Yaşayıp yaşamamak bize bağlı.

 

Bize ölümü gösterip, 

Yaşamamızı istiyenler var.

 

Azrail değil haa, Ey Ümmeti Muhammed, 

O zaten birgün muhakkak gelecek, 

Ve o geldiğinde biz zaten olmayacağız.

 

Bize bu topraklarda sessiz durmamızı,

Aksi takdirde öldürüleceğimizi diyen,

Ve yine yaşamamızıda isteyen düşmanlarımız var!!! 

 

Bize vatan ve islam ile ilgili mesele'lere, karışmamamız gerektiğini, 

 

Aksi takdirde, bir bedel ödeyeceğimizi sert bir dille söyleyenler var. 

 

Peki karışmayalım bu savaşa.. 

 

Çünkü zaten mes'ele de bizim değilmiş!

Ee bizede karışmıyorlar.

 

Allah var,

 

onların tarafını desteklemeyenlere,

hiç karışmıyorlar.

 

Şunu diyorlar sadece bize,

bu savaş, devlet ile bizim aramızda olan bir durum,

sizinle bir alakası yok. 

 

Yani bize karışmayın, devletin tarafını tutmayın, bizde size karışmayalım!

 

Yoksa adamlar hiç karışmış mı bize?

 

Eylem ve mitinglerde ne zaman kepenk kapatmışız, memleketin ekonomisine, tarımına, turizmine, belediyesine, kurumlarına ne zaman bir zarar vermişler ki!

 

Haaa..

Devletten yiyip içip, geçinenlerde böyle diyor bunlara karışmayın diye.

 

sadece devlet, bayrak, islam düşmanları değil(!)

 

Yani bizim iyiliğimiz için diyorlar, sakın yanlış anlamayın dostlar..

 

Yoksa bu bize, telkinde bulunanlar varya bizden daha fazla milliyetçi, devletçi, vatansever ve müslümanlar..

 

Zaten, vahim bir durum olsa, bizde devreye hemen gireriz diyorlar..

 

Bu yüzden de bize,

Sen günahsın, boşver, bak ailen var, 

Geçimini zaten zar zor sağlıyorsun, başına iş açarsın, bunlar acımasızdır,

Sana ve ailene büyük zararlar verirler, ailenin tek çocuğusun, eşine ve çocuklarına yazık.. 

 

Ayrıca 

Sen devlet misin oğlum,

Sen ihale mi almışsın!

Senin silahın mı var!

Senin koruman mı var!

Sen maşa mısın?

 

SANANEE!!!

 

Yav oğlum bak boşver, bunlarla devlet bile  baş edemiyor, 

Bak yarın devlet sana sahip çıkmaz haa..

Ortada kalırsın yazıksın..

 

Diyorlar..

 

Kendilerini, Vatansever zanneden abilerimiz ve Nene Hatun'u örnek alan ablalarımız..

 

Peki O zaman.

 

***

Sayın devletim;

 

sizden çok çok özür diliyorum,

siz savaşın, eğer siz kazanırsanız,

zaten siz devlet olarak,

hukuk ile yönetiliyorsunuz,

kafanıza göre hareket edemezsiniz,

bizlere karşı.

 

bizlerin size yönelik işlemiş olduğu hatalara, nankörlüklere, ihanetlere ve sessizce evimizde oturup izleyipte bir taraf belli etmediğimiz için, 

 

siz zaten, bize en fazla hukuki olarak bir yaptırım uygulayabilirsiniz.

Ki zaten ucunda ölüm'de olmayacak bu cezanızın.

 

Yani bize en fazla, hücre cezası verebilirsiniz,

ama yedirip, içirip ve giydirerek..

 

Bu yüzden, ben sizin düşmanlarınızla olan savaşta yokum!

Kusura da bakmayın lütfen..

Benim zaten derdim bana yeter.

Kendime ve aileme görede hayallerim ve sorumluluklarım var..

Ayrıca bana şuana kadarda kimse karışmamış düşmanlarınızdan.

 

Çünkü şöyle bir durum var;

 

Olurda onlar kazanırlarsa ve benimde sizin tarafınızı tuttuğumu ve size destek olduğumu bilirlerse,

derimi yüzerler, kollarımı, bacaklarımı kırarlar, bana arkadan sinsice yaklaşıp kafama sıkarlar..

Kim vurduya giderim yani.

 

Belediyedeki işimdende çıkartırlar,

Kamu kurumlarında sendika baskısı ile mobbing uygulayıp, ya işten atarlar yada görevimi değişip çöpe verirler.

 

Yani anlayacağınız.

mahallemde bile bana rahat yüzü göstertmezler..

 

Anlayacağınız, sayın devletim, siz buralarda olurda kaybederseniz, ben size destek vermediğimden dolayı,

yinede rahat bir yaşam sürebilirim onlarla bu topraklarda.

 

Görev yerimde, çarşıda, sokakta, caddelerde, ve cafelerde cirit atan, din düşmanlarıyla transeksüllerle, ajanlarla, lejyonerlerle, hristiyanlarla, onlarca insanı öldürenlerle rahat bir yaşam sürebilirim.

 

Yani bir sorun sıkıntı olmaz benim için. 

En azindan canımdan olmam...

 

Mı?

 

Diyeceğiz(!)

 

***

 

Yani;

Dilsiz şeytan mı olacağız?

 

Peygamber ocağı dediğimiz ordunun, mağlubiyeti, bizim vicdanımızı hiç yaralamayacak mı, sızlatmayacak mı?

 

İslam sancağı dediğimiz,

bayrağımıza karşı mahçup olup kahrolmayacakmıyız?

 

gözlerimizden kan akarcasına yaşlar dökülmeyecek mi?

 

Bedir'de ve Uhud'da yaşananları bildiğimiz halde, derin bir pişmanlık ve utanç duymayacak mıyız?

 

Bu mağlubiyeti düşüne düşüne kanser olmayacak mıyız?

 

Bizi Cennet'e sokacağına inandığımız, imanımızın, bu olayın neticesinden dolayı üzüntüden, kederden kahru perişan bir hale dönmeyecek mi?

 

Biz bu düşmanlarla beraber yaşarken, tekrar bir Musa, bir Mehdi halen bekleyebilecek miyiz?

 

Böyle bir kurtarıcının geleceği hayali ile yaşayabilecek miyiz?

 

Bundan sonra biz şerefli, onurlu ve haysiyetli bir şekilde ölmeyi isteyerek, arzu ederek yaşayabilecek miyiz?

 

Bizim için, Allah'ın sevgisini kazandırabilecek başka bir imtihan dönemi tekrar bulabilecek miyiz?

 

Biz sadece, sırf 60 sene yaşayabilmek uğruna,

Düşmanlara karşı sessiz durduğumuz, savunamadığımız, tarafımızı belli etmediğimiz islam sancağı olan bayrağımızın, hakkını ödemek için, şehid olamadığımız ve gazi olmadığımız için mutlu ve gururlu bir şekilde yaşayabilecek miyiz..

 

Çocuklarınızın sizden sonra, bu olay sonucunda nerelere göç edeceğini, burada kalırlarsa nasıl bir kültür ve inançla yaşayacağını tahmin edebilecek misiniz?

 

Bunun üzüntüsünü hissedebilecek misiniz?

 

YÜREĞİNİZDE..

VE

VİCDANINIZDA..

 

Vesselâm 

Bekir Erdoğan 

 

Editör: TE Bilisim