Otlu peynir, cacık, murtuğa, bal-kaymak… Bunlar bize kahvaltıyı hatırlatan şeyler. Ama bunlara daha büyük anlamlar katarak dünyaya hatırlatan birisi daha var. Birbirinden farklı yiyeceği esprileri, bilmeceleri, şarkıları ve türküleri ile birleştirip harmanlayan, Van Kahvaltısı’nı bir dünya markası haline getiren adam: Yusuf Konak. Depremden sonra binbir emekle tüm bir Van evine dönüştürdüğü dükkânını ardında bırakan ve Anakara’da yeni bir başlangıç yapan Yusuf Konak yeni hedefler için Van’daydı. Van Kahvaltısı denince akla ilk gelen isim olan Bak Hele Bak’ın Van’a geldiğini duyuyor ve hemen görüşmek için irtibata geçiyoruz. Konak ile yemyeşil bir bahçede, elma bahçelerinin altında buluşuyoruz. Daha kendisini görür görmez, her zamanki sempatik haliyle şarkılar söyleyerek, el çalarak bizi karşılıyor; Bak Hele Bak, Çak Hele Çak, Eğitim Şart… Onu böyle görüp de enerji dolmamak mümkün değil. Van’ı ve Vanlıyı çok özlemiş belli ki Konak, bize sıkı sıkı sarılıyor. Sonra hemen bahçeye geçiyoruz. Hava güzel mi güzel… Karşınızdaki isim de Yusuf Konak da olunca söyleşi için sabırsızlanıyorsunuz. Yusuf Konak’ın Van’dan ayrılmasına en çok üzülenlerden birisi olmam dolayısıyla aklım sorular ile dolu. Ben de merak ediyorum, okuyucular da. Uzun zamandır yapmak istediğim söyleşi için hemen kollarımı sıvıyor başlıyorum. Van’dan ayrılış sürecinden, Van’a geri dönüp dönmeyeceğine, sık sık Van’a gelme sebeplerinden, içinde bulunduğu seçim yarışına kadar her şeyi sorup kendi ağzından cevaplar alıyorum. Kimi zaman ciddi ciddi konuşuyor kimi zaman da esprileri ile gülmekten yerlere yatıyoruz. Şaka maka derken hem Van’ın imajı iyice zarar gören Kahvaltı Kültürü ile ilgili konuşuyor hem de yapılması gerekenler konusunda fikirlerini alıyoruz. İşte kahvaltısı, muhabbeti, esprileri ve bilmeceleri ile ağzından bal damlayan Van’ın marka ismi Bak Hele Bak Yusuf Konak’tan arda kalanlar:


Van’dan neden ayrıldınız?

Bizim tek sebebimiz depremdi. Daha doğrusu ikinci depremdi. Biz aslında birinci depremden daha çok ikinci depremde çok etkilendik. Ben maddi ve manevi olarak büyük zarar gördüm. Hatta şunu da iddia ediyorum ki Van’da depremden en çok zarar görenler arasında ilk sıralardayım. Niye derseniz: Bütün servetimi Van Belediyesi’nin altında kaldı. Ben Bak Hele Bak’ın son mekânını almak için ihaleye girdim ve oraya büyük paralar harcadım. Depremden sonra hiçbir şey de alamadım zaten. Tüm bunlara rağmen bizim belediyedeki o mekanımızla ilgili tartışmalar hiç bitmedi. Belediyenin altındaki yere ilk girdiğimde de tepki aldım ben örneğin. Sanki Van Belediyesi orayı bana ücretsiz vermiş gibi bir tepki oluştu bana karşı. Bu böyle de devam etti. Hâlbuki ki hak ederek en yüksek teklifle aldım. Tüm bu olumsuzluklara, iş yerimi kaybetmeme rağmen yılmadım Ayakta durmaya çalıştık ve Ankara’ya giderek yine kendi imkânlarımızla yeniden bu işimizi kurduk. Ankara’da elbette ki işim çok iyi ama Van’ı gerçekten çok özlüyoruz.

Neden Van’dasınız şu an? Aklınızda bir şeyler mi var?

“Keledoş gayniyidi keledoş için geldik” (Yusuf Konak ile birlikteyseniz kesinlikle uzun süre ciddiyetle oturamıyorsunuz. Espriyi patlatıyor ve kahkaha atıyor yine). Ben bunu cevaplamadan önce özellikle sizin şahsınızda Van’daki basın mensuplarına teşekkür etmek istiyorum. Çünkü Van’dan ayrılmamıza rağmen siz ve sizin gibi basın mensubu arkadaşlarımız aracılığı ile hala büyük teveccühler alıyoruz. Bizim Van ile bağımız bu yüzden hiç kopmadı. Van’a gelme sebebime gelince… Van’a geldim ve Van Kahvaltısı’nın markalaşması adına ilgili birkaç proje verdim. Bu bir ilk değil aslında yıllardır yaptığım şey. Yine yaptım. Siyasilere ve atanmışlara ziyaretler gerçekleştirim ve bazı fikirlerimi paylaştım. Bu projeler nedir derseniz: Bakın şu anda tarihi TEKEL binasının olduğu bine boş, yine Cumhuriyet Caddesi’ndeki Gümrük Binası boş. Bunlar bana verilmesin, Bak Hele Bak’a verilmesin ama diğer Vanlı kardeşlerimize verilsin. Bakın bizim bir Van evimiz yok. Buralar bedeli ile verilip Van evleri oluşturulsun. En büyük eksikliğimiz bu. Bunları anlattım, umarım bunlar hayat bulur. Üstelik sadece Van Kahvaltısı için değil Van’ın tanıtımına yönelik çalışmalar da yürütüyorum. Çünkü dâhil olduğum farklı bir çalışma da var şu sıralar.

Nedir bu çalışma?

Bildiğiniz gibi önümüzde Van Ticaret ve sanayi Odası (VATSO) seçimleri var ve ben de bu seçimlerde çalışan bir gruba katıldım. Her ne kadar bu çalışmam biraz yanlış algılansa da Van’ın çıkarları için bir çalışma içine girdim. Ama bunun altını çizmek istiyorum ki bu çalışmalarımın altında kesinlikle siyasi bir düşünce yok. Bunu söylemem garip kaçabilir ama cidden ben şimdiye kadar hiçbir siyasi partiye yanaşmadım. Bir nevi hep partiler üstü oldum. Ama bugün Ekonomide Değişim Hareketi ile pirlikteyim ve VATSO adaylarından Necdet Takva ile birlikte ben de esnaflarımızı temsil etmek için bu yarışın içindeyim.Bu bir siyasi girişim olarak algılanmasın bu siyasi bir oluşum değil aksine ekonomide bir şeyleri değiştirmek için kurulmuş ve şimdiye kadar da bir o kadar başarılı bir grafik çizen bir yapılanma. Bu güzel kervana Sayın Takva gibi güzel bir insana ben de katıldım. Ki ben kendilerine katıldığımdan beri de görüyorum ki çok iyi şeyler yapan, Van’ın turizmine, ekonomisine, büyümesine, kültürüne çok şeyler katabilecek insanlar var. Buna da eminim. Ki bunu kıyametin alameti olarak da algılamamak gerekiyor. Sen bizim turizm elçimizsin, sen bizim sembolümüzsün dediler. Sen niye geldin buraya katıldın diyenler var. Tamam, ben turizm elçisiyim diye benim kırmızı pasaportum mu var? Ben VİP’lerden mi giriyorum içeriye? Ben ücretsiz mi gidip geliyorum. Katıldığım tüm fuar ve ekinkilere de kendi paramla gidiyorum, kimsenin parasıyla değil.

Peki, neden EDH ya da Necdet Takva? Bu isimle birlikte girmenizin sebebi nedir?

Ben VATSO seçimlerine de EDH ve Necdet Takva ile birlikte turizm grubundan girdim. Onların teveccühü ve esnaflarımızın ısrarı ile girdim. Ben Necdet Takva’yı yıllardan beri tanıyan ve bilen biriyim. Tek meseli onunla muhabbetimiz olması değil. Esnaflarımızın benim turizm alanında başarılı olacağıma inandığını belirtmesi üzerine katıldım. Eğer ki seçimde başarılı olursak ben elimden geleni yapacağım. Ha ben bu gruba katıldım diye diğer gruplarla ayrı mı düştüm? Kesinlikle hayır, ben onlara da içtenlikle başarılar diliyorum. Bu kimin hakkıysa, teveccühe kime gösteriliyorsa onlar kazansın. Ben Sayın Takva ile birlikte bu seçimlerden galip çıkmamız halinde Van adına çok büyük işlerin başarılabileceğine yürekten inanıyorum. O yüzden buradayım.

O zaman seçim havasından uzaklaşıp biraz da Van Kahvaltısı’nı konuşalım. Sizden sonra Van Kahvaltısı’nın pek de iyi anılmadığını düşünenlerdenim. Van Kahvaltısı’nda kalite neden bu kadar düştü? Bu sorunu nasıl çözeceğiz?

Evet, ben de yaşanan bazı sorunlar olduğunu ve kötü yorumları duyuyorum. Van Kahvaltısı için yıllarca mücadele vermiş bir insan olarak bunları duymak beni üzüyor. Bunu da bildiğim için zaten ben Van’daki meslektaşlarımı sürekli ziyaret edip kendileri ile konuşuyorum, bu konular hakkında tartışıyoruz. Ama bundan önce sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Bakınız Rahmetli Sütçü Fevzi bu işin piridir. Ben de onun yanında çalışmış birisiyim. Belki kahvaltı salonunu değil ama Van’a sütü getiren ve bu kültürün başlamasında ahenk taşı Sütçü Fevzi’dir. Bu isim Van için bir değerdi yani sütten, kahvaltıdan çok öteydi. Yine Van’a özgü kahvaltı dışında marka olmuş çok isim var:Birkoç var, Şeref Şahin var, Koçero var, Balcı Behçet var. Zamanında Sütçü Fevzi’nin mekânı süt eviydi. Sadece kahvaltı değildi. Ama ben gençliğimde bu sektörde çalıştıktan sonra Van dışına çıktım. Sütçüde kazandığım tecrübelerime çok daha fazlasını ekledim ve 1975 yılında Kahvaltı Salonu ismini Van’a ben getirdim. Bunu ilk yapan da ben oldum. Son 10 yıl içinde bu kahvaltı Van’da şahlandı. E hal böyle olunca kahvaltıyı Van dışında her yerde Van Kahvaltısı adı ile açma çalışması başlatıldı. Hem Van’da hem de Van dışında bu ad kullanılarak mekânlar açıldı. Ama bu isimlerin birçoğu kaliteyi ön planda tutmadı, bizim gibi kültüre katkı bulunmak için çaba sarf etmedi. Bu ismi rezil eden insanlar yüzünden tüm kalitesini yitirdi. Bakın bizim Ankara’daki mekânımıza gelmeyen siyasiler, bürokratlar kalmadı. Bu isimlerin hepsinin istisnasız takdirini aldık. Bu büyük gurur. E siz bunun için çabalarken, sizinle aynı sokakta olup da Van Kahvaltısı ismi ile hele hele Van ile alakası olmayan şeyler ile kahvaltının kirletilmesine kimsenin hakkı yoktur. Bu beni üzer. Ben de bu süreçten sonra VATSO seçimlerine girme kararı aldım. Bu gruba girmem de kahvaltı kültürünün bu hale gelmesinin de payı büyük. Sayısız insan bize mail atıyor her gün. Van Kahvaltısı bu mudur diyen insanlar var. Fiyatından şikâyet eden insanlar var. Bakın bugünkü Valimiz duyarlı, Belediye Başkanımız duyarlı. Onlar varken bizim bu sorunu çözmemiz var. O yüzden bu adaylık da belki bunun için bir vesile olur.

FIRINCI DA BAKKALCI DA KAHVALTI SATIYOR!

Zaten ulusal medya da Van Kahvlatısı’nın koca bir yalan olduğu şeklinde yazılar yazıldı, çizildi. Her önüne gelenin kahvaltı salonu açması bizim kahvaltımıza büyük zarar verdi…

Aynen öyle. Bizimle alay ediyorlar, Van Kahvaltısını beğenmiyorlar. Büyük illerde bir Vanlı olarak bu kahvaltı salonlarını görünce ben tiksindim. Ben bile iğrendim. Ben şu an misafir olduğum için bu işlere pek müdahale etmek istemiyorum ama dışarıdan bakınca gerçekten içim yanıyor. Bunu konuştuğunuz zaman birileri bunu başka tarafa çekip öküzün altında buzağı arayabilir. Hele de böyle bir seçim zamanı bu tartışma yaratabilir ama Van’da niteliksiz kahvaltı mantar gibi arttı. Bakınız artık her fırında bir kahvaltı var. Ben bunu fırıncı kardeşimi rencide etmek için söylemiyorum. Ama kahvaltı bu değil. Ben şimdi kahvaltı salonuna gidiyorum hoşuma gidiyorum. Ne kadar güzel diyorum ama bakıyorum ki peynir kuyruğu, cacık kuyruğu… Bu bizim kültürümüz değil ki Van Kahvlatısı kendi salonunda sunulru. Fırın ekmek satar, Van çöreği satar. Örneğin ben Ankara’da fırın açmadan önce tüm ekmeğimi ve çöreğimi Van’dan götürürdüm. Çünkü bunlar Van’da meşhur olan ve Van’a özgü şeyler. Bambaşkadır. Hal böyle olunca fırında kahvaltı verirseniz kalite de düşer. Bakkal bal satıyor, fırın kahvaltı satıyor. Bence bunun takipçisi olunmalı artık. Büyüklerimizin bu hale bir dur demesi gerekiyor.

““BUYUR BUYUR” İLE BU İŞ OLMAZ!”

Bak Hele Bak’a gittiğimizde vatandaş sizin için gelir, sizinle keyiflenirdi. Yani kimse kolunda tutulup zorla kahvaltı salonlarına sokulmazdı. Şimdi ise kahvaltıcılar sokağında insanlar sizi zorla kolunuzdan tutup içeri atıyorlar. Sokaktan geçen vatandaşlar veya Van’a gelen ziyaretçiler bağırarak davet ediliyor. Bizim Van Kahvaltımızın buna ihtiyacı var mı? Ceza uygulandı ama bu yine devam ediyor…

Değindiğiniz konu önemli bu gerçekten böyle. Ben bahsettiğiniz insanlarla bunu konuştum. Bu iki önemli ismi de bir araya getirdim ve ikisi de sevdiğim insanlar. Benim için kahvaltı da verdiler. Ben ikisinden de ricada bulundum o kahvaltı sokağının ismi gerçekten de kahvaltı sokağı ise diğer kahvaltıcıların da burada hakkı olmalı. Diğer kahvaltıcı arkadaşlarım diyor ki onlar oralara masa atıp orada kahvaltı veriyorsa bizim de hakkımız yok mu? O yüzden ben de bu iki isimle hem bunu konuştum hem de bahsettiğiniz meseleyi. İnşallah bu meseleyi bu kardeşlerimiz kısa sürede çözer. Bakınız Van Kahvaltısı ‘Buyur buyur’ demekle bir yere taşınmaz ve bu noktadan ileriye gidemez. Bu dediğiniz konuyu gelip ta Ankara’da bile bize anlatıyorlar. Ben hem burada olmadığım, hem burada sıfatım olmadığı için yorum yapınca yanlış anlaşılabilir ama gerçekten bu sorun çözülmeli bence de. Bakın en basitinden ben geçen Van’daki bazı kahvaltıcı dostlarımı ziyaret ettim gördüm ki onlar da bizim gibi duvarlara kilim asmışlar, fotoğraflarla süslemişler. Bazıları tepki göstermiş ama ben gördüğüm manzara karşısında çok mutlu oldum. Hatta tebrik ettim. Diğer alışkanlıklardan vazgeçin bunu asın dedim. Çünkü bu bizim ortak kültürümüz. Zaten bize ait olanda böyle kültürel şeylerle Van Kahvaltısını süslemek. Dediğim gibi eğer ki Van’a gelirsem, yine Van’da kahvaltı salonumu açarsam bu kardeşlerimize tekrar gideceğiz ve bu sorunun çözümü için uğraşacağım. Hatta bunu sizinle birlikte buraları ziyaret edip hep birlikte konuşacağız.

Yok mu Van Kahvaltısı’nın her yerde bu isimle açılmasını ve kötü olarak anılmasını önleyecek bir şeyler?

Benim de niyetim bu zaten. Ben bu kahvaltının patentini almaya çalışıyorum. Benim tek başıma gücüm yetmedi. Ben bunu yıllarca yapmaya çalıştım ama başaramadım. Patenti alamadım. Farklı projelerim de vardı. Ama inşallah kısmet olur da seçilirsek benim bu projeleri gerçekleştirme niyetim var. Ben bu kahvaltıyı Türkiye’nin gündemine taşımazsam ben Van’da kalmam bu kadar iddialı konuşuyorum. Ama Van ismi şahıslar tarafından alınamıyor. Bunun alınması için kurumsal bir girişim gerekiyor. Bunu da yakın zamanda yapacağız inşallah.

“VAN KAHVALTISININ CILKINI ÇIKARDILAR”

Diyelim ki bunları çözdük. Van Kahvaltısı biraz değer kaybetti sanki. Kahvaltı Kültürünü yeniden nasıl markalaştıracağız ya da nasıl daha da ileriye taşıyacağız?

Bu noktada çekinmeden bir şeyi yine sizin aracılığınızla paylaşmak istiyorum. Üstelik bunu da sizinle konuştuğumuz için değil tamamı ile gerçekleri yansıttığım için söylüyorum. Bizim Van kahvaltısını bugün marka haline getirmemizde bir tek Yusuf Konak’ın emeği yok. Bu bir gerçek. Bu işte emeği olan çok önemli insanlar. Özellikle Van’daki basın camiasının en değerli isimlerinden olan üstadımız Aziz Aykaç’ın kahvaltıda büyük payı vardı. Yine Sayın Valimiz Münir Karaloğlu’nun emekleri çok. Diğer kahvaltıcı arkadaşlarımın yok mu? Onların da var elbette. Ama bu iki ismin cidden bu kültürünün marka olmasında emeği çok. Ama bu böyle mi kalmalı? Hayır. Biz bu kahvaltı kültürünü markalaştıracağız. Marka haline getireceğiz. Ulusal medyadan ben hala olumlu tepkiler alıyorum. Şahsıma gelen binlerce yorum geldi. Hem olumlu hem olumsuz. Ama en çok da “Van kahvaltısının cılkını çıkardılar” şeklindeki yorumlar beni kahrediyor. Ben buna çok üzülüyorum. Bunlar da herkesin Van Kahvaltısı adıyla dükkânlar açanlar yüzünden oldu. Bakınız kahvaltı bir kebap değil, bir lahmacun değil, bir paket bal değil. Kahvaltı Van has ve sadece sabah yenilebilen bir güzelliktir. Diğer meşhur yiyeceklerin aksine Van kahvaltısı Van’a hastır. Bu kahvaltı Van’ındır ve ben de Van’ın hizmetkârıyım. İşte bunları duyunca da ben bunun ezikliğini fazlasıyla hissediyorum.

“STK’LAR VAN KAHVALTISINA SAHİP ÇIKMADI”

Peki bu işi kimler çözecek?

Elbette ki çok önemli ve değerli isimler var Van’da STK’lar kahvaltıya sahip çıkmadı. Bakın bizim Vanımız ayran aşı gibi, keledoş gibi Sengesir gibi yemekleri var. Bunlar ayrı ama biz kahvaltı ile tanındık. Buna sahip çıkmadılar. Biz kahvaltı ile tanındık. Bizim geçmiş Valimiz hikmet Tan ve Niyazi Tanılır sayesinde kedimize sahip çıktı onların soyu tükenmedi. Şu an ki Valimiz ile birlikte de inşallah kahvaltımızı kurtaracağız. Mesela biz bugün 4’üncü kez Amerika’da kahvaltı veriyorsak bu onun sayesindedir. Bakın Amerika’da tüm dünya bizim Van Kahvaltısını tanıdı bildi. Hele hele bu yıl fuar zamanında Başbakan Erdoğan’ın da Amerika’da olması bizim için çok daha büyük tanıtım imkânı sağladı. Onunla Amerika’da gezen yüzlerce gazeteci bizim kahvaltımızı gördü, ziyaretçiler kahvaltıyı tattı yine. Türkiye’deki tüm televizyonların Los Angeles’teki fuar haberlerinde ismi en çok geçen il de yine Van oldu. Yarın öbür gün Vali Karaloğlu gider biz kalırız. O bize bu desteği veriyorken biz onun da bu kahvaltının da kıymetini bilmemiz gerekiyor. Hal böyle olunca Karaloğlu gibi Vanlı olmayan isimler bu çabayı sarfediyorken bizim Vanlı olan ve Van’da söz sahibi olan  sivil toplum örgütlerinin destek vermemesi olmaz.

Peki ya siyasiler? Sanki onlar da Van Kahvaltısı’nın tam bir marka olması için daha çok sahibi olması gerekmez miydi?

Geçmişte deseniz ki Van Kahvaltısı için mücadele verilmedi mi? Verildi. Ben bugün de dün de bunun mücadelesini sürekli verdim. Bu kahvaltının patentinin alınması için uğraştım, sahip çıkılması için uğraştım. Van’da bir festivalinin yapılmasını, bir sofrasının açılmasını istedim. Ama olmadı. Fazla da bir şey söylemek gerekmiyor. Ama Amerika’da Van milletvekili Gülşen Orhan’ın büyük bir gayreti vardı. Kendi elleri ile kahvaltı hazırlayıp misafirlere imkân verdi. Bunu görünce de dedim ki Allah bu duyarlılığı diğer milletvekillerimize ve siyasetçilerimize de versin. Yine iş adamlarından Halit Yakut’da Amerika’da bize büyük destek veren isimlerden de onun da çabalarını unutmamak gerek.

Peki, bu kültürü tanıtmak için sadece fuarlar yeterli mi? Nihayetinde turizm grubunda yarışacaksınız. Hal böyle olunca siz bu alanda Van Kahvaltısı alanında başka neler yapılabileceğini düşünüyorsunuz?

Tabi ki fuarla olmaz. Çok daha fazla emek lazım. Ama bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ben Van dışındayken 3-4 fuar oldu ben davet edilmedim. Bu fuarlara giden insanlarda bize çağrıda bulun ‘neredesin’ diyordu. Ben tüm bu yaptıklarımı kendim için değil ilin tanıtımı için yaptım. Yıllardır da bu böyle. Diyar diyar gezdik, sokak sokak gezdik her gittiğimiz yerde Van ile ilgili şeyleri anlattık. Bilmecelerimizi, hikâyelerimize, esprilerimize Van’ı ve Van’ın güzelliklerini konu ettik. Ben bunları da kendi imkânımla yaptım. Benim devletim bana bir şey yapmasın, bana bunun patentini alsın öncelikle. Bizim EDH olarak da önceliklerimizden birisi budur. Peki, bu benim şahsıma bir yarar sağlar mı? Hayır. Ama o kahvaltı Van’a ait ve bu markanın tescili Van’da olmalı. Türkiye’de nerede açılırsa açılsın patenti alan kurumun izni olmadan açılamaz. Benim hedefim de kahvaltıyı kendi imkanlarımızla yaygınlaştırmak. Elbette devlet imkânları da kullanılacak. Örneğin kahvaltıcılar sokağı oluşturulsun, Van evleri açılsın. Bir sokak oluşturulsun. Üstelik bunda benim faydam da yok. Bir sokak açılsın bu sokaktaki en son en köhne dükkân da bana verilsin. Benim bir şikâyetim olmaz yeter ki bu işe bir kalite gelsin.

Peki herkesin en çok merak ettiği soruya gelelim. Bak Hele Bak Yusuf Konak Van’a geliyor mu? Ya da ne zaman geliyorsunuz?

Bunu açık yüreklilikle söylüyorum ki benim gelişimde Şehrivan da en büyük vesileler arasında. Sizi takip ediyorum, Van’daki talepleri de yakından takip ediyorum. Ve yazılan, çizilenlerden gördüm ki bizim yeniden gelmemiz gerekiyor. Bu müjdeyi de sizin aracılığınızla vermiş olalım. İnşallah kısa zaman içinde yeniden Van’dayız. Halkımızı özledim, vatandaşımızı özledim. Yeniden gelirsem Edremit, İskele veya şehir merkezinde yeni bir yer ile tekrar Van’a dönmek istiyoruz. Ama bu sefer çok farklı ve görkemli bir şekilde geleceğim. Hiç alışılmamış bir mekân ile geri döneceğim. Van Kahvaltısı’nı Van’da en iyi şekilde tanıtacağım. Ha bir de deprem nedeniyle sekteye uğrayan bir rekor denememiz vardı. Biz en uzun kahvaltı sofrası ile rekora girmek için çalışacak ve şehir merkezinden İskele caddesine kadar sofralar kuracaktık. Bu fikir de unutulmadı. İnşallah bir gazeteci kardeşimizin fikri olan bu rekor denemesini de Van’a gerçekleştireceğiz.

Son olarak?

Ben Van’ın markasıyım, Van’la varım. Bak Hele Bak, çak hele çak, eğitim şart Yusuf Konak! (Yusuf Konuk olur da bu espri yapılmadan olur mu?)


Röportaj: Ömer Aytaç AYKAÇ

Fotoğraf: Veysel İZGİ

Editör: TE Bilisim