Geçen haftaki yazımda ki seçime iki gün kalmıştı “bitse de kurtulsak” demiştim. Seçilenler için yorucu, seçmen açısından da oldukça  yıpratıcı bir süreç yaşandı bunu hepimiz biliyoruz.

Şöyle kısaca bir hafızamızı yokladığımızda geride hiç de güzel nitelendirecek anıların kalmadığını görüyoruz. Sürpriz keyif çaylarını saymasak(!). Neyse hafızamızı fazla kurcalamayalım.  Anılarda yaşamak geleceği görmemize engel olabilir.

Bitti. Her seçim gibi bu da bitti.

Ama ...

Aması tam bitti derken yeni bir şey başladı: Kazandı kaybetti tartışması.

Bildiğimiz gibi çeyrek asırlık iki büyük şehir belediyesi el değiştirdi. Tabi resmi olmayan sonuçlara göre. İktidarın elindeki bu iki şehir muhalefete geçti. Başka bir tabirle iktidarın yıllarca kimseye kaptırmadığı bu iki şehir kaybedildi bu sefer.

İki şehir deyip geçmemek lazım. Biri imparatorluklara başkentlik yapmış, çağ değiştirmiş bir şehir; öbürü neredeyse yüzyıllık bir cumhuriyetin başkenti. Şiirlere, romanlara konu olmuş bu iki şehir için söylenecek çok söz var. Şairlerin, yazarların, sanatçıların bu iki şehir için bir sözü olduğu gibi politikacılar da bu şehirlerin yönetiminde söz sahibi olmak isterler elbette.  

İstanbul.

Mustafa Kemal’in “Türk milletinin gözbebeği” dediği şehir olan İstanbul!

Yahya Kemal’ in “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!” dediği şehir olan İstanbul!

Nedim’in “ Bu şehr-i Sıtanbul ki bî misl û bahadır/ Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır” dediği şehir olan İstanbul!

Lamartine’in “güzelliğini hiçbir fırça ve kalem layıkıyla tarif edemez” dediği şehir olan İstanbul!

Napoleon’un “ Eğer dünya tek bir devletten ibaret olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” dediği şehir olan İstanbul!

İspanyol Pedro’nun “Yeryüzünde İstanbul kadar uygun bir yere kurulmuş bir şehir yoktur” dediği şehir olan İstanbul!

Sultan Mehmet’in “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni” dediği şehir olan İstanbul!

I.Petro’nun “İstanbul’a hükmeden bütün cihana hükümdar olur” dediği şehir olan İstanbul!

Ve nihai olarak “Biz bu şehre ihanet ettik” diyen iktidarın hala yönetmeye talip olduğu bir şehir olan İstanbul!

Ankara.

Mustafa Kemal’in “Ankara’nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır” dediği bir başkent olan Ankara!

Hasan Ali Yücel’in “Can evimiz Ankara” dediği bir başkent olan Ankara!

Behçet Kemal’in “Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna/ Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna” dediği bir başkent olan Ankara!

Ahmet Uysal’ın “Seni öptüğüm sokakta ne o yağmur kaldı, ne o rüzgar” dediği bir başkent olan Ankara!

Ahmet Arif’in “Hasretim nazlıdır Ankara” dediği bir başkent olan Ankara!

Yılmaz Erdoğan’ın “Ankara’ya öyle yakışırdı ki kar” dediği bir başkent olan Ankara!

Ve nihai olarak “Parsel parsel satıldığı” taraflarınca itiraf edilip hala yönetmeye talip oldukları bir başkent olan Ankara!

Görüldüğü gibi birçok şey söylenmiş ve söylenmeye devam da edilecek. Bu bakıma politikacılar da sözünü esirgememek adına var göçleriyle bu şehirleri kazanmak istiyor. Kim istemez ki!

Bu iki şehri kaybetmenin Türkiye’yi kaybetmek olduğunu söyleyen iktidarın tüm gücünü kullanarak seçime girmesi ve buna mukabil istediğini almaması kendileri adına acı bir tecrübe. Bunun için sonucu değiştirmek adına günlerdir itirazlar, yeniden sayımlar, karşı çıkmalar, reddetmeler sürüp gidiyor.

Hukuk ülkesiyiz ya her meşru itiraz değerlendirilip sonuca bağlanır. Eyvallah! Amenna!  Peki 3 oy ile kaybedilen yerlerdeki itirazı YSK’nın    reddetmesine ne demeli? Umarım haklı bir gerekçe ile yapılmıştır. Aksi durumda bürokraside buna çifte standart denilir.

Bakalım bu hikayenin sonu nasıl olacak.

Hak eden kazansın ...