İlk makalemin genel hatları şöyleydi: 16 Nisan öncesinde ‘büyük’ bir ‘kararsız’ kesim var. Ve bunların büyük bölümünü de Kürtler oluşturuyor.

Peki Kürtlerin ikna edilmesinde kim ne yapıyor? Yeni anayasa yeterince anlatılıyor mu?

Bunu değerlendirdik...

 

***

 

Geçtiğimiz günlerde Ak Parti İpekyolu İlçe Başkanı Rasim Aslan ile referanduma dair konuşurken kendisinin tespitlerini dinledim. İlk yazımın bu boyutuna atıfta bulunarak şöyle dedi:

 

“Kararsızlar var ama bence ortada dediğiniz şekliyle anayasanın maddelerine takılan öyle büyük bir kararsız seçmen kitlesi yok.”

 

Aslan, yıllardır siyaset arenasındaki bir isim. Kendi deyimiyle ömrü siyaset ile geçmiş bir siyasetçi. Van’ın dününü bugününü çok iyi biliyor. Bu tecrübeyi göz önüne alarak sorduğum karasızlarla ilgili soruya da şöyle cevap veriyordu:

 

“Kararsız kesimin de büyük bölümü daha önce bize oy vermiş isimlerden ve kendini bize yakın hisseden isimlerden oluşuyor. Maddelere takılan kesim yüzde 1 bile değil.”

 

***

 

Bu varsayım üzerinden referandumun nabzını tutalım o halde biz de.

Van’ın, bölgenin kararsızları yani Kürtler eğer anayasanın maddelerine çok takılmıyorsa, kafalarda farklı düşünceler, kaygılar ve beklentiler var.

 

Sokağın nabzını da dikkate alarak halkın bu noktadaki kararsızlığı için şunlar söylenebilir:

 

16 Nisan’da ‘Evet’ çıktıktan ve Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra Kürtlerin durumu ne olacak?

 

Şüphesiz kafalardaki önemli soru işaretlerinden birisi bu. Bugün konuşulmuyor, dile getirilmiyor olabilir. Ama ‘barış’ unutulmadı. Türkiye yeni sistemi ile önemli değişim, dönüşümleri konuşmaya başladığında bu konuşmalar ‘barış ve huzur’ ortamı olmadan eksik kalacak. Sistem ne kadar iyi işlerse işlesin ‘güvenlik’ yanımız eksik kalırsa 2014 yılı Kobanî olayları, ardından geçtiğimiz yıl yaşanan büyük çatışmalar hep bir dezavantaj olarak kalacak.

 

Bakın bunun teyidi geçtiğimiz haftalarda Van’da gerçekleştirilen ve Türkiye’nin tüm ‘baba’ STK’larının, sendikalarının, derneklerinin katıldığı ‘Üreten Türkiye Konuşuyor’ toplantısında da yapıldı.

 

O toplantının bir bölümünde bir anket çalışması yapıldı. 400 civarında STK temsilcisinin katıldığı söylenen o ankette bölgeye, ekonomiye dair önemli sorular sorulup cevaplar alındı.

 

Geniş çaplı anketin konumuz ile alakalı 2 sorusu var. Katılımcılara soruluyor:

 

Van'ın önemli sorunları nelerdir?

 

Cevapların yüzdelik dağlımı şöyle:

 

İşsizlik: 24,

Güvenlik: 24,

Vergi Terkini Sorunu yüzde: 32

 

Yine soruluyor…

 

Van'ın yakın gelecekte Türkiye'nin ve çevre ülkelerin çekim merkezi olması için hangi büyük projeye ihtiyaç duyuyorsunuz?

 

 Sonuç:

 

Van Gölü’nün turizme açılması: 23,

İran ile ilişkilerin geliştirilmesi: 5,

Güvenlik önlemlerinin artırılması: 28

Sınırı ticaretinin geliştirilmesi: 29

 

***

 

Biz bu anketten siyasetçiler için bir pay çıkaralım mı?

 

“Van seçmeni, bölge seçmeni, Kürt seçmen anayasadaki maddelere takılmıyor.” Şeklinde bir düşünce hakimse eğer... Vanlılar ve Kürt seçmen diyor ki:

 

Beklentilerimiz var...

 

Bu beklentilerin de yüzde 50’sini ‘güvenlik’ bir başka deyişle çözüm süreciyle tanışılan, tadı damağımızda kalan ‘çözüm süreci’, barış ve huzur ortamı oluşturuyor. Geriye kalan yüzde 50’lik beklenti ise ‘maddi’ beklentiler. Bu beklentiler de mevcut sıkıntıların giderilmesi, yatırımların artırılması, ekonomiye can suyu verilmesi vb...

 

O halde ‘Evet’ için sahada olan siyasetçiler için kafalardaki kararsızlığı yıkmak için anayasanın yargı maddelerini anlatmak, CHP üzerinden sert eleştiriler yapmak gibi ince konulara girmesine gerek yok.

 

Van siyasetçilerden teminat istiyor.

Vanlı diyor ki.

Bize önce huzur ve barış ortamının yeniden başlayacağının sözünü verin.

Bir daha o kabus günleri yaşanmasın.

Bununla birlikte mevcut sorunlarına çözüm istiyor.

Sınır Ticareti konusunda adım bekliyor, Çevre Yolu’ konusunda adım bekliyor, demiryolu konusunda adım bekliyor, turizm konusunda adım bekliyor, vergi terkini olsun istiyor, bu ekonomik kriz bitsin istiyor.

 

Siyasetçilerin söylemlerinde işte buna dair söylemlerin artması demek, kararsız kitlenin kararsızlığının düşmesi demek. Van umutsuz değil yani. Sadece umudunu yitirmemek için bir kıvılcım bekliyor.

 

Hatta size bu konuda ne kadar umutlu olduğunun da istatistiğini paylaşayım:

 

Katılımcıların yüzde 77'si “Türkiye'nin ve bölgenizin potansiyelini göz önünde bulundurduğunuz zaman gelecekten umutlu olduğunuzu söyleyebilir misiniz?” sorusuna ‘Evet umutluyum’ yanıtını verdi. ‘Umutsuz’ olduğunu söyleyenlerin oranı sadece yüzde 23'te kaldı.

 

Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi diyor Vanlı:

 

“Sen bana ışık ver yeter

bende filiz çok

köklerim içimde gizlidir

gelen giden açan soran bere budak yok”

 

Her şeyin özeti de sırrı da bu umutlu bekleyişin içinde saklı işte. Van ‘Evet’ der demesine de biraz da ‘Zülf-i yâre dokunmak’ gerekiyor.

 

O zaman Rasim Aslan haklı.

Seçim referandum da olsa Van’ın ‘derdi’ başka.

Van’ın ‘derdi’ çok.

Van dertlerine derman olunmasını bekliyor.

Olunursa ne ala!