Medya ve yeni dünya üzerine derin paradigması ve ufuk açıcı ifadelerinden ötürü üstadım saydığım Baudiilard'ın kült kitabı Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitapta üstadın hep yaptığı gibi detaya girilmeksizin salt hikmet sunması üslübu çerçevesinde; sürekli olarak zihinlerimize pompalanan "haberlerin anlamsız hale gelmesi"  üzerine ifade ettiği hususlar, şu sıralar fazlasıyla hayatımızın içine giren ve Mısır, Suriye ve Rojavadaki olaylar vesilesi ile daha anlamlı hale geldi. İş bu nokta-i nazardan bakınca; içeriği ne olursa olsun artık haberlerin bir tür hissizleşme (apati) yarattığı, yahut anlık vicdani bir ihtiyaca binaen ihdas ettiğimiz sanrısal hüzne sebep olduğu konusu bir daha akla geldi.

 

ABDnin İrak'a ilk girdiği geceyarısı -ki ABD'de herhalde gündüz saatine denk gelmekteydi- birilerinin olup bitenleri ekranları karşısından PATLAMIŞ MISIR yiyerek izlediğini tahayyül ettiğimi anımsıyorum. Şimdi bu ricali gaybın ise MISIR PATLATTIĞI kesindir.

 

Tam da burada haberler üstadın dediği gibi pompalandıkça anlamsızlaşmıyor mu? Belki de bu bilerek yapılan bir zihin manipülasyon tekniği...

 

Daha bugün Anadolu ajansından yayınlanan bir haberde CIA'nın zamanında İranda Muhammed Musaddık'ın devrilmesi projesinde aktif rol aldığını itiraf ettiği hatta bu projeye TPAJAX dediği ifade edildi. Şimdi düşünün; o tarih itibariyle "medrubiyete müstehak" hale getirilmek için adamın başına getirilenleri.... Elbette yine medya ile...

 

Şimdi salt ABD düşmanlığı mıdır farz olan? Yoksa sorgulamasını bilmeyen, her yazılana inanan evrensel  Baudillard paradigmasına sahip olamayan biz fanilere mi kızmak? Savaş tanrıları her zamanki gibi çok akıllı. Belki de savaşmayı bir gereklilik haline getirmekteler. Oysa Mevlana "Savaş Kılıcı delinin elinden almaktır" diyor. Belki sufiyane  bir kinsizlik ile cerrahane bir merhametsizlik arası bir hisle.

 

Çünkü artık algılarımız da sosyal medya sayesinde yönetilebilir bir metaya dönüştü. Kızmamız istediğinde kızıyor, susmamız istendiğinde susuyoruz.

 

Çok mu paranoyakça?