Her yıl Türkiye’de ve özellikle de bölgede artan çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilemezken, Van’da da bu sayı her geçen gün artıyor. Çocuk yaştaki evlilikler imam nikâhıyla yapılıyor, resmi araştırmalarda yer alınmıyor, gerçek rakamlar bilinmiyor. Çocuk evlilikleri sanıldığının aksine yalnızca bölgede değil, Türkiye’nin her yerinde de geçerli. Günümüzde hemen hemen her gün çocuk yaşta evlilik hikâyeleriyle karşılaşıyoruz. Bu hikâyelere bir yenisi daha eklendi. Bacı Anuk, daha 16 yaşında ailesi tarafından çocuk yaştayken zorla tanımadığı biriyle evlendirildi. Anuk, 8 yıl önce zorla evlendirildiği hikâyesini gazetemize anlatarak, çocuk yaşta evlilik kararlarına isyan etti.

 

Gelişmekte olan ülkelerde her 3 kız çocuğundan biri 18 yaşının altında, her 9 kız çocuğundan biri ise 15 yaşından önce evlendiriliyor. Önlem alınmazsa, dünyada 2050 yılına kadar 1,2 milyar kız çocuğunun 18 yaşından önce evleneceği tahmin ediliyor. Oysa uluslararası sözleşmelerde 18 yaşından küçükler, ‘çocuktur’ denilse de bu zamana kadar atılan bir adım yok. TBMM’de yasayla kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulur kurulmaz bir alt komisyon oluşturup erken yaşta evliliklerin incelediği rapor bütün bakanlıklara, kadın milletvekillerine, kadın örgütlerine ve üniversitelerin ilgili birimlerine gönderildi. Aradan yıllar geçti, halen o rapordaki çözüm önerilerini hayata geçirecek bir adım atılmadı. Adımlar atılmayınca çocuk yaşta evliliklerde son yıllarda büyük artış yaşandı.

 

RAPORA RAĞMEN ADIM ATILMADI!

Medeni Yasa, Ceza Yasası ve Çocuk Koruma Yasası arasındaki uyumsuzluğun gidermesi, Anayasanın 90. maddesi gereği üst hukuk olan uluslararası sözleşmelere uygun olacak şekilde yasalardaki çocuk tarifini belirleyecek bir düzenleme yapması talep edilen Adalet Bakanlığı’nın konuyla ilgili ne zaman bir adım atacağı ise akıllarda soru işareti olarak duruyor. TBMM’de yasayla kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hazırladığı raporda sorumlulukları hatırlatılan diğer kurumların çocuk evliliklerinin önlenmesi için yapacakları eylem planları ise halen yok. Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Yerel Yönetimler bu konuda ne yaptığı veya ne yapmayı planladığı bilinmiyor. Çocuk evlilikleri sorununa karşı en önde koşması gereken, bu sorunla mücadele için etkili politikalar geliştirmesi beklenen, çözüm için hükümeti harekete geçirmesi gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 3 yıl önce kurduğunu duyurduğu ‘Erken Evlilikleri Önleme Birimi’nin ise ne olduğu bilinmiyor.

 

ANUK: 38 GÜN TEK BAŞIMA BİR ODADA KALDIM

Çocuk yaşta evlilikler her yıl artarak devam ederken, bölgede de ne yazık ki bunun önüne geçilemiyor. Toplum her gün yeni hikayeler ile karşılaşırken, en çarpıcı hikaye yine Van’dan çıktı. Bacı Anuk, Hakkari Yüksekova nüfusuna kayıtlı. 8 yıl önce yani 2007 yılında ailesinin zoruyla hiç tanımadığı biriyle evlendirildi. Anuk daha evlenir evlenmez her türlü sorun ve sıkıntıyı yaşadı. Bacı Anuk, henüz 16 yaşında zorla evlendirildiği hikâyesini gazetemize şu ifadelerle anlattı:2005 yılında birini çok sevdim. 2 yıl kadar uğraş verdim. Çevremdeki insanlarla, ailemle, kendimle mücadele ettim, olmadı. Sonra zorla tanımadığım birisi ile evlendirilmek istendim. Amcamın zoruyla evlendirildi. Düğün, dernek hiçbiri benim isteğimle olmadı. İsteyerek baba evinden çıkmadım. Evlendiğimde hiç görmediğim, bilmediğim bir köye götürüldüm. 38 gün boyunca tek başıma bir odada yapayalnız kaldım. Odada hapis olduğum yetmezmiş gibi bunun üstüne bir de şiddet uygulandı.” Dedi.

 

‘KURTULMAK İÇİN NİKÂHA GİTTİM’

Önce evlendirildi, ardından da nikâh kıyıldı. 2 Ağustos 2007 yılında evlendirilen ancak 6 Eylül’de nikâhının kıyıldığını kaydeden Anuk, “Sırf o köhne yerden kurtulmak için nikâhın kıyılmasını kabul ettim. O zamanlar nikâhın ne olduğunu dahi bilmiyordum. Daha sonra beni tekrar Yüksekova’ya geri getirdiler. Gelin gittiğim evde 13 kişi yaşıyorduk. Evde hiç kimse çalışmazdı. Benim kalacağım bir oda bile yoktu. Ne yazık ki şiddet bu evde de devam etti. Hiç unutmadığım bir anım var, namaz kılmak için abdest almaya gittim. Ve üstümde eşofman vardı. Namazlığa oturduğumda birinin saçlarımı çektiğini hissettim. Ne olduğunu anlayamadım. Saçımı çeken kaynanamdı. Bana ‘Sen benim karşıma eşofmanla nasıl çıkarsın, terbiyesiz’ dedi. Daha yaşım çok küçüktü anlayamıyordum hiçbir şeyi. Şiddet bu olaydan sonra her geçen gün daha da arttı.” İfadelerine yer verdi.

 

‘O ZAMAN KİMSENİN YANIMDA OLMADIĞINI ANLADIM’

Uzun bir süre boyunca şiddetin sürekli olarak devam ettiğini söyleyen Anuk, sonrasını şöyle anlatıyor: “Şiddet sürekli olarak devam etti. Ta ki 7 Ekime 2007’e kadar. Dayanmadım. Kız kardeşimi aradım ve yapamıyorum dedim. Bana ‘Elimizden bir şey gelmez’ dedi. İşte o zaman bu hayatta kimsemin olmadığını anladım. Bir şekilde o evden çıkmam gerekiyordu, ama hiçbir şeyim yoktu. Kararımı verdim ve o evden kaçtım. Babamların komşusuna gittim ve yaşadıklarımı onlara anlattım. Anneme haber verdiler, ama kimse bana yardımcı olamadı maalesef. Sonra çok uzaklara gitmeye karar verdim. Irak’a gittim. 7 ay kadar orada ağabeyimin yanında yaşadım. Ama ağabeyimi göremiyordum. Eşinin dilini de anlayamıyordum. Irak’ta kadına olan bakış açısı o kadar kötüydü ki, dışarıda dolaşmaya cesaret edemezdi insan. Orada da bir süre kaldıktan sonra dayanamadım ve Türkiye’ye dönmeye karar verdi.”

 

‘AYNI CEHENNEME DÖNMEK ZORUNDA KALDIM’

Irak’tan sonra Türkiye’ye döndüğünü ve Van’a geldiğini anlatan Anuk, Azadiya Welat gazetesinde çalışmaya başladı. Van’da bir süre kalan Anuk, daha sonra Doğubayazıt’a gitti ve Azadiya Welat Gazetesinin dağıtım yaparak geçimini sağlamaya çalıştı. Anuk, hikayesine şöyle devam ediyor: “O zamanın belediye başkanı bize misafir evini açtırdı. Orada kalmaya başladım. Oradan ara sıra Iğdır’a da giderdim gazete dağıtımı için. Ama Iğdır’da birileri bundan rahatsız oldu ve saldırıya uğradım. Sırf bir kadın gazete dağıtıyor diye linç edildim. Bu saldırıdan sonra daha çok çalışmaya karar verdim. Ama kalacak bir evimiz yoktu. Başka çarem de yoktu. Mailimi açtım ve bir numaranın bana mesaj attığını gördüm. O numarayı aramaya karar verdim. Aradım ve eski eşim çıktı telefona. Eşime gel al beni dedim. Oda bir gün sonra geldi ve beni aldı. Ama onu gördüğümde hiçbir şey hissetmedim. Sadece boş boş yüzüne bakabildim. Ve sonunda yine aynı cehenneme geri dönmek zorunda kaldım. Bu süre içerisinde ailem beni hiç arayıp sormadı. Keşke bana neden bu kadar uzak durduklarını anlayabilseydim. Beni tanımadığım birisi ile zorla evlendirdiler ama hiçbir zamanda da beni arayıp sormadılar. Tuhaf bir durumdu. Ben nerden bileyim ki amcam tarafından tehdit edildiklerini. Tabi bunları çok sonra öğrendim.” İfadelerini kullandı.

 

‘BİR HAFTA AÇ SUSUZ SOKAKTA KALDIM’

Iğdır ve Doğubayazıt’ta yaşadıklarının ardından Yüksekova’ya geri dönen Anuk, bir süre hayatında değişiklikler olduğunu ve şiddet görmediğini anlattı, ama bu da ne yazık ki fazla uzun sürmedi. Anuk, Yüksekova’ya döndükten sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Eşim ilk günler bana çok iyi davrandı. Tekrar kaçarım diye korkuyordu. Geri döndüm diye bir işim de yoktu artık. Herhangi bir gelirim dahi yoktu. 2-3 yıl boyunca aynı elbiseyi giydim. Yırtılsa söküğünü yamar tekrar giyerdim. Kış ayında bile terlik giyerdim. Hiçbir zamanda isyan etmedim. Bu hayatta sadece mutlu olmak istiyordum. Eski eşim ve ailesi bir süre sonra beni alıp Gaziantep’e götürdüler. Şiddet orada yine başladı. Sürekli aile ve akrabaları tarafından hakarete uğruyordum. Sonra kendilerine gitmek istediğimi söyledim. Böyle söyleyince şiddet daha da arttı. O gün beni dövüp evden kovdular. Gaziantep’te ne tanıdığım var ne de oraları biliyorum. Sokakta kaldım resmen tek başıma. Sonra komşuları bana sahip çıktı ve evlerini bana açtılar. 2 sene kadar orda kaldım. Ama orada hizmetçi gibi çalışıyordum. Ufak çocuklar bile emir verir olmuştu bana. Eşime gelince, bazen gelir giderdi. Dayanamadım ve evden ayrılmaya karar verdim. Bir yere giderek yardım istedim. Bana bir telefon verdiler babamın evini aradım. Ablam açtı telefonu ve zor durumda olduğumu söyledim. Yalvararak yardım istedim. Ablam ‘elimden bir şey gelmiyor’ diyerek telefonu kapattı. Telefonu kapatırken bile ablam ağlıyordu. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Ve bir hafta boyunca sokakta yalnız başıma kaldım. Düztepe’de bir camide yatıp kalktım bir hafta boyunca. Hiç yemek yemedim, acıkmadım da. Sonra yaşlı bir amca geldi ve bana yardım etti. Beni evine götürdü. Tek başına yaşıyordu. Yaşlı amca ‘bana yemek yap yeterdir, ben sana bakarım’ dedi ve kabul ettim. Bir süre sonra hamile olduğumu öğrendim. O esnada eski eşim çıktı geldi. O zaman küçük bir anne olmaya hazırlanıyordum. Çok tuhaf bir duyguydu.”

 

‘DOĞUMA TEK BAŞIMA GİTTİM’

Hamile olduğunu öğrendikten sonra eşine, Yüksekova’ya dönmek istediğini ancak eşinin bunu kabul etmediğini ifade eden Anuk, “Ben çalışır size bakarım dedim, ama yeter ki gidelim dedim. Eşim ‘olmaz’ dedi. Bana evini açan amcayla konuştum. Beni memleketime gönderdi. O yaşlı amcanın yaptığı iyiliği asla unutmam. Daha sonra Yüksekova’ya döndüm. Ablamın yardımıyla burada bir ev tuttum. Ama eski eşimin alacaklıları her gün kapıma dayanıyordu. Yapamadım eşimin evine geri gitmek zorunda kaldım. Bir süre sonra doğum sancılarım başladı. Eşim benimle hastaneye bile gelmedi. Doğum yapmak üzereyken kalkıp tek başıma hastaneye gittim. Doktorlar şaşırmış beni izliyorlardı. Kimse yoktu yanımda. Doğumdan sonra eski eşim geldi. Bir geçmiş olsun demeden çocuğumu alıp gittiler. Eve gittiğimizde dinlenebileceğim bir yer bile yoktu. O halde bana yaşattıklarını asla unutamam. İşkenceden beterdi o günler.” Dedi.

 

HEM ÇALIŞIP HEM DE ÇOCUĞUNA BAKTI!

Doğumdan sonra evde çalışanın olmamasından dolayı çalışmak zorunda kaldığını söyleyen Anuk, “Çünkü evde çalışan birisi yoktu. Tekrar Azadiya Welat Gazetesi ile görüştüm ve çalışmaya başladım. Dağıtıma devam ettim. Hem çocuğum vardı, hem de çalışıyordum. Gün içinde dağıtım esnasında defalarca eve gelip çocuğumu emzirip tekrar dağıtıma giderdim. Bir yerden sonra yaşadıklarıma dayanamadım. Çalışmama rağmen eşimin ailesi artık çocuğuma da bakmaz oldu. 2009’da babam vefat ettiğinde taziyeye bile gitmeme izin vermiyorlardı. Boşanmaya karar verdim. Çok zor bir süreçti ve sonunda boşandım. Ancak çocuğumu benden aldılar. Daha küçücük bir bebek olan çocuğumu benden kopardılar. Sıkıntılar bir türlü bitmiyordu. Van’a geldim daha sonra ve burada çalışmaya başladım. Jın Haber Ajansında devam ettim çalışma hayatıma. Evlenip boşanan bir kadın olarak öyle bir yerde çalışmaya karar verdim.” Dedi.

 

‘KENDİM İÇİN DEĞİL ÇOCUĞUM İÇİN’

Boşandıktan bu yana çocuğunu göremediğini söyleyen Anuk, tüm hikayesini gözyaşları içerisinde anlatırken, hikayenin sonunda ise yetkililere çağrıda bulundu. Anuk, hikayesini şu ifadelerle tamamladı: “5 yaşında bir oğlum var ve 4 yıldır ayrıyım. İşime de son verdiler ajansta. Ne yapacağımı bilemiyorum. Uğradığım bir iftira yüzünden işimden oldum. Kimse bana inanmadı. Ve işime son verdiler. Kafelerde garsonluk yapmaya başladım. Orada da barındırmadılar. Orada da işime son verildi. Sebebi dahi anlatılmadan işime son verildi. Anlayacağınız resmen ortada kaldık. Son zamanlarda yaptığım uğraşlar sonrası oğlumu aldım. Bir ay kadardır oğluma kavuştum ama ona bakacak bir gelirim yok. Nereye gitsem kapılar yüzüme kapanıyor. Çünkü çocuklu bir kadını kimse işe almıyor. Elim kolum bağlı ne yapacağımı bilemiyorum. Çocuğum benden bir şey istediğinde alamıyorum. Benimle aynı kaderi paylaşan birçok kadın var. Benim durumundaki kadınlar için iş alanları oluşturulsun. Kendim için değil ama çocuğum için istiyorum.” 


ŞEHRİVAN ÖZEL – MERAL YILDIZ

Editör: TE Bilisim