Son dönem Kürt müziğinin genç ve yetenekli sanatçılarla yapısal bir değişim geçirdiğini söylemek yerinde olur. Bu tespiti açınlamadan önce Kürt müziğinin tarihsel gelişimine kısaca değinmekte fayda var.

M.Ö 280-M.S. 130 yılına kadar süren krallık döneminde yaşayan “Avger” adlı Kürt sanatçıların, Mezopotamya kültürünün dolayısıyla bu coğrafyada zuhur eden müziğin şekillenişinde, sistematik bir bütün olmasında epey katkı sundukları bilinmektedir. Daha sonraki dönemlerde ilk Müslüman müzik okulu açılmış; melodik yapı, ezgisel biçim gibi müzikle ilgili başat terimler öğrencilere belli bir disiplin etrafında verilmiş, bu öğretilerin belli formlarla icrası sağlanmıştır.

Mezopotamya’da istila döneminin başladığı yüzyıllardan sonra kendi dinamikleriyle müzik yapabilen Kürtlerin icra yöntemlerinde köklü değişikliğe gidildiği görülmüştür. Sazlı, sözlü, danslı müziğin yerini “dengbej”lik geleneğine bıraktığı bu yıllardan sonrası Kürt müziğinin göçerlik yılları başlamış, yüzyıllarca sözlü edebiyatın etkisi altında gelişim göstermeye gayret göstermiştir. Bundan sonra Kürt müziği; yüzyıllarca, Kürtlerin kültürel kimliğini korumada önemli bir role sahip olmuştur. Kürtlerin yaşam tarzı, toplumsal değişiklikler, bölgesel lehçeler bu kültürde yansımasını göstermiş ve sözlü gelenek içinde gelişimini sağlamıştır. Kürt kültürünü oluşturan bütün öğeler ve değerler müzik aracılığıyla kaydedilmiş ve toplumun hafızasında bu yolla yer edinmiştir.

Günümüze yakın, özellikle 1970’li yıllardan itibaren Şivan Perver, Ayşe Şan gibi sanatçıların henüz göçerlik yıllarını yaşayan Kürt müziğinin icrası için Avrupa’nın yolunu tutması ve sonraki yıllarda bunları takip eden sanatçıların aynı çareye başvurması şüphesiz müziğin nicelik ve nitelik gelişimi için de bir dönüm noktası olmuştur. Nihayetinde Şıvan Perver’in 2000 yılında “San Diego Takdir Sertifikası”nı, 2004 yılında da “Grand Prix du Disque by l'Académie Charles Cros” ödüllerini alması gelinen başarı noktasını göstermek açısından da aydınlatıcı olacaktır.

Kürt müziğini sadece Şıvan Perver ve Ayşe Şanla sınırlı tutmak elbette ki diğer ses sanatçılarına haksızlık olacaktır. Çünkü yine göçerlik yıllarını Avrupa’da geçiren müziğin diğer önemli isimleri arasında Metin ve Kemal Kahramanları, Ahmet Aslan’ı, dönem dönem Ahmet Kaya’yı, Civan Haco’yu, Xeyro Abbas’ı ve daha nicelerini de saymak gerekecektir.

Ama bu isimleri önemli kılan temel unsur, modern Kürt müziğinin doğmasında ilk adımları atmış olmalarıdır. Zira Metin-Kemal Kahraman ikilisi, Civan Haco ve Ahmet Aslan’ın zengin tonlama, argüman, müzikalite, enstrüman çeşitliliği açısından müziğin geleneksel tınılardan sıyrılıp modernleşmesinde epey katkı sundukları su götürmez bir gerçektir. Fakat bunların öğrencisi sayılabilecek Aynur Doğan’ın 2013 yılında Hevra adlı albümle batı-latin-doğu müziğinin ne kadar güzel sentezlenebileceğini ispatlaması sonraki sanatçılar için de bir parantez olmuştur. Bundan sonrakiler en az Aynur Doğan kadar başarılı olmak zorundadır artık.

Birçok ödül almış ses sanatçımız Tülay German’ın, “Dumanlı dağları, coşkun ırmakları, güneşi, toprağın mis kokusunu taşıyan Aynur’un olağanüstü sesi, doğa gibi etkileyici...” dediği Aynur Doğan’ın yakaladığı trende ulaşmak elbette genç ve yetenekli, ayırt edici, etkileyici, kendine has sanatçıların işini epey zorlaştırmıştır. Bu meşakkatli yoldan sağ çıkabilen, World-Jazz-Ska-Reggae-Swing-TransGlobal-Folk Pop türünde oldukça başarılı olan ve kariyerine Diyarbakır’da gitar kursu açarak başlayan Jehat Hekimoğlu; babasından dinlediği dengbej şarkılarıyla ruhunun derinliklerinde yatan müzisyenin farkına varan, Folk Pop, Etno Jazz ve Dengbej türünde oldukça başarılı olan, farklı bir yorum ve güçlü sesiyle adından sıkça bahsettiren Avaz Baran; Kürt halk ezgilerini Jazz, Blues, Funk formlarıyla harmanlayıp başarılı müzikler yaparak keyifli anlar yaşatan Ruşen Alkar bunlardan sadece birkaçı.

Sesin Gölgesinde anlamına gelen Sîbera Deng adlı oluşumun 2014 yılında yaptığı 15 müzik grubundan 70 eserlik çalışmanın ürünleri modern Kürt müziğinin gelişimini ve niteliğini göstermek açısından aydınlatıcı olacaktır. Sîbera Deng’in bu çalışması, yukarıda isimlerini zikrettiğimiz sanatçıların yanı sıra Gülseven Medar, Sımir Rudan, Simurg, Erdoğan Emir gibi modern Kürt müziğinin oldukça başarılı diğer isimlerinin de geniş bir kitleye ulaşmasında etkili olmuştur. Varlık sebeplerini “müziğin sırrına ulaşma amacıyla çıktığı yolculuğu görsel bir dille izleyicisine sunan ve onları bu yolculuğa şahitlik etmeye çağıran bir belgesel müzik çalışması” olarak aktaran Sibera Deng “hayatını müzikle tanımlayan müzisyenlerin canlı olarak icra ettikleri eserleri albüm kalitesinde kayda alıyor ve arşivlik bir koleksiyon oluşturuyoruz." diyerek bu modernleşme sürecinde ses kadar görüntünün de önemli olduğunu ortaya çıkan ürünlerle ispatlamıştır.

Uzun göçerlik yıllarından sonra, özelikle 2000’li yıllardan sonra, Türkiye’de de gelişim göstermeye başlayan Kürt müziği kısa sürede büyük bir ivme kazanmış, geleneksel

tınılardan sıyrılan küçük adımlarla modern bir ifade biçimi kazanmaya başlamıştır. Kürt müziğinin modernleşmesinde elbette ki eski’nin yeri yadsınamaz ama tek argümana dayanan, kaval, flüt gibi enstrümanlarla ulaştığı noktanın çok ötesinde bir yerde olduğunu söylemek doğru olur. Kürt müzisyenlerinin çalışmalarının daha nitelikli görüntü ve ses kayıtları ile piyasaya sürülmesi, bunların izleyiciyle/dinleyiciyle buluşmasını sağlamak Kürt kültür çalışmaları açısından önemli olacaktır. Ayrıca müzikalite bakımından oldukça başarılı sanatçıların yetiştiğini görmek gönendiriyor. Bunun ispatı olarak Ruşen Alkar’ın Qize Be De adlı şarkısını; Avaz Baran’ın da Zara Giyan adlı şarkısını dinlemenizi salık veriyorum.