“Bin Bilsen de Bir Bilene Danış” demiş atalarımız.

 

İyi demişler, güzel demişler de maalesef Van’ da söylememişler gibi, ya da söylediklerinde büyüklerimizin kafalarında şemsiye, kulaklarında pamuk mevcutmuş. Dahası danışmak, fikir sormak şöyle dursun; dinlemeye bile üşenir gibiler…

 

Onlar, varsın danışmasınlar. Biz bu yazıda, danışsalar hatta danışmaktan da geçtik oturup konuşalım deseler anlatacaklarımızı yazalım. Belki hedefe varır mızrağımız.

 

Kıymetli Büyük, genç oldunuz siz de. Hani diyorsunuz ya önce sizin kadardık diye, hah ben de onu diyorum bir vakitler bizim kadardınız. Biliyorum birçoğunuz tırnaklarınızla kazıdınız ve bugün olduğunuz yere ulaşmak için zorluklarınızı aştınız ve hatta hâlâ uğraşıyorsunuz.

 

Ama şimdi meselemiz o değil.

 

Meselemiz maalesef her zaman her yerde uğruna dertlendiğinizi söylediğiniz hatta meclislerinizde sohbetleriniz ilgi çeksin diye araya mutlaka sıkıştırdığınız gençliktir. Bazen niyet o olmasa da gençlik mevzuya dâhil olunca muhabbet daha ilgi çeker.

 

YA DA ÇEKMEZ!

 

Evet, maalesef ilginin gençlikte olduğuna dair en ufak bir kanaatimiz bile yok. Zira ilginiz gençlerde olsa adında Van olan, adında Gençlik olan, adında Hizmet olan, adında Vakıf olan özel ya da tüzel kişiliklerinizde gençler olurdu. Sakın yanlış anlamayın, bedenen bulunmak değil anlattığım –ki onun olmaması da ayrı enteresan ama neyse konumuz o değil- genç fikirlerden bahsediyorum.

 

Onlar olsa belki gençliğin derdini biraz anlayacaksınız, anlayacaksınız da o gündeminizde olacak. (3. Lig takımı muamelesi gören memleketimizin bir tv kanalı olsaydı oradan kategorilerle tüm Van’ a anlatacaktık mevzuyu.)

 

İlginiz gençlerde olsa, gençlerinizi her kategoriden sahipsiz bırakmazdınız. Ekonomik, sosyal, politik, ahlaki ve hatta eğitimle alakalı konuların tamamında eliniz gençlerin omuzlarında değil bilesiniz. Şimdi bu kategorilerin hepsini teferruatıyla buraya yazmak var ama malum gençlerle ilgili çok konuşmak sıkabilir, biz ilk halledilmesi gerekenle başlayalım. Ama söz ilgi duyarsanız hepsini tek tek yazayım.

 

Konumuz gençlik ve ekonomi olsun. Gençleri de üniversite tahsilli ve üniversite tahsilli olmayan diye ayıralım. Çok küçük dokunuşlar yapmayı planlıyorum, niyetim gerisini siz tefekkür edin.. Üniversite okumayan gençlerimiz maalesef işletmelerde kimi zaman sosyal güvencesiz günlük 20-30 TL’ ye çalıştırılıyorlar.  Aldıkları para (bazen de alamadıkları)  cebe fayda sağlamadığı gibi genci kendine de güvensiz hale getiriyor. Kendine güvensiz olan genç, topluma da faydasız olduğunu düşünüyor. Böylece her gün gençler bedenen varken ruhen yok oluyorlar.

 

Gelelim üniversiteli gençlere, üniversite okuyan bir genç sizden bu hususta iki şey bekler; ya burs, ya iş. İstanbul ve Ankara’ da vakıfları- dernekleri olan Van’ la aşık atamayacak illerin mevzubahis vakıfları üniversitelerine yönelik resmi veya gayrı resmi fon oluşturmaya çalışırken biz adını memleketimizden alan ve çok büyük çoğunluğunun iş adamı olduğu vakfın yöneticisi beyefendiyle özellikle üniversiteli gençlerle ilgili görüşelim dediğimizde “He bi ara gelir, kariyer buluşması yaparız” diyorlar.

 

Kariyerlerini buluştursan ona diyecek lafımız yok zira vizyon bu olmamalı. Düşünüyorum da hepsi kendi aralarında (buna bahsedilen kuruluş dışındakiler de dahil) Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ nde okuyan gençler için cüzi miktarlarda burs olanağı sunmaya yönelik anlaşsalar. Hadi diyelim bunu yapmadılar, kendi işlerinde ter görmeden para vermek istemiyorlarsa ona da çözümüm var. Hadi bu yılın farkındalık meselesi olsun bu da: işyerlerimizde Vanlı ve hatta Yüzüncü Yıl Üniversitesi mezunu kotamız olsun. Görün bakın nasıl dua alıyorsunuz, takdir görüyorsunuz.

 

Geçtiğimiz hafta itibariyle üniversitemizde mezuniyetler neredeyse tamamlandı. Yani yine bir yığın kardeşimiz mezun oldular. Arapça kökenli olan mezun kelimesi bir anlamıyla da izne tabi olan demektir. Yani bir iş için –eğitim aldıkları alan- yetkili hale gelmiş ve yetkilerini kullanmaya izinlenmiş kimseler mezundur.

 

Keşke mezuniyet törenlerinde olsaydınız ki olanlar bilirler. Hepsi çok mutluydu; halaylar çektiler, güldüler, eğlendiler. Hele keplerini göklere doğru bir atışları vardı, kendilerini kuş gibi havalanmış saydılar. Şimdi de gidiyorlar, alan alımları sağlam olanlar ve başarılı olanların çoğu ile nasibi hazır olanlar bir an evvel işlerine başlayacaklardır.

 

Ancak, kimisini önümüzdeki aylarda okey salonlarında göreceğiz, kimisi hiç okul okumamış gibi yazlarda yaptığı işe devam edecek ve kimisi de ailesinin yanında iş koşturacak ya da bekleyecek.

 

Size bir şey söyleyeyim mi -kalbim acıyarak söylüyorum- yukarıda saydıklarım gerçekleşirse belki daha iyi olacak. Zira belki ara tatilde okul harçlığı çıkarmak için İstanbul’ a inşaatta çalışmaya gidip iş kazası sonucu Hakkın rahmetine kavuşan Remzi kardeşim ile aynı kaderi paylaşacağız birilerimiz.

 

Ya da birkaç sene geçecek, alanımızın alımı olmayacak, özel sektör para vermeyecek, belki okul bitiremeyeceğiz ve bizi kendi kabuğumuza ittikçe iteceksiniz. Sonrası mı belki bir dağın tepesinden, belki bir ipin ortasından, belki bir haram ortamından düştüğümüzü göreceksiniz. İşte o zaman bize sahip çıkabilmeniz için, ortada biz olmayacağız..!

 

Gelin el birliğiyle müsaade etmeyelim buna, genç gitmesin; genç YİTMESİN…

 

Yazımı sonlandırırken Mübarek Ramazan ayının 10’u iftarı ile 11’i sahuru arasında Rahmeti Rahmana kavuşan –Van’ da ilk kürsü tecrübesini yanında yaşadığım- Mavi Marmara Gazisi Abdulhalim Almalı ağabeyin yakınlarına baş sağlığı ve sabır, kendisine de ebedi intikal mekânının selamet sunmasını Rabbimden diliyorum.

 

Konu mühim olunca söylenmesi gerekenler çok oldu.

 

Az sözle söylemek gerekse, iki kelimeyle Gençler Sahipsiz demeyi de bilirdik. Nasıl diye sorduğunuzu düşündük ve dert yandık. Yazının tamamını da yazdıklarımın aksi davranan büyüklerimin affına sığınarak yazdım. Yazımın hedefi kimsedir, muhatabı herkes!..