Doğan Nurses yazdı

 

15 Temmuz gecesi, karanlığın nurlu bir perdeyle yırtılıp aydınlatıldığı, yerdekilerin tek tek şehadet şerbetini içmek için yarışıp göğe yükseldiği, kahpece planlar içinde olanların planlarının, başta İlahi bir kudretle, sonrasında göğüslerdeki imanla bertaraf edildiği o şanlı gece…Onu anlatmak için önce "Bismillah" ile başlamak ondan sonra Ömer’i anlamak, Abdullah’ı anmak lazım.Anlatmak için tankların üstüne cesurca yürüyen iman dolu yürekleri, Reis’in gözlerindeki cesareti görmek lazım.Topların, tüfeklerin imanın karşısında acziyetine şahadet etmek lazım. Kısacası aklın sükut etmesi gönüllerin dile gelmesi lazım.

 

        Evet, her şey haince ve şerefsizce planlanmış karanlık bir gecede başlamıştı. En olmaz yerden, can evimizden vurmuşlardı bizi "Peygamber Ocağımızın" içine sızmış köpekler vatanın silahıyla, topuyla vatan evlatlarına silah doğrultuyor, tanklar şerefli, haysiyetli vatan evlatlarının üzerine sürülüyordu. Milletin "Bana canımdan öte candır!"dediği Reis'imizin oteli alçakça "alçak kelimesi belki daha önce hiç bu kadar alçalmamıştır’’bir ateş altına alınmıştı. Millet şaşkınlıkla olup bitene anlam vermeye çalışıyordu. Zihinler bulanmıştı, ta ki o telefondan gelen, geldiği gibi de bütün yeisleri dağıtan yürekleri ferahlatan Koca Reis'in sesini duyana kadar. Öyle bir ses ki bir anda milyonların kalbine işledi. Öyle bir ses ki zerresinde tek bir endişe sezilmedi ve öyle bir ses ki tek bir an titremedi.Hey be Koca Reis Allah’tan başkasına eğilmeyen başı eğdiririz sandılar, oysa ki ne kadar da yanıldılar, Reisin:"Ben halkın gücünün üstüne hiçbir güç tanımadım. Halkı meydanlara hava limanlarına davet ediyorum” sözleri ile şer odaklarının bütün oyunları bozulmaya başladı. Evinden abdestlerini alıp şehit olmaya çıkan annelerimiz, kardeşlerimiz, bacılarımız bir avuç haine bu vatanı size yedirmeyiz diyordu. Biz Türk halkıyız, İstiklal Harbi ruhuna sahibiz, her gece şahadet şerbeti içmek için dua eden bir iman taşıyoruz diye haykırıyordu. Ne de güzel söylüyordu söylediğini ne de güzel gösteriyordu. Düşman bu gücün karşısında kıskıvrak teslim olmuştu, ele geçirilmeye çalışılan yerler tek tek geri alınıyordu. Tanklar insanlarla örülmüş, kalpleri imana bürümüş insan seli karşısında acizdi. Belki dile gelseydi kullandıkları tanklar şerefsiz, haysiyetsiz, alçaklara böyle bir alçaklığa alet edildikleri için kinlerini kusacaklardı. Karanlık yerini yavaş yavaş aydınlığa bırakırken düşman da mağrur ve vakur bir şekilde bekleyen Boğaz’ı vatan evlatlarına teslim etmek zorunda kalıyordu.Millet kanıyla,canıyla, şerefiyle, şanıyla Boğaz’a yeni ismini veriyordu. Sokaklar tekbir sesleriyle çınlıyor, selalar yüreklere işliyordu. Söyleyen ne güzel söylemişti: Şimdiye kadar ezanları susturan darbe, şimdi ezan sesleriyle susturuluyordu.Sabahın ilk saatleriyle birlikte Başbakanımızın dediği gibi: "Türk Milleti’ne darbe vurmaya çalışanlar,en büyük darbeyi yemişlerdi."

 

       Belki hiçbir gece aydınlığa bu kadar nurlu ulaşmamıştı. Hiçbir gece bu kadar kahramana aynı anda ev sahipliği yapmamıştı. Hiçbir anne doğurduğu evlattan bu kadar gurur duymamıştı ve hiçbir evlat böyle bir anneye sahip olduğu için şükretmemişti.

         Kurban olduğum eli ayağı anlı öpülesi milletim tek bir an korku nedir bilmedi, destan nasıl yazılırmış dünya gözünü kırpmadan izledi. "Ben halkın gücünün üstüne hiçbir güç görmedim."diyen Reis’ine senin üstüne hiçbir lider yok, olmayacak." demenin bir galibiyetini yaşıyordu aziz milletim.

      Gurur kelimesini ben hiç boğazım düğümlenerek gözyaşları içinde dile getirmemiştim. Şimdi vatanımla, milletimle  gurur duyuyorum, derken kağıdımın üstüne dökülen gözyaşımla söyleyeceklerimi sonlandırmak istiyorum. Bitirirken bu vatanın kurtuluşu için canını hiçe sayan ve şehitlik mertebesine ulaşmış bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.Şehadet şerbetini içmek için birbirleriyle yarışan vatanımın şerefli her bir evladına şükranlarımı sunmayı bu vatanın şanlı,şerefli bir evladı olarak borç biliyorum.

   Seni anlatmaya güç yetmez biliyorum

  Meydanların dili olsun da seni bize anlatsın istiyorum.

 

 

                                                                                                

Editör: TE Bilisim