Son dönemlerde ABD ile yaşadığımız kriz ve bu siyasi krizin ülkemize ekonomik bir savaş olarak sirayeti hepimizin malumu.

 

Gezisiydi olmadı.

 

15 Temmuz darbe teşebbüsü idi başaramadılar.

Dış mihraklar eliyle Türkiye’ye dair hiç bir projeyi nihayete erdiremediler.

Şimdi sıra ekonomide.

Ekonomiye döviz üzerinden operasyon çekiyorlar.

Papaz üzerinden tehditler savurup dolar üzerinden ülkeye yönelik savaş başlatıyorlar.

Trump’ın ve ekibinin nerdeyse her gün Türkiye ile ilgili twitleri, açıklamaları, Amerika’nın önemli kuruluşlarının söylemleri durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.

 

***

 

Hepimizin doğrudan ve dolayı zarar gördüğü bir süreç yaşıyoruz.

Doların artışı sadece üreticiyi değil halkı da etkiledi.

Hayat zorlaştı.

Alım gücü zora girdi.

Yani zararı hep beraber gördük.

Sebebini ise yine bir kez daha ülkece hafızalarımıza kazıma fırsatı bulduk:

Üretmiyoruz!

Dışa bağımlıyız!

Üretmediğimiz için de müdahaleye açığız!

Doların da euro’nun da bir twit sonrası bir anda 1 liraya kadar varan artışı da bunun göstergesi.


***

 

Cumhurbaşkanlığının ve hükümetin yeni hamlesi de bunun üzerine şekillendi.

Artık bağımsız olma seferberliği var.

Erdoğan’ın “iPhone almayın çağrısı” bir marka düşmanlığı değildi.

Elbette ki şu anda en iyi telefonu iPhone yapıyor.

Ama bunu bizim de yapmamız gerekiyor.

Bu noktada bu ekonomik savaş aslında bizim için avantaja dönüşebilecek bir durumda.

“Kötü komşu ev sahibi yapar” misali Türkiye bu krizden kendi yerli ürünlerini üreten ve döviz bağımlılığı sıfıra düşen bir ülke olabilir.

Bunu yerli silahlarda gördük.

Artık Türkiye’nin askeri anlamda eli çok güçlü.

Kimsenin silah vermesine ihtiyaç duymuyor. Herhangi bir krizde eli kolu bağlanmıyor.

Çünkü kendisi üretiyor.

Ama yetmez!

 

***

 

Sıra daha fazla üretmede.

Sadece iphone kullanmamak ile olmuyor, iphone’lar üretmek lazım.

Sadece telefon da yetmiyor.

Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz bir çok şeyde dışa bağımlılıktan kurtulacağız.

Öbür türlüsü zarar.

İran’ın, Irak’ın, diğer bir çok Arap ülkesinin durumu bizden farklı.

Dış borçlanmada onlar yüzde 2’lerde, 3’lerde iken bizde yüzde 50’lerde.

Çünkü onların doğal bir zenginliği olan petrolleri var.

O yüzden doları ve yabancı paraları es geçebiliyorlar.

Ama bizim böyle bir zenginliğimiz yok.

Tek gücümüz gençliğimiz, nüfusumuz...

 

***

 

Burada da Van’ın rolü de önemli.

Üretim sadece sanayiyi bağlamıyor.

Üretim demek her anlamda üretmek demek.

Bu noktada madem ülkede bir seferberlik hali var.

Van da bunun parçası olmalı.

Her kentin kendi ihtisas alanında üretimi demek bu krizin çok yönlü bitmesi demek.

 

***

 

Peki biz ne üreteceğiz?

Biz bu açığın neresinden tutacağız?

Ben söyleyeyim...

Bir dönemin tarım başkentiyiz. Tarım ve hayvancılık bizden sorulmalı.

Van’da işsiz güçsüz kalmaktan sonra gerekirse herkes köyüne dönmeli.

“Daha çok hayvancılık... Daha çok tarımsal üretim” denmeli.

Halen küçükbaşta bir numarayız.

Büyükbaşta da olabiliriz!

Kırmızı eti dışardan almak yerine Türkiye’ye biz verebiliriz.

Bir İstanbul kadar olmayan Yeni Zellanda’nın dünyaya küçükbaş sattığını düşündüğünde “Onlardan neyimiz eksik” demeden edemiyoruz.

Van bunu çok iyi yapar!

Tarım yok mu? Var... Son dönemlerde bir Gevaş örneğine şahitlik ediyoruz.

Van’da sezbe yok mu? Var.

Domates de var, salatalık da. Tüm sebzeler de yetişiyor.

Sadece bu mu?

Sebzesi de var meyvesi de.

Kavunu da var karpuzu da!

Üstelik turizmde de bu işin parçası oluruz!

Sadece İran’a değil çok boyutlu bir çalışma ile bacasız fabrikamız ile daha çok döviz kazanabiliriz.

Bizim de şu anki krizde sunacağımız katkı budur!

Kurumlar ve kuruluşlar yeni yapılanmayı bunun üzerine kurgulasın.

“Elimizden gelen budur” diyelim.

“Bismillah” diyelim.

Üzerimize düşeni yapalım.

Editör: TE Bilisim