ettim.
- Kalkalım mı aşkım? Çocuklar beklemesin daha fazla.
-Olur canım.
Bu olamazdı. İkisinin de parmaklarında yüzük yoktu ama oğlan çocuklar beklemesin diyordu. Midem bulanmıştı sanki. Daha doğrusu içim kaldırmamıştı. Oğlan evli - belki de dul- fakat çocukları olan bir yetişkindi. Bu sefer kızgınlığımı kıza yönelttim. Pekâlâ oğlanın çocukları olduğunu biliyor ve bu park yerinde elele onunla oturabiliyordu. Akşam olmak üzereydi. Saat 16 olmasına rağmen hava hafiften kapanmış, yeryüzüne bir kasvet oturmuştu. Ya da benim içimdeki sıkıntı böyle hmeme sebep olmuştu. Genç çiftimiz(!)  vakit kaybetmeden kalktılar.  İçimdeki özel hayata müdahale etme isteğini bastıramıyordum. Arkalarından kalkıp onları takip etmeye başladım. Oğlan kızın omzuna elini atmış, kızsa kendi eliyle oğlanın belinden kavramıştı. Önümde yürüyen bu güzide (!) çifti arkadan görünce kıza kızgınlığım bir kat daha arttı. Çünkü oğlanın vücudu arkadan daha bir biçimsiz görünüyordu. Henüz birkaç dakika olmuştu ki öpüşen çiftler birbirine veda edip ayrıldılar. Resmen ikilemde kalmıştım. Acaba oğlanı mı, kızı mı takip etmeliydim? Ya da bana ne ki deyip kendi yoluma mı gitmeliydim. Kararsızlığım merakıma yenik düşmüş olacak ki ben tercihimi oğlandan yana kullanıp onu takip etmeye  başladım. Orta hızla bazen ana yoldan bazense tenha sokaklardan geçerek, o önde ben arkada yürüyorduk. Adımlarımız ilerledikçe yürüdüğümüz sokaklar bana çok tanıdık gelmeye başlamıştı. Kendi kendime bu market, bu kuaför, bu terzi...derken oğlan birden çalıştığım kuruma geldi. Ben bugün izinliydim. Ama onun acaba burada ne işi olabilirdi?  Merakım kabarmış, benim çalıştığım bu kurumda ne gibi işinin olduğunu anlamaya çalışıyordum.Burada yarım saat kadar kaldı. Çocuklarla ilgilendi. Bazısına biraz para bırakıp müdür beyin yanında bir çay içimliği kadar kaldıktan sonra ayrıldı. Arkasından gitmedim. Çünkü aradığım soruların cevabını müdür bey çok rahat verebilirdi. Odasının kapısını çaldım.
‌- Gir.
‌- Müdür Bey, rahatsız ettim.
‌- Ooo, Salih.. Hayırdır sen bugün izinli değil miydin? Bir sıkıntı yok inşallah.
‌- Yok Müdür Bey, sıkıntı değilde....
‌- De , ne?
‌- Merak.
‌- Anlamadım.
‌- Kusuruma bakmazsanız odanızdan biraz önce çıkan beyi soracaktım. 
‌- Hayırdır n'oldu ki, neden soruyorsun?
‌- Kızmayın lütfen, dedim ya çok merak ettim. Tâbi söylemek istemezseniz de bir şey diyemem.
‌- Ahmet o. Cami avlusunda bulunmuş. Karakola teslim etmişler sonra. Polis, işlemlerini yaptıktan sonra bize bıraktı. Biz o zaman üç binaydık. Ahmet bu bahçede, burada şimdi olmayan o üç binanın içinde büyüdü. On sekizinde üniversiteyi kazandı. Burslarla makine mühendisliğini bölümünü ikinci olarak bitirdi. Şimdi kendisine okurken burs veren bir hayırseverin yanında çalışıyor. İşine başladıktan sonra buraya neredeyse her hafta gelmeye başladı. Ama sana denk gelmemiş. Birkaç çocukla yakından ilgilenir, onlara bazen para veriyor bazen de neye ihtiyaçları varsa onu bulup getiriyor. O burada büyüdü. Ama bu yetimhanedeki herkesin şimdi abisi oldu.
Beynimden vurulmuştum adeta. Sadece dış görünüşü ile yargılandığım, sorguya çektiğim,  parkta gördüğüm kızın yanına yakıştıramadığım kişi aslında uzun zamandır arkadaşlar arasında konuştuğumuz bu  "insan"mış. Kendimden utanmıştım. Yaşadığım  birkaç saat içindeki bu   olaylar bana insanlığımı sorgulatmaya başlamıştı. İstemsizce kulak misafiri olarak başladığım bu meraklı ve kasıtlı takip beni insanlığımı sorgulamaya yöneltmişti. İnsan kaşı, gözü, boyu ya da posuyla mı insandı? Ya da insan yanında durduğu kişiyle yakıştığını gördüğü sürece mi insandı?
 Bugün gördüm ki insan kalbiyle insandı. Aynada gördüğüm yüze hep aşık olan ben, aslında ne kadar da kötü kalpliydi. Evet Ahmet'ten öğreneceği daha bir çok şeyi vardı...

Editör: TE Bilisim