Oruç, insanı diğer canlılardan ayıran, irade sahibi olduğunu gösteren bir disiplin, ruh ve bedeni olgunlaştırıp haram ve kötü emel ve arzulardan alıkoyan bir kalkandır. İnsan aç olduğu hâlde Allah rızası için iradesine sahip olabilen tek varlıktır.

 

Oruç tutan, Allah’ın rızasını kendi rızasının önüne koyar. Sahip olduğu nimetlerinin önem ve değerini öğrenmiş olur. Susamayan, suyun; acıkmayan, yiyeceğin değerini bilmez. “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de korunasınız diye farz kılındı.”[1] âyeti,  özetle orucun hikmetini beyan etmektedir. Oruç, nefisleri ve ruhları eğitir; oruçlu kişi, istediği takdirde nefis ve iradesine hâkim olabildiğini göstermektedir.

 

İfade ettiğim gibi, oruç iradeyi kullanabilme kabiliyetini verir. Bu bakımdan oruçta hürriyet vardır.  Oruçlu, yiyecek ve şehevi arzuların bağımlılığından kurtulmayı öğrenir. Oruç tutmada eşitlik vardır. Kişi oruç tutmakla fakir, zengin, amir memur, erkek-kadın arasında herhangi bir farkın bulunmadığını; hepsinin Allah’a kul olduğunu, fakirin kulluğa ihtiyacı olduğu gibi zenginin de kulluğa ihtiyacının olduğunu öğrenmiş olur. Oruçla merhamet duyguları gelişir, açlığın, susuzluk ve yokluğun ne olduğu anlaşılır.

 

Ramazan ayı tembellik ve rehavet ayı değil, bilakis ceht ve gayret ayıdır. Nitekim Bedir savaşı, Mekke’nin fethi, Selahaddin Eyyubi Komutanlığında yapılan ve Kudüs’ün fethine vesile olan Hıttın Savaşı ve Endülüs fethi ramazan ayında gerçekleşmiştir.  Oruç ayı, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Müslümanlar, fakir ve muhtaçlara yardım ederler. Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi, “Bir oruçluya iftar veren iftar verdiği kişinin sevabı kadar daha sevap elde eder.” [2]  Kalkan olarak nitelenen oruç sayesinde suçlarda bir azalma görülür. Orucun vücudu perhize alıştırdığı bir gerçektir. Başta obezite olmak üzere, çoğu hastalıkların oburluk ve fazla yemekten kaynaklandığı düşünülürse, orucun hastalıklara karşı bir önlem olduğu muhakkaktır. Orucun temel hedeflerinden bir tanesi de, kişiyi yalan, iftira, kul hakkı ihlâli, zulüm vb. ahlaki yozlaştırıcı yanlışlardan korumaktır.

 

Abdurrahman bin Avf, varlıklı bir sahabi idi. Bir defasında üzerinde çok çeşitli yiyecek bulunan iftar sofrasında şunları söyledi: “Mus’ab bin Umeyr benden hayırlıydı. Şu hazır yemeklerden yemeden şehit oldu, bedenini örtecek kefen bulunamadı. Baş tarafı örtününce ayak tarafı, ayak tarafı örtününce de baş tarafı açık kalıyordu. Bizler ise her türlü yiyecek ve giyecek bulabiliyoruz. Payımızı bu dünyada yediğimizden endişe duyuyoruz.” Sözlerini bitirdikten sonra göz yaşlarına hâkim olamadı ve doymadan sofradan kalktı.

 

Oruçla ilgili görülen bazı hata ve bid’atleri hatırlamada yarar görmekteyiz.    Ramazanda tıka basa yemek, selefin ramazan disipliniyle bağdaşmamaktadır.

 

· Ramazanda ölenin hesap görmeyeceği ve cennete gireceğine dair inanç bâtıldır. Çünkü ramazan ayında Müslim, gayrimüslim, katil, zalim, mazlum, salih, facir, değişik kesimlerden milyonlarca insan ölmektedir.

 

· Kur’ân okumak veya hatim indirmek gayesiyle ramazan gecelerini uykusuz geçirmek bid’attir.

 

· Ramazan’da ücretle hatim okutmak hatadır. Bazı hâfızlar, her cüz’e beş-on dakika ayırmak suretiyle bir günde onlarca evi ziyaret ederek hatim indirdiklerini iddia ederler. On dakikada okunan bir cüzden kim ne anlar? Ne okuyan niçin okuduğunu bilir, ne de dinleyen ne dinlediğini anlar. Okuyan bir ihale almıştır, ne kadar ücret kazanacağını bilir; ancak okutan ne kazandığını ve ne elde ettiğini bilmemektedir.

 

· Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruca dil ile niyet etmek bid’attir. Kişinin yatsıdan sonra ertesi gün oruçlu olacağını hatırlaması; zihninden geçirmesi, yatsıdan sonra sahura kalkacağını telaffuz etmesi, sahur için ekmek alması, sahura kalkması niyet için yeterlidir. Bazı yerlerde görülen niyeti üç defa tekrarlamanın bir delili yoktur.

 

· Beraat, Regaip,  Miraç ve mevlit günleri oruç tutmak bid’attir[3]

 

· Üç ayın tamamında oruç tutmanın aslı yoktur. Hz. Peygamber ramazan dışında hiçbir ayın tamamını oruçla geçirmemiştir.

 

· Ramazan ayını eğlence, oyun ve gafletle geçirmek gaflettir.

 

· Nafile oruçlarda bilmeden yeme ve içmenin orucu bozduğuna inanmak bâtıldır. Bilmeden yemek ve içmek farz orucu bozmadığı gibi nafile orucu da bozmaz. 

 

· Kadının, kocasının izni olmadan nafile orucu tutması günahtır.

 

· Orucun adabına riâyet etmemek; gıybet ve yalanı terk etmemek, mevsimlik işçiler gibi ramazan ayının hitamında namazı, cami ve cemaati terk etmek ramazan bid’atlerindendir.

 

· Kazaya kalmış orucu kasten kış aylarına kaydırmak, sahura kalkmadan ve iftar açmadan oruç tutmak, geç iftar açmak, bayram günleri ve ramazan ayında çok miktarda ve farklı türde yiyecek ve içecek tüketmek oruç bid’atlerindendir.

 

Ne hazindir ki, ramazanda az yemekle nefsin terbiye edilmesi yerine, ramazan ayı dışında tüketilmeyen yemekler tüketilmekte ve nefsin azmasına zemin hazırlanmaktadır. Kahvaltı ve öğle yemeklerinde alınmayan yiyecekler, sanki iftarda kazâ etme cihetine gidilmektedir. Büyük velilerden İmam Tüsteri şu tespitte bulunur: “Peygamberler günde bir öğün, mü’minler günde iki öğün yerler. Ahırdakilere gelince onlara onlar için sınır yoktur. Gece gündüz ağızları yeme ve içmededir.

 

Rabbimiz cümlemize göz dil, kalp ve bütün bedenle oruç tutmayı nasip etsin. İradesini Allah’ın rızası doğrultusunda kullanan kullarından eylesin. (Âmin).

 

(Abdulcelil Candan’ın Minberin Gücü adlı kitabından alınmıştır.)

 

 

[1] Bakara, 2/183.

[2] Tirmizi ,Savm,82.

[3] Şâtibî,el-İ’tisâm, 2/63.

Editör: TE Bilisim