Sürekli olarak kentin bir türlü değiştiremediği huylarından bahsedince bazı okuyucularımız kızabiliyor.

“Neden sürekli eleştiri?” diye gönül koyuyorlar.

Ama kaçırılan bir şey var.

Bizde eleştiri ile hakaret...

Yapıcı eleştiri ile yıkıcı eleştiri...

Daha iyi olma yarışı yerine karşıdakini bitirme...

Gibi bir çok olumsuz davranış var.

Yapıcı olduğumuz tek nokta var...

Karşımızdaki kişinin bizden olmama şartı.

Evet...

Yabancı bir yönetici, siyasetçi her kim olursa olsun, ona yönelik tahammülümüz hep üst seviyede bulunuyor.

Ama mesele biz kendimiz olunca...

İş değişiyor.

Asıyoruz.

Kesiyoruz.

Gözünün yaşına bile bakmıyoruz!

Bunun örneğini günlerdir izliyorum.

Van’da son bir kaç haftadır herkes sosyal medya üzerinden birbirini yalakalık, yağcılık gibi ithamlarla suçluyor.

Vali iyi iş yaptığı için destekleyenler dünyanın hakaretine maruz kalıyor.

Büyükşehir Belediye başkan adayının bu kente iyi işler yapacağını beyan edenler dünyanın sövgüsüne uğruyor.

Yani...

Neden?

Birilerine “Sen iyisin”, “Sen adamsın” demek kötü müdür?

Hani marifet iltifata tabi idi?

Hani bu memleket için bir çivi çakan birilerinin yanında olunacaktı?

Yahu.

Bu kentin evlatlarının hiç birisi oturduğu koltuklarda kalamadı.

Yönetici koltuğunda oturan hiç kimse 1 yıldan fazla kentte yönetici olamıyor.

Dışardan gelen isimlerin etrafında müthiş bir kenetlenme olurken mesele Vanlılar olunca mangalda kül bırakılmıyor.

Nedir bu?

Yıllardır hiç bir şey yapmayanlara...

Bu kente tek bir çivi çakmayanlara...

Bu memleketi toz duman edenlere söyleyecek bir tek lafı olmayanlar ne oldu da bülbül kesilir oldu.

Arkadaşım?

Biz sürekli birilerini mi harcayalım.

Biz sürekli olarak diş geçirebildiğimiz kesimleri ayaklar altına mı alalım?

Biz hiç kimseye “Doğru yoldasın” demeyelim mi?

Gördüklerimi...

Okuduklarımı...

Aklım hayalim almıyor.

Hem siyasette, hem bürokraside, hatta hayatın her alanında bu iş bize kaybettiriyor.

Bir türlü dengeyi tutturamıyoruz.

Bizimle iyi olan adamın peşinden koşuyoruz.

Ama yeter ki bizim yanında yer alamadığımız, muhabbet kuramadığımız birileri olsun...

Adeta asıp kesiyoruz.

Ve inanın...

Bu iş bize kazandırmıyor.

Her geçen gün kaybediyoruz.

Kaliteli isimlerimizi...

Siyasetçilerimiz...

Yöneticilerimizi...

Kısacası bu memleket için hayrı olan herkesi bir bir yitiriyoruz.

Çünkü daha “Ben varım” demeden, var olmasının önüne geçiyoruz.

Başkaları için kul, köle olurken kendimize büyük kötülükler ediyoruz.

Böyle olunca da memlekette kaybeden taraf hep biz oluyoruz.

Önümüzde yerel seçim var.

Önümüzde yeni bürokratik yapılanmalar var.

Sürekli değişen, dönüşen bir süreç var.

Bu fırsatları da o alışılmış yöntemlerle, hakaretle devam ettirirsek çok iyi bir kentte yaşayacağımızı söylememiz zor iş.

Benden söylemesi.

Yazıyı bitirirken de yaşadığımız o karmakarışık ruh haliyle ilgili bizden birisi olan Mehmet Yaşar’ın bir paylaşımını vermek istiyorum.

Ölçüyü nasıl tutturamadığımızı, gelen adamı nasıl göndermek için seferber olduğumuzu gayet iyi anlatan bir yazı olmuş.

Kendisi de böyle bir süreçte harcanmış bir isim olan Yaşar’ın şu söylediklerine bir kulak verin derim:

“Yeni valimizin gelişi hayırlı olsun inşallah. Olsun olmasına da öncekilerden de tecrübe sahibiyiz bu hayırlı olsunun sonrası için.

Onlarda da hayırlı olsunla başlamıştı her şey. Yere göğe sığdırılmamışlardı ilk zamanlarda. Bir kaç ay sonrasında başlamıştı fitne, fesad son surat.

o İstemiyor, bunlar gönderecekler, anlaşamıyorlar, terslemiş, takmamış, ha gitti, ha gidecek, o bakanın adamı, bu şunun adamı vs. Bir ay, üç ay, seçim sonrası, noel gelince, kurban bitince, danayı kesince, Ramazan bittiğinde falan. Aralıksız sistematik bir fitneye, fesada valiler gidene kadarda devam edilmişti.

Bu kent yoruldu artık.

Yeter artık...

Edi bese...

Bari bu kez yapmayın...

Allah rızası işin bu kente bu zulmü yapmayın...

YAPILMASINA müsade etmeyin.”

 

Editör: TE Bilisim