Van Baro Başkanı Murat Timur, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile Başbakan Erdoğan arasında yaşanan tartışmalar üzerine Van’da bulunan STK’ların yaptığı açıklamalara ilişkin konuştu. Van’da bulunan STK’ların çoğu Feyzioğlu’nun Van ile ilgili açıklamalarını çok sert eleştirmiş ve Feyzioğlu’nun Van üzerinden siyaset yaptığını öne sürmüştü.

Başbakan ile Feyzioğlu arasında yaşanan tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz
Murat Timur: Sayın Feyzioğlu’nun orada konuşması bir gelenektir. Feyzioğlu orada savunma mekanizmasını temsil ediyor. Başbakan’ın orada müdahalede bulunması olağanüstü ve devlet nezaketine sığmayan bir durum oldu. Orada devlet erkânının başı olan Sayın Cumhurbaşkanı da vardı. Her şeyden önce Cumhurbaşkanı’na da saygısızlık yapıldı. Başbakan son yerel seçimlerde aldığı oy ile birlikte kendisini her yerde ev sahibi gibi görüyor. Orada eğer bir müdahale yapılacaksa bunu Danıştay Başkanı’nın yapması gerekirdi.

Sizce Sayın Feyzioğlu’nun konuşması biraz uzun değil miydi?

Evet, konuşma süresi tartışılabilir. Ancak bu orada yapılacak bir müdahale ile olacak bir durum değil. Dediğim gibi Danıştay Başkanı’nın müdahale etmesi daha nazik olurdu. Başbakan orada aslında sadece Feyzioğlu’nun Van ile ilgili bölümüne de itiraz etmiyor konuşmanın hepsine itiraz ediyor.

Bu yaşanan tartışmalarda medyanın tavrını nasıl buldunuz?

Demokratik ülkelerde medya 4. Güç. Ancak az gelişmiş toplumlarda genelde medya siyasi iktidar tarafından yönlendirildiği için denetleme görevini tam anlamıyla yerine getiremiyor. Medya hükümetin yanında yan kuruluş olarak değerlendiriyor. Son dönemlerde AK Parti döneminde medyada bağımsızlık üzerine çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Hiçbir zaman siyasi iktidar medyaya bu kadar yön vermemişti. Askeri vesayet altında bile ciddi refleksler verdiklerine tanık olmuşuzdur ancak medyanın bu kadar aciz bir duruma düşmesi çok üzücüdür.

Van’daki STK’ların birçoğunun BARO’yu çok sert eleştiren açıklamaları oldu. Niye böyle bir tutum sergilediler?

Van’daki Sivil Toplum Örgütlerinin açıklamalarına baktığımızda ben birçok sivil toplum örgütünün Metin Fevzioğlu’nun açıklamasını hiç okumadan açıklama yaptıklarını düşünüyorum. Açıklamalarına baktığımız zaman olasılıklar üzerinden tartışmalarının yapılmış olmalarını bu metni okumadıklarını gösteriyor. Siz mademki bu kadar önemli bir konuyla ilgili açıklama yapacaksınız, ne olduğunu tespit etmeniz gerekiyor. Çok rahatlıkla bir arama motoru veya Barolar birliği sitesinden Metin Fevzioğlu Danıştay konuşması olarak yazdığınız zaman bütün metin önünüze çıkabiliyor. O metni tamamıyla okuduktan sonra açıklama yapmaları gerekiyordu. Bir çok sivil toplum örgütünün açıklaması adeta birbirinin kopyası niteliğinde olduğu için birisinin düştüğü yanlışa bütün STK’lar düşmüş, dolayısıyla bununla ilgili yorum yapmak için metnin tamamını okumak gerekiyor. Hükümetin denetim mekanizması bu STK’lar ise vay halimize diyorum.

SOMA’da yaşanan faciayı ve tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakan ilk açıklamasında ‘Madencilik mesleğinin fıtratında kaza var’ diyor. 19-20. Yüzyıldan örnekler veriyor. Böyle kaderci bir anlayışı kabul etmek mümkün değil, madencilik işinin riskli bir iş olduğunu hepimiz biliyoruz. Riskli işte siz ne yapabilirsiniz iş güvenliği ve sağlığını iyi derecede sağlamaya çalışırsınız.

Şimdi dünyanın başka ülkelerinde maden işletmesi yok mudur? En son Almanya’da 1972 yılında bir maden kazası oluyor. 1967 yılından günümüze bir tek maden faciası yoktur. 20. YY’ın başlarından günümüze baktığımızda dünya madencilik tarihinde çok kazalar olmuştur. Ancak 1950’lerden sonra madencilikle uğraşan ülkeler bu işte şunu görmüşlerdir. Evet, bu riskli bir iş bu riskli işlerde daha tedbirli olmaları gerektiklerini öğrenmişlerdir. Sadece bu işin kazançla sınırlı olmadığını öğrenmişlerdir. Avrupa’da son dönem içerisinde bir ciddi kazaya rastlayamazsınız Türkiye’nin son 10 yılına baktığımızda iktidarın AKP’de olduğu dönemde dünyada 650 civarı insan yaşamını yitirmiştir. Bunun önemli bir kısmı Çin, Afganistan, yeni Zelanda da ama önemli kısmı uzak doğu ülkelerinde demokrasinin tam yerleşmemiş olduğu yerlerde olmuştur. Sadece Türkiye’de ise bu sayı 2003 yılından itibaren 650’yi bulmuştur. Bu konuda dünya ile yarışıyoruz.

Peki, bunun sebebi nedir?

Hükümet özelleştirme mantığıyla yaklaştığı için, işçi güvenliği ve sağlığını bu işlerde ek bir maliyet olarak görüyor ve yatırım yapmıyor. Daha önce Soma Türkiye Kömür işletmelerine bağlıydı. Devletin resmi kurumuydu, 2006’ya kadar ondan sonra özelleştirildi. Bu da çok fazla kazanç az da işçi güvenliği ve sağlığını doğuruyor

Siz orada ciddi bir soruşturmanın olacağına inanıyor musunuz?

Bununla ilgili bir soruşturma yapılacak, bununla ilgili ciddi iddiaların olması başlı başına bir sorundur. Başbakan somada en doğal protesto hakkını kullanan kişilere karşı hem fiili müdahalede bulunabiliyor hem de bir nefret suçu işleyerek birine ‘İsrail Dölü’ diyebiliyor. Demokrasilerde böyle bir şey var mıdır? Demokrasilerde eğer bir siyasetçi ahlaklıysa dünya devletlerinde olduğu gibi hükümetlerden hiçbir tanesinin bir saniye bile orda olmamaları gerekiyor. Derhal istifa etmeleri gerekiyor. Şirket sahibi başbakan ‘biz el sıkıştık’ diyor bu ne anlama geliyor. Eski Genelkurmay Başkanlarından Yaşar Büyükanıt’ın Susurluk için ‘iyi çocuklar’ lafı ile Başbakan’ın ‘El sıkıştık’ lafları aynı kapıya çıkıyor. Dillerim üstü kapatılmaz ve sağlıklı bir soruşturma olur.

Kaynak:Vanekspres

Editör: TE Bilisim