Yazılı bir açıklama yayımlayan İdris Baluken, 20 Aralık 2006 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Kayıplar Sözleşmesi’nin kabul edildiğini ve 23 Aralık 2010 yılında 20 devletin taraf olması şartı yerine geldiğinden yürürlüğe girdiğini ve bugün itibarı ile 95 ülkenin ilgili sözleşmeyi imzaladığını hatırlattı. Sözleşmenin birinci ve ikinci maddelerinde, “Hiç kimsenin gözaltında kayba maruz bırakılamayacağı ve hiçbir istisnai durumun kişilerin gözaltında kayıp olmalarına gerekçe yapılamayacağı” belirtildiğini dile getiren Baluken, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu sözleşmeyi imzalamadığını ve taraf olmadığını söyledi. Baluken, “1992-95 yılları arasında Bosna’da süren savaşta binlerce kişinin kaybolduğu ve toplu mezarlara gömüldüğü gerçeğinden hareketle 1996 yılında BM Kayıplar Komisyonu kurulmuştur. Her yıl 17-31 Mayıs tarihi arasındaki günlerde kayıpların bulunması için etkinlikler düzenlenmekte ve Kayıplar Haftası olarak adlandırılmaktadır. BM Kayıplar Komisyonu’nun Bosna’daki kayıpların bulunması ile ilgili yürüttüğü çalışmalar, insanlığa karşı işlenen suçların tespiti için önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletlerin Bosna’daki kayıpların akıbetinin öğrenilmesi için yürüttüğü çalışmalara parasal destek verdiği bilinmektedir ancak hem BM Kayıplar Sözleşmesi’nin imzalanmamış olması hem de ülkemizde binlerce kişinin kayıp olduğu iddiasına yönelik kayıp yakınlarının başvurularının hukuksal olarak bir değer kazanmamış olması, ülkemizin bu konuda tutarsız davrandığı izlenimini güçlendirmektedir. Ülkemizde 17 Mayıs 1995 yılından itibaren ‘Cumartesi Anneleri’ diye bilinen, İnsan Hakları Derneği ve kayıp yakınlarından oluşan gruplar, kayıp edilen yakınlarının bulunması ve akıbetlerinin öğrenilmesi için oturma eylemlilikleri başlatmış ve halen bu eylemlilikler düzenli olarak devam etmektedir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi dönemi ve Kürt sorununun şiddetle bastırılması politikaları sonucu ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere, ülke sathında gözaltında kayıplar ve faili meçhul cinayetler yaşanmaya başlamıştır. Kayıp yakınları da ısrarla kendi yakınlarının akıbetlerini öğrenme taleplerini dile getirmişlerdir. Ülkemizde kayıp yakınlarının sembolü haline gelmiş olan Berfo Ana, 1980 yılında kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır’ın akıbetini öğrenmek için 2010 yılında Başbakan ve ardından da Adalet Bakanı ile görüşmüş, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda konu ile ilgili alt komisyon kurulmuştur. Komisyon yaptığı çalışmalarda Cemil Kırbayır’ın gözaltında öldürüldüğü bilgisine ulaşmış ancak ne cesedine ulaşılabilmiş ne de sorumlular hakkında hukuksal bir süreç başlatılabilmiştir. Berfo Ana’nın ömrü, kayıp oğlunun cesedini bulmaya yetmemiş ve 2013 yılında vefat etmiştir. Benzer durumda binlerle ifade edilen kayıp hikayesinin olduğu yakınları tarafından dile getirilmektedir. Kayıp kişilerin akıbetlerini öğrenme çabası, kuşaktan kuşağa aktarılan bir trajediye dönüşmüş durumdadır. İnsan Hakları Derneği ve Yakınlarını Kaybedenler Derneği’nin verilerine göre; ülkemizde 17 bin 500 faili meçhul cinayetin olduğu, büyük çoğunluğu gözaltına alındıktan sonra kaybolan 3 bin 248 kişinin gömülü olduğu tahmin edilen 253 toplu mezarın tespit edildiği ve bunlardan 450 kişinin isimlerinin tespit edildiği basına ve kamuoyuna yansımıştır. Yukarıda belirtilen kayıpların ve faili meçhul olayların büyük kısmının politik cinayetler ve kayıplar olduğunu belirtmek gerekir. Bunların dışında da binlerle ifade edilen kayıpların olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde yeni ve demokratik bir toplumu inşa etme çabasının sürdüğü bu dönemde sağlıklı ve kalıcı bir toplumsal barış için öncelikle tüm kayıp kişilerin kimlik tespitlerinin yapılması önem arz etmektedir. Beraberinde Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi imzalanarak sözleşmeye taraf olunması gerekmektedir. Ardından kamuoyunda ‘toplu mezar’ olarak ifade edilen mezarlar uluslararası hukuka göre açılmalı ve kayıp kişilerle kimlik eşleştirmeleri yapılmalıdır. En önemlisi de bu kayıpların sorumlularının yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Tüm bu süreçlerin ne şekilde işleyeceğinin tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için meclis araştırması açılması gerekmektedir” ifadelerini kaydetti.

 

Editör: TE Bilisim