Yaklaşık iki ay evvel, Van a bir ziyaret için gelen dostumun arzusu üzerine, meşhur kahvaltımızdan yemek için, mevcut mekânlardan birine gittik. O gün, aklıma geldikçe, sinirlenmekten kendimi alamadığım, hayal kırıklıkları ile dolu bir kahvaltı zonkuna dönüşmüştü. Van kahvaltısında fiyasko yaşattığım arkadaşıma, günün sonunda Urfa kebabı ile teselli olmaya çalışmıştım! Bu olayla, şu an arasından iki aylık bir zaman dilimi geçti. Depremden yeni çıkmış, sorunu bol esnafı rencide etmemek için, mekan hakkındaki tecrübe ve görüşümü kaleme almayı uygun bulmadım…İki gün evvel, Ankara da bir dostun nazik daveti ile daha evvel ziyaret edip hakkındaki görüşlerimi okuyucu ile paylaştığım,’Bak Hele Bak’ kahvaltı salonuna gitmek üzere yola koyuldum. Ankara da, klasikleşmiş sosyete semti Çankaya nın ortasında ‘Van Kahvaltı Salonu’ yazısını görmek, soğuk bir kış gününde kar altında içilen güzel, sıcak bir çay gibi…Müze gibi döşenmiş, modern materyaller ve tarihi dokuların zıtlıkları ile ehlileşmiş güzel, Van kokan ortamın bir tek gölü eksik…İçerisi gene tıklım, tıklım; üstelik rezerve çalışıyor…Başımda biriken karları temizleyip paltomu bekleyen garsona verdikten sonra beni bekleyen dostum ile kucaklaşıp oturuyorum. Az sonra masamızda hareketlilik başlıyor. Van da yemeyi özlediğim ne varsa hepsi bu masada toplanmış desem, sanırım mübalağa yapmış sayılmam. Ben bu gün, otlu peynir ve henüz fırından çıktığı, üzerinde tüten dumandan anlaşılan, mest edici kokusu ile aç mideleri baştan çıkaracak kadar cazibeli, cevizli çörekten elektrik alıyorum.Bir taraftan, güzel bir dost ile sohbet ederken diğer taraftan da masadaki lezzetlerin gönlünü yapıyorum. Fakat nedense benim gönlüm ortamla yeterince doğru orantıda hareket edemiyor! Çünkü, beynimde bir düşünce fırtınası var: Neden bu mekân olması gereken yerde, yani Van da değil? Veya neden Van da müşterisinin bu denli memnun kaldığı, üzerine yazılar yazdığı, tv programları yaptığı,gerekli standartlara sahip bir kahvaltı mekanı şu anda mevcut değil? Bu düşüncelerle hemhal olurken, nevi şahsına münhasır iş yeri sahibi Yusuf Konak, masamıza misafir oluyor. Özgün esprileri ile, bizleri gülümsetirken kesi gülümsetirken, kendisine neden Van'a geri dönmediğini soruyorum.- Eveet arkadaş… Bir sorup bin ah işitmenin ne demek olduğunu işte böyle öğretirler adama dedirtecek türden cevaplarla karşılaşıyor ve son derece şaşırıyorum. Yusuf bey, kiracısı bulunduğu belediye binası deprem sonrası ağır hasarlı raporu aldığı için mecburi olarak tası tarağı dükkanda bırakarak Ankara ya gelip oğlunun adına bu mekânı açmış. Amacı,her şey normale döndükten sonra, memlekete gelip işe yeniden koyulmakmış. Fakat, kendi kahvaltı salonunun da içerisinde olduğu belediye binası için deprem sonrası üç ayrı hasar tespit çalışması ve üç farklı rapor çıkmış. Önce denmiş ki:-Bu bina ağır hasarlı, yıkılacak. Sonrasında:-Yok o kadar da hasarlı değil, güçlendirme olsun. Akabindede:-Bu böyle olmadı,önce güçlendirelim sonrada satalım kararını vermiş belediye encümeni. Ne diyelim, belki bu masal böyle biter bitmesine de orada kiracı olup da varı yoğu dört duvara işlenmiş Yusuf konak gibi esnaf çıkar nereye onu bilemedim! Zaten adamcağızda onun derdinde…Vel hasılı kelam, kahvaltı piri nin Van da bizi özel ve özgün bir mekana kavuşturması dileklerimiz, belediye binasının akıbeti ile doğru orantılı gibi görünüyor. "Her şeyinizi eski mekânınıza endekslemeyin. Vanlı müşterileriniz sizin yokluğunuzu hissediyor, insanlar esprilerinizi, sıcak çayınızı özledi" diyecek oluyorum. Cevap gecikmiyor:-Ahmet Bey, bende memleketimde olmak, orada çalışmak, güzel şeyler gerçekleştirmek isterim. Ben ne olursa olsun toprağımı bırakmam. Bu kahvaltı salonu oğluma ait. Benim esnaflık kaydım hâlâ Van ticaret odasında duruyor. İptal ettirmedim, illaki döneceğim diye. Ama biliyormusunuz geçenlerde burada TOBB nin düzenlediği bir organizasyonda Van Ticaret ve Sanayi Odası ile beraber bir Van kahvaltı organizasyonu gerçekleştirdiler. Bu esnada ben gibi Van Ticaret Odasına Bağlı bir kahvaltı esnafınıda bu organizasyona çağırmak kimsenin aklına gelmedi! Ben yaşamım boyunca hiç kimseye el açmadan, anlımın teri ile çalışan ve yaptıklarım sağ olsunlar her kesim tarafından olumlu dönütler alan bir Van kahvaltı esnafı olmama rağmen ben gibi esnafından sorumlu olan VATSO yetkilileri beni nezaketen bile olsa bu çalışmaya davet etmediler, sahiplenmediler... Buna ne diyorsunuz? Vallahi buna verecek hiçbir cevabım yok. Çünkü, yazımı sorumlu odakların, kahvaltı esnafına destek olmaları yönünde geliştirip noktalayacakken. Böyle bir tutumu anlamlandırmaktan aciz kaldım! Devam ediyor Y. Konak:-Münir Karaoğlu aslen Vanlı değil. Fakat, herkesten çok Van kahvaltısının tanıtımına, gelişimine, esnafının yolunun açılmasına hizmet etmiş bir insandır. "Onun önderliğinde, Amerika Los angeles’ta verdiğimiz yöresel kahvaltı hakkında hâlâ güzel iletiler alıyoruz. Bu asla unutamayacağım bir tecrübeydi. Ben Münir Karaoğlu na, çabalarından dolayı hep müteşekkirim" diyor. Bu arada murtuğa bana, ben ona gülümsüyorum .Ayrıca masadaki çeşitlere fazladan Siirt'in ev yapımı katı pekmezi ve Diyarbakır ın örgü peyniri de eklenmiş.Bir ara muzipliğine, tabağın yarısına dayandırdığım cacığa söylenmeye başlıyorum.-Yusuf bey, burada her şey iyi güzelde, şu cacık hiç olmamış.-Nasıl olmamış?-Bayağı olmamış. Tadı bir tuhaf ekşimiş sanki. İçinde salatalık yok. Biberlerinin bayatlıktan rengi değişmiş. Cevap:-Başka? (Yusuf beyin rengi değişiyor, Biraz daha devam edersem rafta duran 60 numara lastik ayakkabıyı başıma geçirecek diye korkuyorum…)-Başka bir şey yok. Ama, bu cacık hiç olmamış. Aslında cacık böyle yapılmaz. Annem cacığı şöyle yapardı, böyle yapardı diye sürdürüyorumki,bizimki bir anda ayağa fırlıyor. Bana serçe yönelerek:-Ulen, burası senin ananın evidir? (Aradaki nezaket sözcükleri de benim sabır sorgulamam yüzünden güme gitti.) Yan taraftaki garsona işaret edip:-Gel, al şu cacığı. Talimatından sonra hemen tebdili mekâna varıyor. Neyseki,raftaki ayakkabı hâlâ yerinde .Karşımda gülümseyen dostum, aklımdan geçenleri anlamış olacak ki "Rahat durmuyorsun Ahmet. Aslında o ayakkabıyı iyice hak etmiştin ama adam insaflı çıktı. Senin yüzünden cacığımızdan da olduk iyimi" diye söyleniyor. Cacığın derdine, çörek derman olur demişler. Nidem, hemen elime güzel bir cevizli çörek alıp,büyükçe bir parça koparıyor ve arasına otlu peyniri sıkıştırıyorum;aldığım her ısırık beni çocukluğumun özgür su kenarlarına,karlı dağ yamaçlarına,rüzgârlı yaylalara atıyor…Yok böyle lezzet…Ev sahibinin canını daha fazla sıkmadan, memnun bir vaziyette Ankara nın meşhur Van Kahvaltı Salonundan ayrılıyoruz. Beni gideceğim yere bırakacak olan arkadaşımın arabasında,damağımda memleket lezzetlerinin tatlılığı,hem gidiyor, hemde umuyorum…Bir gün oluda inşallah,memleketin kültürel ögeleri,gerektiği üzere değer görür.Başta edebi sanatlar, yazılı eserler olmak üzere değerli eserler gün yüzüne çıkarılarak halkın yararına sunulur.Ve kahvaltı gibi,gereği gibi işlenmeyi, halkın fayda görmesini beklediğimiz değerler, gereği gibi kullanılır...