Tek ortak noktaları üç harfli olmaları değil tabi ki...
Şöyle sevdiği insanla Edremit'te oturup, bir yudum çayından, bir yudum da manzarasından almak üzere üçlüyü tamamlamak çoğu insanın hayallerini süsleyen olayların başında gelir.

Ya da kış akşamları sobanın etrafında -şimdi soba da kalmadı ama- muhabbetin dibine vurulduğu, gavurgaların kavrulduğu, hediklere cevizle birlikte eski anıların da katıldığı "Banka Suvaği, Sığke Suvaği, Kebapçi Helil Usta, Şoratan Salo, Zeki Güzel Hamamı, Doğan Pastanesi" gibi yer ve şahıs isimlerinin çokça zikredildiği bir meclisi de şenlendirir bu üçleme.

"Çay dediğin aded-i beldedir diye doldurulur bardaklar. Birincisi demdir denir, iki ile üç kaidedir diyerek dördüncünün bedene faydalı olduğu söylenir. Sonra çıkar beşe, ona, on beşe... Yirmi olur verir neşe..."
Daha etkisini yavaş yavaş gösterirken "yav gardaş iç getsin, çay ne, say ne?" Denilerek, kaç tane çay içildiğinin sayılmaması gerektiğine kanaat getirilir. Demlikte durduğu gibi durmayan çay doğal olarak vücudun kaldıramayacağı noktaya geldikten sonra "yeter gubane, yeter cırıldım" lafı çıkar ağızdan ve bardağın sırtı yere gelmek suretiyle tabağa yatırılır. Bu olayların ardından "diyesen duzli balığ yemişiğ" cümleleriyle neden bu kadar çok çay içtiğini sorgulamaya başlar Vanlı.

İki zırtın beli kırılırken veya esnaflar müşterilerini "abe sen ge bi çay iç hallederiğ" sözleriyle karşılarken de çay en büyük araç olarak kullanılır. 
Şuan gelen müşteriyi kendi dükkanına çekmeye çalışan simsarların gölge düşürdüğü kahvaltımız; evinde değil de dükkanının yakınındaki çay ocağında kahvaltı yapan esnafların geleneğidir. 

Çay aşkımızı ortaya koyan bir güzellik de şehrin en işlek kavşaklarından birine Semaver Anıtı dikmemizdir. Arabaların etrafında dönmesi, hayatın da çayın etrafında döndüğünü gösterir bir nevi. "Bu yüzdendir ki çocuklara, misafire 'çay içisen?' diye sorulmaz" kuralı öğretilir. Eve gelen konuk yok "içmiyem" derse hatır ve zor çayı olmak üzere iki sefer daha atılır. 

"Kaçağ olsun yoksa Türk?" Sorusunu sıkça duyarsınız çay istediğinizde. "Abe kaçağ mende gafa yapi" diyenler de çıkar; "ele sadde dem olsun" diyenler de...

Çaya arkadaşlık eden "kıtlama şekeri başta olmak üzere; lokum, akide şekeri, meyve kuruları, limon" olmazsa bir yanı eksik kalır bu nimetin. 

Sobanın üzerine konulan güğümün, çaydanlığın çıkardığı o ses... Ya da "semvarın" çıt çıt sesi gibi müzikal boyutu vardır bir de çayın. Odanın sessizliğinde insanı alır, sürükler gitmek istediği yerlere.

Velhasıl kelam; çay bir yaşam biçimidir bizim buralarda. Bundan dolayıdır ki çay içmeyen Vanlılara, "ne biçim Vanlisan?" Sorusu yöneltilir. 
Allah hiçbir Vanlıyı çaysızlıkla sınamasın, kimsenin demliğinin lülüğü tıkanmasın. 
Allah, herkese hem'dem olup, çayın dibine vuracağı muhabbetler nasip etsin...

Editör: TE Bilisim