Özlü Söz: Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir. Ve hakkı üstün tutmak her zaman Saadet getirir. Prof. Dr. Necmettin Erbakan

 

Seçime yaklaşık bir ay kaldı ve liderlerin pervasızca yaptıkları açıklamalar ortamı şimdiden germeye başladı. Liderler masaya yumruk vurdukları zaman tabanda kan akar. Bunun ayarını yapamayan liderler sebep olacakları tahribatın sorumluluğundan kurtulamazlar.

 

Bu seçimlere ülkemizde uzun bir süreden beri belirgin bir ideolojik kamplaşmaya gittiğinin gölgesi altında girilecek. İdeolojik saflar her gün daha çok belirgin bir şekilde ve karşısındakini düşmanca görme üzerine büyüyor. Ve bu büyük bir tehlike de arz ediyor.

 

Emperyalizmin arayıp da bulamadığı bir ortamdır bu. Çünkü batı işgal, sömürü ve parçalanmışlıkla ülkeleri siyasi ve ekonomik olarak hegemonyası altına alır.

 

Bir ideolojinin neticesinde kurulan siyasi partilerin hepsinin ağzından demokrasi, insan hakları ve barış söylemleri düşmüyor. Ama icraatlarına baktığımızda bunun tam tersi bir eğilim gösteriliyor. Demokrasi ne memen bir şeydir ki her ideoloji kendi cenahından bakarken kendine göre bir yorum yapıyor.

 

Milliyetçilere göre demokrasi ile sosyalistlere göre demokrasi aynı kefeye girmiyor. Kemalist sistem yıllardır demokrasiyi kurmaya çalışıyorlar ama her seferinde demokrasi adına insan haklarını çiğniyor. Sosyalistler demokrasi derken farklı bir anlayışla başka bir açıdan insan haklarını çiğniyor.

 

Ortaya şu çıkıyor ki insan kafasına dayalı sistemlerin hepsi bugüne kadar ortaya koydukları sistemlerde insanlığa mutluluk getirmemişler. Tam aksine demokrasi ve insan hakları dedikçe kan, gözyaşı, katliam, işgal ve felaketler getirmişlerdir.

 

Allah’ın sistemine ve adaletine razı olmayanlar kendi kurdukları sistemlerle insanları sevk ve idare ederken asla teoride söylediklerini gerçek hayata yansıtamamışlardır.

 

Bugün bir seçime hazırlanıyoruz. Demokrasi ve barışı ağızlarından düşürmeyenler saldırı ve hak ihlallerine başladılar. Peki, ne adına? Eğer demokratik hak ve özgürlüklerden bahsediyorsak bu herkese uygulanmalı. Bu benim alanımdır ve sen benim alanıma giremezsin girersen burayı sana dar ederim anlayışı geleceği karartır ve emperyalizme bizi yem yapar.

 

AKP malum olduğu üzere ABD desteği ile iktidar olan bir parti ve 3 Kasım 2002 yılından beri ülkede tek başına iktidardır. O dönemden bu yana Kürt hareketi hızla ivme kazandı. Ve bugün gelinen noktada Kürtler siyasal alanda ilerleme kaydederek bugün seçim barajı olmasına rağmen seçimlere giriyor. Barajı aşma veya baraja takılma sorununu bilmesine rağmen seçimlere giriyor.

 

Bu bir kendine güven ve cesaret işidir. Ancak buna kalkışan bir parti Türkiye partisi olma yolunda adım atarken tabanının başka partilere saldırısını önlemeli. Çünkü batıda da aynı saldırılara maruz kalabilir. Nitekim liderlerin sert ve tehlikeli beyanları sonucunda batıda bazı HDP bürolarına saldırılar yapıldı.

 

Geçen gün Başkale de AKP heyetine yapılan saldırı da bu meyanda değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Yarın karşılıklı saldırılar başladığında önü alınmaz olaylara sebebiyet verir.

 

HDP bugün bir çözüm sürecine adım atmış bir partidir ve Türkiye’nin bir partisi olma yolunda yürümektedir. Parti yetkililerinin tabanda olaylara sebebiyet vermemeleri hususunda yapacakları olumlu hava kardeşlik hukukunun gelişmesine ve ileride kardeşliğin daha pekişmesine temel teşkil eder.

 

Tarihte Türkler ve Kürtler kadar kader birliği yapmış başka milletleri göremeyiz. Kemalist sistemin kurulması ile birlikte başlayan inkâr, asimilasyon, hak mahrumiyeti ve katliamın artık kimler tarafından yapılıp uygulandığı bugün artık biliniyor.

 

Her iki halk, Kemalistleri başa getiren faşist ve aynı zamanda Yahudi kökenli Sabataistlerin bu olaylara sebebiyet verdiğini artık bilmeleri gerekiyor. Bir an evvel bu olayların bitmesi için her iki halk bu konuda bilgilendirilmeli. İslami kardeşlik bağlarının kurularak bu çatışma ve kavgalara son verilmesi gerektiğini artık bilmemizin zamanı gelmiştir.

 

Bugünlerde siyasi liderlerin açıklamaları çatışma ortamına adeta çağrı yapıyor. CB Erdoğan Kürt sorunu yoktur derken ortalığı toz duman ediyor. Mademki Kürt sorunu yoktu neden İmralı adasına A. Öcalan ile görüşmelere heyetler gönderildi ve gönderiliyor. Ve bugüne kadar neden Kürt sorunu ile ilgili çalışmalar yapıldı.

 

Aslında bunun neden söylendiği perde arkasındaki görüşmelerde gizli. BDP heyeti 2012-3 yıllarında birkaç kez ABD’ye gitti. Ortadoğu ve Kürt sorunu ile İran hakkında görüşmeler yapıldı. Leyla Zana heyetin ABD dönüşünden sonra Kürt sorununu çözecek lider Erdoğan’dır demesi bir gerçeğin altını çiziyordu.

 

Çünkü ABD, AKP ve APO üçgeninde Türkiye Kürtlerinin entegrasyonu karara bağlanmıştı. Ve bu karar çerçevesi içinde sırasıyla gelişen olaylar Türkiye açısından Kürt sorununu ortadan kaldırmıştı. İşte bundan dolayıdır ki bugün Erdoğan Kürt sorunu yoktur diyor.

 

Adımlar atıldı Kürt sorunu meselesinde geriye adım atmak artık mümkün değil. Çünkü Kürtler Türkiye içinde hakları kademe kademe verilip Türkiyeleştirilecek ve partileri de diğer partiler gibi bir misyona sahip olacaktır.

 

Bundan sonra eğer başkanlık sistemi gelecekse Kürtlerin bir lideri ve Türkiye başkanlık lideri ileride konuşulur olacak. Yani CHP ve MHP bu gidişle tarih olacaklar planları yapılıyor. Bu onların planı ama Allah’ın planının tahakkuk edeceğinden gafil bir siyaset güdülüyor.

 

Gittikçe gelişen İslami bir hareket var ve ümmet bilinci ile İslam Birliği kurma harekâtı. Kimse şimdi bunu ciddiye almıyor ama gittikçe belirginleşiyor.

 

Selam ve dua Allah davasına gönül verenleredir.