Değişik ve dinamik bir coğrafyada yaşıyoruz. Gün geçmiyor ki yeni bir gelişme yeni bir durum duymuyor olalım. Günlük hayatın akışı teknolojik devrimin güçlü hissedildiği toplumlar gibi çok hızlı değildir yaşadığımız bu coğrafyada, Ortadoğu'da.  Fakat buna karşın kısa sürede çok fazla şey gerçekleşiyor. Her gün belki her saat değişen bir olay-durum söylemi ile karşı karşıyayız. Başka bir yerde bir yıl yaşanabilecek gelişmeler bizde bazen bir ayda olur.

Pozitif bir değişim değildir bu yaşananlar. Zira hepinizin bildiği gibi pozitif gelişmeler bu coğrafyada ağır ilerler. Neyin doğru neyin yanlış olduğu bile birçok kez uzun acı tecrübelerden sonra anlaşılır. Yani iyi yönlü bir değişime doğru gitmiyor gidişatımız doğrusunu söylemek gerekirse.  Beni bu yazıyı yazmaya iten, biraz da baş döndüren bu negatif değişim rüzgarıdır.   Aslında değişen sorunların adıdır desek daha mantıklı bir tanımlama yapmış oluruz. Evet bir değişimin olduğu ortadadır. Fakat bugünü dünden iyi yapan veya bugünü yarına taşıyacak anlamlı bir değişim değildir. Tabiri caiz ise başladığımız noktadan çok uzak olmayan bir değişime evrilmekteyiz. Hata daha da kötüye gittiğimizi düşündüren durumlarla karşılaşıyoruz.

Geçen gün bir televizyon programında bir siyasetçinin hayret verici konuşmalarına şahit oldum. Her seçim öncesi söylenen klasik seçim vaatlerini bilirsiniz. İşte size yol yapacağız, alt yapıyı güçlendireceğiz, yok efendim doğal gaz getireceğiz vs. vs... Bunlar zaten seçimlerde sıkça duyduğumuz oy toplama enstrümanlarının beli başlıları. O programda duyduğum ise bu dünyanın gerçekleriyle uyuşmayan bir vaatten söz etti konuşmacı. Mealen şöyle diyordu: " Ey insanlar sizden alacağımız oy mahşerde sizin kurtuluş belgenizdir." Evet cümle aynen bu şekildeydi. Bu cümleden çıkarılacak başka bir anlam var mı bilemiyorum.  Ama olduğunu düşünmüyorum. Bu vaat şimdiye kadar yapılmış hiçbir vaade benzemediği gibi seçmenlerin günlük dünyevi ihtiyaçlarına da cevap veren bir türden değildi. İnsanların hizmet için verdiği oyların karşılığı diğer tarafta karşılanacak. Kurtuluş belgesi ile. Peki bu durumda oy vermeyenler ne yapsın? Bir belge sahibi olmayacakları da düşünüldüğünde durumları hiç de iyi görünmüyor.

Şimdi size şunu sormak istiyorum. Bu söz bizi ne kadar ileriye taşır. Yarınlarımız için bize nasıl bir vaat veriyor. Gerçek şu ki bana doğrudan orta çağı anımsatıyor. Hatırlarsınız orta çağda klisenin Endüljans adı altında bir belge ile insanların günahlarını affettirdiği ve onlara cennetten arsa verdiği bir uzun dönem yaşandı. Ne kadar ilginç değil mi? Güya dünyada arsa kalmamış da cennetten veriyorlar. İşin daha ilginci bu bir kutsal erk gibi insanlara kabul ettirilirdi. Kısacası dini kullanarak çıkarları uğruna insanları büyük bir yanılgının peşinde sürüklüyorlardı. Bugün söylenen söz de bundan farklı değildir. Aynı mantalitenin farklı bir göstergesi.

Bugün Ortadoğu'da nereye bakarsak neresinden tutarsak durum bu veya bunun benzeri. Sürekli öte dünya söylemleriyle kutsanmış sözcüklerle insanların algılarına nüfuz edilerek gerçekler perdelenir. İnsanların suiistimale en açık olan dini duyguları sömürülerek hakikati görmeleri engellenir. Böylelikle belki her gün her saat değişen söylemler, olaylar, durumlar manzumesi ile yaşamın gerçekleri üzerindeki dikkatin başka yönlere çekilmesi sağlanır. Müthiş bir algı mühendisliğidir bu. Bir işçinin eve ekmek götüremediği gerçeği yerini mahşerdeki kurtuluş belgesine bırakır. Bir üniversite mezunu gencin diploma belgesiyle bir işe girmesi, yerini kurtuluş belgesiyle cennete girmeye bırakır. Akıl alır gibi değil ama bu coğrafyada bunları duymak şaşırtıcı değil. Ortadoğu'da gerçeğin değil gerçeğe bürünmüş yalanların ve bu yalanlara inanan kitlelerin varlığının eksik olmadığı coğrafyada. 'Coğrafya kaderdir' der İbn-i Haldun. Kaderdir, kederdir Ortadoğu.

Editör: TE Bilisim