Son bir haftadır en az koronavirüs, salgın, ölümler kadar başka bir konu daha konuşuyoruz:

Düğünler…

Bildiğiniz gibi virüsün ülkeye girişi sonrası alınan tedbirler arasında düğünlerle ilgili sınırlamalar da geliyordu.

Özellikle düğün salonları gibi toplu buluşmaları sağlayan mekanlar kullanılması nedeniyle hemen önlemler alındı ve yasaklandı.

Bu süreçte düğün yapmak isteyenler ya sessiz sedasız bir nikah kıyarak halaysız bir şeklide nihayete erdirdi, ya da düğünlerini erteledi.

Yeni normala geçilir geçilmez de düğünlerin startı verildi.

1 Temmuz’da düğün salonları açılır açılmaz buluşmalar başladı.

Başlarda biraz tedirgin davranıldı.

Düğünleri yapmak konusunda insanlar çok ısrarcı davranmadı.

Hatta vaka sayısı az olmasına rağmen düğün sayısı çok ciddi boyutlarda değildi.

Mahalle düğünleri zaman zaman yapılıyor, düğün salonları ise çok ciddi bir şeklide gerçekleşmiyordu.

Fakat ne olduysa Ağustos ayı ile birlikte oldu.

Ne gariptir vaka sayısının patlama yapmasıyla birlikte düğünler bir anda start aldı.

Hem salonlarda hem mahallelerde düğünlerin ardı arkası kesilmeden devam etti.

Hal böyle olunca bir anda bir kavga, bir gürültü kopmaya başladı.

Sağlıkçılar başta olmak üzere bir çok kesim konuyla ilgili serzenişlerde bulundu.

Sürecin böyle sıkıntılı geçtiği bir zamanda düğünlerin, buluşmaların yarattığı tahribat dile getirildi.

Türkiye’den farklı örneklerle bir düğünde onlarca, yüzlerce insanın virüse yakalandığı haberleri geldi.

Ama kimse geri adım atmadı.

Bu virüs sürecinin baştan bu yana savunma mekanizmasına dönüşen, “Bende bir şey yok, ben virüslü değilim” algısı düğünlerde de sürdü.

İnsanlar ısrarla kendilerinin iyi olduğunu, virüs taşımadıklarını savunarak düğünler yaptı.

Gelen insanların pozitif olup olmadığı konusu çok da ilgilenilen bir konu olmadı.

Salonlarda ateş ölçümü yapılıp “Ateş yoksa hasta değil” şeklinde bir yaklaşıma gidildi.

Oysa ki bu hastalığın artık sadece ateş belirtisi veren bir virüs olmadığını hepimiz biliyoruz.

Anlayacağınız.

Tüm bu sıkıntalara rağmen insanlar aralıksız, hiç kesintisiz düğün yapınca sınırlama geldi.

Olaya tek taraflı bakmıyoruz elbette, insanlar bir şekilde dünya evine girecek.

Kimse bu mutlu gününü çok da uzatmak istemiyor.

Ama virüsün ulaştığı boyutları görünce ben de düğünlerin devam etmesini çok doğru bulmuyorum.

O düğünde 1 kişinin bile hastalığa yakalanıp vefat etmesinin vebali çok büyüktür.

İnsanlar bunun bilincinde olmalı ve buna göre hareket etmeli.

“Ben düğünümü yapayım ne olursa olsun” deyip bencilce bir tavırla hareket etmek ise asla kabul edilmez.

Olmaz yani.

Çünkü çember daralıyor ve etrafımızda artık çokça hasta var.

Bunlardan birisinin de biz ve ailemiz olmaması için tedbirlere, önlemlere uyacağız.

Ama bunlar olurken de bazı haksızlık, yanlışlıklar olmasına da izin vermeyeceğiz.

İlgili kurumlar da vermemeli elbette.

Düğün salon işletmecilerinin de dediği gibi düğün salonu düğününü 1 saate düşürüp mahalle düğününü saatlerce yapmak da çare değil.

Olacaksa kural herkesi bağlamalı.

Olacakta tedbirler herkes için olmalı.

Olsun ki bu illetten kurtulalım.

Aylar oldu.

Artık kimsenin dayanacak gücü kalmadı üstelik.

Bir ara iyice hafiflemiş, bitmek üzereyken ipin ucunu kaçırdığımız bu hastalığın bu yıl bitmeden artık hayatımızdan çıkması gerekiyor.

Öbür şeklide kayıplarımız artacak.

Çok taraflı kayıplar başlayacak.

Ve bu mücadele artık baş edilemez bir hale gelecek.

O yüzden ne yapalım edelim biz bu işi nihayete erdirmek için bir mücadele verelim.

“O düğün yaptı ben niye yapmadım.”

“Biz de yapsak bişey olmaz”

“Şu iptal olmadı düğünler niye oldu”

Bunun gibi tartışmalara girmeyelim.

Küsmece, darılmaca olmasın.

Hepimiz bir şeyleri erteleyelim.

Bu illetten kurtulalım.

Sonra hep birlikte vur patlasın, çal oynasın.

O zaman her gün düğün olsun, her gün halaylar çekilsin.

Kimsenin diyecek bir lafı olmaz.

Ama şimdi değil.

Lütfen.

Kendimizi, ailemizi, kentimizi ve ülkemizi düşünüyorsak biraz duyarlı davranacağız.