Herkesin herkesten şikâyet ettiği bir dünyada yaşıyoruz.

Anne baba evlattan, evlat anne babadan şikâyetçidir.

Komşu komşuyu beğenmez yaşadığımız dünyada.

Paylaşmanın olmadığı, menfaatlerin öne çıktığı bir dünya.. Fedakârlığın unutulduğu belki de bilinmediği yâda krizlik olarak algılandığı bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki...

Asıl meselemiz nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz olmalıdır.

Asıl soru da yaşamak istediğimiz dünyaya ne katıyoruz?

Ne kadar tesir edebiliyoruz? Olmalıdır.

Bahsettiğimiz şey yaşadığımız dünyanın fiziki ve coğrafi durumu değil elbette, dünyanın içindeki insanlardır.

Daha doğrusu insanların içindeki DÜNYADIR.

İç dünyamızdır, içimiz ve dışarıya yansıyan şahsiyetimizdir.

Zira her kap, her testi içindekini sızdırır.

Su testisinin suyu, pekmez kabının pekmezi sızdırdığı gibi, içerde ne varsa dışarıya o çıkar.

İnsan da aynen böyledir.

Bir farkla ki eğer insan ikiyüzlülük yapmıyorsa, eğer münafık değilse...

 İç huzuru olmayanın çevresine huzur, rahat ve güven telkin etmesi mümkün olabilir mi?

Sevgiden yoksun olanların sevgiyi yayması mümkün olabilir mi?

Yada insanları sevmesi onları nefsine tercih etmesi düşünülebilir mi?

 

Tabiki hayır.

Yaşadığımız asırda herkesin beklediği ve istediği şey, başkasının kendilerini düzeltmesi ve değiştirmesidir.

Günümüz insanına göre her hatanın sebebi başkalarıdır.

Başkalarının kendilerini değiştirmesi her sorunu çözecektir.

Peki, bir başkası için kendinizi değiştirir misiniz?

Bunun bir mantığı, bir anlamı olabilir mi?

O zaman çare nedir?

Çare bizde, çare hepimiz de, çare herkeste...

Başkasının kendisini değiştirmesini istemeden önce, kendimizi değiştirmemiz gerekir.

Hem de başkalarından beklediğimiz ölçüde kendimizi değiştirmeliyiz.

Yani empati yapmalı kendimizi başkasının yerine, başkasını da kendi yerimize koymalıyız.

O zaman akıl yürütmeli, fikir beyan etmeliyiz.

Düşünsenize sevilmeyi ve takdir edilmeyi isteriz öyle değil mi?

O zaman muhataplarımızı sevmeli ve güzel davranışlarından dolayı onları takdir etmeliyiz.

Bakın iyilikte bulaşıcıdır, kötülük de bulaşıcıdır.

Siz birine iyilik yaptığınızda, ya da kötü davrandığınızda o kişinin davranışlarında farklı sonuçlar ortaya çıkacaktır.

İyilik gören kişi iyilik yapmayı öğrenecek ve bunu etrafına yayacaktır.

Kötülüğe muhatap olan kişi ise intikam alırcasına kötü davranışlar sergileyecektir.

Acaba muhataplarımıza bulaştırmak istediğimiz şeyi hiç düşündük mü?

Yani biz insanların nasıl olmasını istiyorsak ondan önce asıl bizim öyle olmamız gerekmiyor mu?

Bu şuna benzer herkes evinin önünü temiz tutarsa sokak tertemiz olur.

Tersi durumda sokağın halini gözünüzün önüne getirin.

İç dünyamız bizim sokağımızdır.

Onu kirletmek te, temiz tutmakta bizim elimizdedir.

Temiz şahsiyet, temiz toplum, temiz toplum, temiz DÜNYA demektir.

Hepimizi çekip çevirecek, değiştirecek, yepyeni bir şahsiyete büründürecek olan sihirli değnek, sahip olduğumuz akıl ve gönüldür​.

İkisini çalıştırmak bizim inisiyatifimizdedir.

Aklına hakikati, gönlüne sevgiyi nakşeden kazanacak, çevresine, topluma faydalı olacaktır.

Değilse birbirimizin kurdu olmaktan kurtulamayız, birbirimize dünyayı dar eder, cehenneme çeviririz de döner boş yere çare ararız.

Bir kere hiç kimseden üstün olmadığımızı ve daha fazla hakka sahip olmadığımızı kabul edeceğiz.

Başkalarını kendimize tercih etmek kolay değil bunu biliyorum.

Ama önemli olan zoru başarmaktır.

Zoru başarmanın temel esprisi; aklın ve mantığın gereğini yapmaktır.

Bunu başardığımız gün yepyeni bir dünya olacak şüphesiz.

Bu yeni dünyada hepimizin tuzu, hepimizin katkısı olacaktır.

Yeni dünya insanlığın ortak eseri, güvenli geleceği olacaktır.

Bunun için kafayı çalıştırıp önce kendimizi sevmeliyiz, kendimizle barışık olmalıyız, hatalarımızı görmeliyiz, o hataları kabul etmeliyiz.

Başkalarını eleştirmek herkesin işi, kendisini düzeltmek ise ancak bilinçli olanların işidir.

İşe kendisinden başlayanın yolu uzun olabilir, ancak kişinin kendisini değiştirmesi; Küçük büyük, konu komşu, akraba arkadaş herkes ile iyi geçinmenin ilk adımı, özlenen topluma ve istenen dünyaya ulaşmanın başlangıcı olacaktır.

Yaşadığımız dünyanın gidişatını değiştirmek için, önce iç dünyamızı değiştirmemiz şarttır.

İnsanın kendisini formatlaması, dünyaya format atmaktır.

Kendimizi değiştirmek, aslında DÜNYAYI değiştirmektir...